11 Eylül 2001 günü, ABD'nin New-York kentinde Dünya Ticaret Merkezi olarak adlandırılan binalar ile Washington kentindeki ABD Savunma Bakanlığı'na (Pentagon) yönelik olarak gerçekleştirilen saldırılardan sonra, Amerikan emperyalizmi "terörizme karşı savaş" çığlıklarıyla dünya çapında yeni bir baskı ve terör dönemi başlatmıştır. Amerikan emperyalizmi, binlerce kişinin ölümüne yol açan saldırıların "sorumlusu" olarak "Suudi asıllı Usama bin Laden"i "parmakla" göstererek, "terörizm"e ve "teröristler"e karşı "yüzyılın savaşı"nı başlatırken, bu "savaş"ı kazanmak için "demokratik hak ve özgürlükler"den "fedakarlık etmek" gerektiğini tüm dünyaya kabul ettirmek için de yoğun bir propagandaya girişmiştir. Amerikan emperyalizminin yapmak istediği, kendisinin sivil ya da askeri her kuruluşuna yönelik, silahlı ya da silahsız, her eylemi "terörist eylem" olarak kabul ettirmek ve bu "teröristler"e karşı, işkencelerden katliamlara, askeri darbelerden ölüm mangalarına kadar her türden yöntemi "meşru" ve "haklı" göstermektir. Dünya çapında emperyalist sistemin jandarmalığının yanısıra polis gücü olarak da görev yapan Amerikan emperyalizmi, bu yolla, bugün ve gelecekteki tüm ulusal ve halk kurtuluş savaşlarına ve devrim mücadelelerine karşı yürüttüğü ve yürüteceği teröre karşı dünya halklarını pasifize etmeye çalışmaktadır. Amerikan emperyalizminin bu amaca ulaşmak için kullandığı ve kullanacağı tek araç, açık askeri terördür. Bu askeri terörün hedefi, dünya halklarıdır. "Sivillere yönelik terör" Amerikan emperyalizminin anti-komünist, karşı-devrimci faaliyetlerinin ana konseptidir. Amerikan emperyalizminin, dün Vietnam'da, Latin-Amerika'da ve ülkemizde, doğrudan ya da işbirlikçileri aracılığıyla yürüttüğü terör, bugün Afganistan'da, Filistin'de, alabildiğine pervasız biçimde sürdürülmektedir. Bugün Amerikan emperyalizmi, 11 Eylül saldırısını bahane ederek, dünya çapında devrim mücadelelerine karşı topyekün bir saldırı ve örgütlenmeye gitmektedir. SSCB'nin dağıtılmışlığının üzerinden on yıl geçmeden emperyalist sistemin bir bütün olarak içine girdiği ekonomik bunalım onları korkutmaktadır. Ülkemizdeki söylemle ifade edersek, dünya ekonomik buhranının geri-bıraktırılmış ülkelerde yaratacağı "sosyal patlamadan" korkmaktadırlar. Son yirmi yıldır "globalizm", "yeni dünya düzeni" söylemiyle "demokrasi" propagandası yapan Amerikan emperyalizmi, bu korkusuyla geri-bıraktırılmış ülkelerde "demokratik hak ve özgürlükleri askıya almak" zorunluluğu içindedir. Diğer yandan, emperyalist sistemin bir bütün olarak içine girdiği ekonomik buhran, Amerikan emperyalizmini askerileştirilmiş ekonomisi için artan oranda talep yaratmaya iterken, diğer emperyalist ülkeleri (özellikle İngiliz, Fransız ve Alman emperyalizmini) ekonomilerini daha fazla askerileştirmeye yöneltmektedir. Bugün, bütün dünyanın karşı karşıya olduğu emperyalist terör, ekonomik, toplumsal, siyasal, kültürel her alanı kapsayan "topyekün savaş" niteliğindedir. İsrail'in Filistin topraklarında gerçekleştirdiği işgal, saldırı, katliam, emperyalist terörün pervasızlığının açık bir göstergesidir. Sovyetler Birliği'nin dağıtılmışlığı koşullarında, dünyanın "globalleştiğini" ileri sürenler, "globalleşen dünya"da ekonomik refah ve demokrasi içinde yaşanılacağının propagandasını yapanlar, emperyalizmin ortadan kalktığını iddia edenler, Filistin topraklarında, Amerikan emperyalizminin onayı ile İsrail tarafından yürütülen işgal ve terör karşısında sessiz kalmayı yeğlemektedirler. Filistin topraklarında yaşanılan işgal ve terör göstermiştir ki, emperyalizmin hegemonyacı niteliği, saldırgan özelliği, tüm iddaların tersine, değişmemiştir. 1990'ların dünyasında, SSCB'nin dağıtılmışlığı koşullarında, emperyalist burjuvazinin "globalizm", "yeni dünya düzeni" propagandalarıyla, işçi sınıfına karşı elde ettikleri geçici zaferlerini kutladıkları bir evrede içine girdikleri ekonomik bunalım göstermiştir ki, kapitalizm, Marks'ın Kapital'de ortaya koyduğu tüm ilişki ve çelişkileri ile varlığını sürdürmektedir. Bütün bunlar göstermektedir ki, bugün dünya halkları emperyalist-kapitalizmin yoksullaştırma ve mülksüzleştirme süreci içindedirler. Bu süreçte, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin askeri terörü, hem askerileştirilmiş ekonomisi için talep yaratmak, hem de dünya halklarının emperyalist-kapitalizmin yoksullaştırma ve mülksüzleştirmesine karşı yükselecek tepkisini pasifize etmek için kullanılan tek araç durumundadır. Bu nedenlerden dolayı, 2002 yılının 1 Mayıs'ı, emperyalizme, kapitalizme, yoksullaşmaya, mülksüzleşmeye karşı tüm halkların birlik ve dayanışmasının gösterildiği bir gün olmalıdır. 2002 yılının 1 Mayıs'ı, hür türlü özel çıkarın ve istemin bir yana bırakıldığı, tek bir istemin, emperyalist-kapitalizmin yıkılması isteminin ortaya konulduğu bir gün olmalıdır. 2002 yılının 1 Mayıs'ı, dünya halklarının gözü önünde Guantanamo'da, Filistin'de yürütülen işkencelere, kitlesel katliamlara, burjuva hukukunun bile ayaklar altına alınışına karşı yumrukların sıkıldığı bir gün olmalıdır. 2002 yılının 1 Mayıs'ı, emperyalizmin dünya çapında yürüttüğü askeri teröre karşı savaşın bir günü olmalıdır. Emperyalizmin askeri terörüne, demokratik hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ve ortadan kaldırılmasına, insanım diyen hiç kimse sessiz kalmamalıdır. Gün, emperyalizme karşı, emperyalizmin "topyekün savaş"ına karşı, dünya halklarının, proletaryanın öncülüğünde birleşme, örgütlenme ve mücadele etme günüdür. KAHROLSUN EMPERYALİZM! YAŞASIN HALKLARIN KURTULUŞ MÜCADELESİ! KURTULUŞA KADAR SAVAŞ! |