Yürütme Kurulu'na
Sevgili Yoldaşlar,
Yürütme Kurulu'na istifamı sunuyorum. Politik ve ideolojik farklarımız o kadar büyük, aramızdaki uçurum o kadar geniş ki... Bu durumda bir savaşçı için bilinciyle çatışma halinde yaşamaktansa, biçimsel bir beraberliği reddetmek hiç şüphesiz seçilmesi gerekli yoldur.
Kişisel olarak yoldaşlardan hiçbiriyle meselem yoktur.
Tribuna de Debate'de yayınlanan "İç ve Diyalektikle çatışma" adlı makalemde ve bu broşürde, benim için kişisel meselelerin iç çatışmalarda hiçbir rolü olmadığını sanırım yeterince açıklamıştım.
Hiç kimse kendi kendine tarihin seyrini değiştiremez, çünkü, tarihin seyrini değiştirmek kudreti sadece emekçi kitlelerindedir.
Yürütme kurulunun çalışmasını etkisiz kılan, onun hareketlilikten ve ülkenin büyük sanayi merkezlerinde ve köylüler arasında partiyi hakim kılma yeteneğinden yoksun bulunmasıdır. Yürütme çalışmaları sadece toplantılar düzenlemek, bildiriler ve bültenler hazırlamaktan ibarettir. Ne planlanmış bir eylemi, ne de kavgaya yönelmiş, bir faaliyeti vardır. Buhran zamanlarında ise parti gerçeklere sırt çevirmiş, yöneticileri seslerini duyuramamıştır, örneğin Janio Quadros'un çekilmesi ve Goulart'ın görevinden uzaklaştırılmasında olduğu gibi...
Yürütme Kurulu'na istifamı sunarken, bir devrimci olarak, kitlelerin bağrında devrimci kavga verme istediğimi açıklamak ve halen parti liderliğine hükmeden politik oyunun bürokratik ve uzlaşmacı kurallarına daha fazla tahammül edemeyeceğimi belirtmek isterim.
1)
Fikirlerin Dolaşımı
Yürütme Kurulu'nun, özellikle kararsız ve tutucu göründüğü konulardan biri, kitap yayını ve fikirlerin açıklanması sorunudur. Birbuçuk yıl önce "Tutuklanmaya Niçin Direndim?" başlıklı bir broşür yayınlamıştım. Eskiden parti yönetimi kurnazlık edip el yazmalarını toplatıyor, yasaklıyordu. Halen yürütme kurulunda bulunan arkadaşlar, yayınlandıktan sonra bu kitaptan haberdar ololabilmişlerdi. Ancak haberdar olduktan sonra da, militanlardan ya da diğer yöneticilerden talep gelse bile, kitap üzerinde tartışmamışlardır. Kitabımı görmezlikten geldiklerini ancak aradan bir yıl geçtikten sonra teslim etmişler ve düşüncelerini açıklamışlardır. Tutuklanmama ve hapisteki günlerimi anlatan birinci bölüme itarazları yoktur. Ancak, onlara göre parti çizgisine aykırı olan, ideolojik ve siyasal sorunları tartışın ikinci bölümü beğenmiyorlar.
Kitabın bir bütünselliği olmasına ve bu iki bölüm arasından bir neden-sonuç ilişkisi bulunmasına rağmen, yalnız bir bölümün suçlanması oldukça garip. Tutuklanma kararıma, eğer kitapta zikrettiğim siyasal nedenler olmasaydı, hiç de itiraz etmezdim.
Fakat yönetici arkadaşlar bu gerkçekten kaçarak, kantçı bir soyutlamaya ve bilinemezciliğe sürüklendiler, aynlması mümkün olmayan şeyleri birbirinden ayırdılar. Hatta daha da ileri giderek bir yönetici üyenin, kendi anlaşmazlığını açıkça ifade edemeceğini savundular. Bu sav, stalinci bir savdır. İnceleyelim.
Bir anlaşmazlık ansızın ve bir hiçten dolayı ortaya çıkmaz. Çelişmeler sürecinin gelişmesinin ve altı yıl önceki ilk tartışmadan bugüne değin adamakıllı olgunlşmasının sonucudur. Arkadaşlar ise böyle bir çatışmayı gemlemeye çalışıyorlar. Geçmişte bize büyük zararları dokunan "oybirliğine varma teorisi" batağına düşüyorlar. Yine Anti-Marksist anti-diyalektik yekpare ve tabandan kopuk "öncü çekirdek" anlayışına dönülüyor Bizi ideolojik bakımdan yıldırmak ve baskıyla korktukları fikirlerimizin yayılmasını önlemek istiyorlar. Oysa çelişmeleri açığa çıkartrmak, gerçeğin ölçütü olacak pratiğin izlenmesi şartıyla, onları çözümlemek için bir yoldur.
