KURTULUŞ CEPHESİ - Ekim 1992
Yolsuzluk Dosyaları
Açılıyor mu?
KURTULUŞ CEPHESİ'nin 9. sayısında "Yolsuzluk Dosyaları Ne Oldu?" başlıklı yazımızdan sonra ülkede bazı gelişmeler ortaya çıktı.
Bu gelişmelerden birisi THKP-C/HDÖ'nün 22-23 Eylül günü gerçekleştirdiği "Eylül Harekâtı"ydı. THKP-C/HDÖ-Avrupa Temsilciliği Komitesi yaptığı açıklamada, bu harekâtın hedeflerinin "yolsuzluk dosyalarına ve bu dosyaların hasır altı edilmesine kamuoyunun dikkatini çekmek ve oligarşinin katliam ve cinayetlerinin karşısında sessiz kalınmayacağını göstermek" olduğunu belirtiyordu.
Ülkedeki diğer gelişme ise, DYP-SHP koalisyon hükümetinin başbakanından bakanlarına kadar birbiri ardından "yolsuzluk dosyalarının son hale getirildiği ve kısa sürede mahkemelere intikal ettirileceği" şeklindeki açıklamalarıydı.
Özellikle hayali ihracat ve otoyol ihalelerinde yapılmış olan büyük yolsuzluklar yanında pek çok kişi ve şirkete devlet bankalarından (özellikle de Emlak Bankasından) verilmiş trilyonlara varan karşılıksız krediler, 12 Eylül sonrasında, oligarşinin, düzenini korumak için "adam satın alma" politikasını halkın sırtından nasıl yürüttüğünü gösteren örneklerdi.
DYP-SHP koalisyon hükümetinin kurulmasından bu yana bir yıl geçmesine rağmen, kamuoyunda "yolsuzluk dosyaları" olarak bilinen oligarşinin "adam satın alma politikası"na karşı herhangi bir adım atılmamıştır. Üstelik bu politika daha da geliştirilerek sürdürülmektedir. Ama ANAP döneminden biraz farkla: Artık emperyalist tekeller ve oligarşi kendi işini kendi yolundan yapmaktadır.
İşte Amerikan emperyalizminin simgesi haline gelmiş bulunan Coca-Cola'nın Sapanca belediye başkanına teklif ettiği rüşvet son örneklerden birisidir.
Kürtler üzerindeki askeri operasyonlarını yoğunlaştıran oligarşik yönetim, aynı politikalarla Kürt işbirlikçileri oluşturmaya çalışması ve bunda Amerikan emperyalizminin belirleyici durumda bulunması, aynı zamanda "adam satın alma" politikasının kapsamını ve yaygınlığını ifade etmektedir.
"Öyleyse kapitalizm demokrasiyle nasıl uzlaşabilir? Sermayenin mutlak kudretini dolaylı yoldan yürüterek. Bunun iki ekonomik yolu vardır: 1) Doğrudan rüşvet; 2) hükümet ile hisse senetleri borsası arasında ittifak. (Bu bizim tezlerimizde ifade edilmiştir - burjuva sistemde mali-sermaye 'herhangi bir hükümete ve herhangi bir memura dilediği gibi rüşvet vererek satın alabilir!')
Bir kez meta üretimi, burjuvazi ve para gücü egemen olunca, hangi hükümet, hangi demokrasi olursa olsun, (doğrudan ya da hisse senetleri borsası yoluyla) rüşvete 'ulaşabilir'." (Lenin) [*]
Lenin'in yıllar önce kapitalist toplumda ulusal sorunlarla ilgili bir tartışmasında ortaya koyduğu gerçekler günümüzde tüm boyutlarıyla geçerliliğini korumaktadır Şöyle durup bir anımsayalım: Ahmet Özal, Semra Özal'ın deyişiyle "dünyada tek dikili ağacı bulunmayan" bir kişi iken, annesiyle birlikte İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda yaptıkları "akılcı yatırımlarla" milyarların sahibi olabilmişlerdi. Lenin'in "hisse senetleri borsası" olarak tanımladığı en temel rüşvet kanalı ülkemizde kurulma planlarıyla birlikte kullanılmıştır. İstanbul Borsası'nın 12 Eylül askeri cuntası tarafından temelleri atıldığı ve ANAP döneminde kurulduğu düşünülecek olursa "yolsuzluk dosyalarının" köklerinin nerelere kadar uzandığı kolayca görülebilir.
Bu yüzden diyoruz ki, DYP-SHP koalisyonunun "yolsuzluk dosyalarını" açma gücü yoktur. Bu dosyalar halkın sırtından ve halkın yoksullaşması pahasına gerçekleştirilmiş uygulamaların kanıtlarıdır. Ve bunların ele alınabilinmesinin ve bir daha olmamasının tek yolu, paranın gücüne ve devletin zor ve şiddet araçlarına dayanan oligarşik yönetimin yıkılmasından geçmektedir.
Dipnotlar
[1*] Lenin, Emperyalist Ekonomizm, s. 54.