2)
Anlaşılmazlığın Kaynağı
Anlaşmazlığımız hemen bugünün meselesi değildir. Çok gerilere gitmektedir. Janio Quadros'un görevden çekilmesine, bizim ne siyasi, ne de ideolojik olarak böyle bir olayla karşılaşmaya hazır olmadığımızın anlaşılmasına dek uzanır.
1962'de parti kitlesi önünde, bu anti-marksist yöntemleri, yönetim kadrolarındaki bireycilik eğilimlerini ve ideolojik alanda kesin bir tutum takınılmamasını eleştirdim. Hiçbir direnmeyle karşılaşmayan Nisan 1964 hükümet darbesi, yüklendiğimiz görevi yürütecek düzeyde olmadığımızı bir kez daha gösterdi. Böylece, kendi hesabıma dikta polisine ka.rşı direnmeye karar verdim.
Yürütme Kurulu'nun politik ve ideolojik hazırlığının olmayışı, eminim ki, bugün birçok militan tarafından tartışılmaktadır.
burjuvazinin Brezilya devriminin yönetici gücü olduğunu kabul etmek, tarihsel kaderciliğe bağlanmak olur. Yürütme Kurulu proleter taktiklerini burjuva taktiklerine feda ederek, işçi sınıfının durumunu sarsmıştır. Bu yüzden işçi sınıfı bütün inisiyatifini yitirmiş ve kendini olayların gelişimine ka ptırmıştır.
Brezilya Krizi başlığı altında topladığım ve yayınladığım yazılarımın amacı, açık tartışma ilkesine dayanarak, karşı çıktığım parti yöneticilerinin durumu ile ilgili tartışmalara katkıda bulunmaktı.
Yürütme Kurulu ile çatışmanın hiçbir hatalı yanı yoktur. Çünkü herkes, yürütme kurulunun eyleme geçebilir yapıya kavuşmasını ve diyalektik-materyalist medodu yeniden benimsemesini istemektedir.
3)
Sınıf Yanılgıları
Özür dileyerek belirteyim ki, yürütme kurulu büyük yanılgılar içinde yuvarlanmaktadır. Üyelerinin büyük bir kısmı, Kubitschek, Janio Quadros, Adhemar de Barros
[1] gibi burjuva liderlerinin, Genel Amauri Kruele ve Justino Alvese gibilerinin diktaya karşı direnme vaadlerine kandılar. Adhemar de Barros'un siyasi haklarının kaldırılması da, onları uyandırmadı. Çünkü yürütme kurulu, bugün ne olduğunu çok iyi bildiğimiz Geniş Cephe'yi, ne anlama geldiğini açıklamadan ve üzerinde tartışma yapılmasına asla izin vermeden, benimsedi.
[2] Oysa faşist lider Lacerda, reformist ve halkçı olarak tanıtmak istediği partisini bu yolla kurmak istiyordu. Yürütme Kurulu, bu olguyu, "olumsuz bir siyasal olay" (Bkz. Voz Operaria, No. 22. November 1966) olarak görüyor ve bu cephenin diktaya karşı, özgürlük için ve Brezilya halkının gerçek çıkarları için savaşabileceğini sanıyordu.
Gerçekte ise Lacerda'nın isteği, Amerikan emperyalizmine yeni bir biçimde yaranmak ve halkımızın kurtuluşunu önlemekti. Sınıfsal nedenlerden dolayı Lacerda işçi sınıfının ve köylülerin çıkarları uğruna büyük toprak sahiplerine karşı savaşamazdı. Onun isteği, sınıflar arası işbirliği ve Başkan Costa e Silva'nın bir oyunu olan uzlaşmacılıktır. Bütün bunlara kaşı yürütme kurulu susmuş ve yanılgıları körüklemiştir. Proleter ideolojisi hiçe sayılırken, bu yanılgılar, ünlü genişleme siyaseti adına,sekterliğe ve sol maceracılığa karşı mücadele adına haklı gösterilmeye çalışmıştır.Yürütme Kurulu, görevi halkın önünde hükümet darbesi yaratıcılarının ipliğini pazara çıkarmak, cinayetlerini sergilemek ve onlara proleterlerin ya da Marx'ın söylediği gibi "plebiyen"lerin yaptığı biçimde saldırmak olduğu halde, burjuvazinin dümensuyuna girmek için sınıfsal bağımsızlığından vazgeçmekle kalmadı, marksist olmaktan da büyük çapta vazgeçti.
4)
Seçim mi, silahlı mücadele mi?
Yürütme Kurulu hala diktayı parlamenter başarısızlıklara uğratarak zayıflatmak umudunda. Ve rejime düşman önemli güçleri birleştirebileceğini sandığı Brezilya Demokratik Hareketi (MDB)'ne
[3] Büyük bir önem vermekte, hatta Lacerda'nın Geniş Cephesi'ni desteklemektedir. Diktayı tatlılıkla, diktatörlere saldırmadan, Yunanlılarla Truvalılar birleştirerek devirmek istiyor! Devrimci bir strateji ve taktik önereceğine, olanaksız bir barışçıl kurtuluş yolunu ve yeniden demokratlaşma yutturmacasını vaazediyor. İki Taktik'te "Halkların hayati sorunları ancak kuvvetle çözülebilir. Ve zafer, ancak kitlelerin silahlı gücüyle ve ayaklanma ile kazanılır, yoksa şu ya da bu yasal ve banşçıl yolla değil" diyen Lenin'i de anlamamışa benziyorlar.
Egemen sınıfların şiddetine kitlelerin devrimci şiddetiyle karşı çıkmalıdır, denildikten ve tekrar edildikten sonra, sözleri eyleme dökmek için hiçbir şey yapılmamıştır. Ancak devrimci kavga içinde doğabilecek devrimci atılganlıktan ve bilinçten yoksundurlar, bu yüzden de pasifizm duasını vaazdetmekte direniyorlar.
Brezilya için tek çıkış yolu vardır. Silahlı savaş. Halkın silahlı ayaklanmasını ve bu ayaklanmanın gerektirdiği bütün işleri hazırlamak zorunludur.
"Proletarya üzerindeki etkimiz hala çok yetersizdir. Köylü yığınları üzerindeki etkimiz önemsizdir. Proleterlerin ve köylülerin çoğrafi dağınıklıkları, geri kalmışlıkları ve bilgisizlikleri korkunçtur. Ancak devrimci üniteler dağıtılmış güçleri süratle toplayabilir ve yetiştirilebilir. Gelişmesi içinde atacağı her adım kitleleri daha fazla uyandırır ve karşı konulmaz bir biçimde onları devrimci programa çeker. Çünkü onların gerçek ve hayati çıkarlarını savunan tek program budur."
Lenin böyle demektedir.
Brezilya'da da diktaya karşı savaşabilecek ve direnebilecek devrimci güçler vardır. Proletaryanın etkisini duyurduğu her yerde leninist düşünce de kendisini gösterir.
5)
Savlarımız Çürütülemez
Yürütme Kurulu burjuvazinin önderliğine inanıyor ve bu inanca uygun tavır alıyor. Bütün sorunların başlangıç noktası da işte burasıdır.
En önemli, temel sorun, iktidar sorunudur. Brezilya devrimcileri, kitlelerin katılmadığı bir iktidar önermezler. İktidarın burjuvazinin elinde kalması diye birşey söz konusu olamaz. Ne milliyetçi ve demokratik bir hükümet. Ne de daha ölçülü bir deyimle şimdi öne sürüldügü gibi halkın sorunlarını çözebilecek burjuva hegemonyasında "az ya da çok ilerici bir hükümet" söz konusudur.
Tüm bunlar, devrimci kavganın yadsınması, parlamentarist pasifizm ve burjuvaziye teslimiyetçiliktir. Devlet monopolünü tasfiye eden ve şimdiki geri tarımsal sistemi destekleyen faşist, otoriter anayasa, ülkenin tamamen Birleşik Amlerika kontrolü altına girmesini, yargı ve yasama organlarını ise tamamen yürütme organının kontroluna tabi olmasını öngörmektedir. Böyle bir anayasa yürürlükte iken, seçim yoluyla demokratik hükümetler kurulması söz konusu olamaz.
Demokratik bir hükümet, ancak bugünkü anayasanın tasfiye edilmesi, diktatörlüğün yıkılması, başka bir ekonomik düzenin kurulmasıyla meydana getirilebilir. Latin Amerika halklarını kurtuluş hareketlerini bastırmak için Brezilya'da kurulmuş olan diktatörlükle. parlamenter anlaşmalar yaparak ve gerek hakim sınıflara, gerekse Kuzey Amerika emperyalizmine yardımcı olarak 15-20 yıl daha kaybetmenin hiç anlamı yoktur. Esasen bu parlamenter anlaşmalar 20 yıl sonra da hiçbir şey değiştirmeyecektir. Buna karşılık, bu ilkesiz uzlaşmalar bizi kitlelerin gözünden düşürmüştür. Demokratik-liberal devrimler çağı kapanalı beri, bu gibi önerilerin pratik ve teorik bakımdan geçerliği de kalmamıştır.
Küba Devrimi'nden paniğe kapılan kuzey Amerika emperyalizmi, Latin Amerika'nın işbirlikçi ordularıyla ittifak ederek, kıtamızda en ufak bir halk kurtuluş savaşı belirtisi göründüğünde, derhal askeri hükümet darbesi yaptırmakta tereddüt etmiyor. Gerekirse, Vietnam örneğinde olduğu gibi, en zalimce saldılara başvurmaktan kaçınmıyor.
Temel reformlar, hiçbir zaman barışçıl yollarla gerçekleştirilemez. Bu amaca, ancak, devrim yapıp iktidarı ele geçirerek ve egemen sınıflara bağlı askeri yapının değiştirilmesiyle ulaşılabilir. Bu gerçeği yadsımak, marksist bir partiyi burjuva partilerinin alalede bir parçası haline getirmek demektir.
burjuvaziye bağlanmak, bir yandan da., devrimde köylülüğün işlevinin önemsenmesini doğurur. Bu da, yürütme kurulunda ister ilgisizlik, ister kötü niyetle olsun, kırsal bölgelerde siyasal çalışma sorununun niçin hiç gündeme alınmadığını açıklar. Bununla beraber, köylülük, devrim terazisinde sonucu belirleyen bir ağırlıktır. Köylülüğün katılması olmadan, proletarya, burjuvazinin çekim alanından kurtulamaz. Brezilya'da işte apaçık bir biçimde böyle yadsınıyor marksizm. Köylülerin desteği olmadıkça, parti, liderler arasında parlamenter anlaşmalar yapmaktan başka hiçbir şey yapamaz.
Tüm bu nedenler, beni istifaya zorluyor. Bu durumda ideolojik bir uzlaşmayı kabul etmenin benim için kesinlikle olanaksız olduğunu da eklemem gerekir.
6)
Sao Paulo Sorunu
Yürütme Kurulu'nun, partinin büyük işyerlerindeki görevlerine fazla önem vermediğini ve oralarda sağlam üsler kurmaya çalışmadığını sanıyorum. Oysa, fabrikalardan ve işçi sınıfından destek almadıkça devrim yapılabileceği düşünülebilir mi? Brezilya'da işçi sınıfının en etkin ve en büyük biçimde yoğunlaştığı Sao Paulo'da fabrikalarla ilişki kurulamadığı için parti yıkılmış durumdadır ve burjuvazinin ideolojik etkilerine açıktır. Bütün bunlara kaşı yürütme kurulu sadece ve sadece ilgisizlik önekleri vermiştir. Bu eyalette militanlar, daha önce yürütme kuruluna danışmadan, eyalet yönetimine yürütme kurulunun bir üyesiyle
[4] diğer bir genel merkez yöneticisini seçince, yürütme kurulu buna da karşı çıkmıştır. Hiçbir yürütme kurulu üyesinin, ülkedeki eyaletlerin yönetim kadrolarına girmemesi gerektiğini belirten bir makale kaleme almaya koyuldular. Oysa bu tutum, yürütme kurulunun bir fildişi kuleye çekilip fabrikalarla ve kırlarla tüm ilişkilerini kopmasından başka bir anlam taşımamaktadır. Hayal kırıklığına uğrayan Sao Paulo militanları, bu karar üzerine, eyalet yönetimine giren temsilcilerini geri çektiler, esasen Sao Paulo militanları, partinin burjuvazinin dümensuyuna takılmasından ve partinin kadrolarına Başkan Janio Quadros ve Başkan Adhemar de Barros'un savundukları burjuva ideolojilerinin sızmasından beri gayrımemnundular. Sao Paulo'da burjuva çevrelerinde parti, "komünist hareket" adı taşımakla birlikte, içinde "sosyal barışı reddeden asi kimselerin bulunmadığı" bir örgüt olarak kabul ediliyordu. Kitlelerin devrimci gücünü temsil etmek yerine, uzlaşmaya ve parlamenter anlaşmalara yatkın barışçı bir parti! Partinin Sao Paulo'da ki amaçlarından biri, "yönetim mekanizmasının, yargı organlarını ve polis örgütünün demokratik bir biçimde yeniden kurulmasıydı." Böylece mahalli iktidarlar ele geçirilecektir!
Sao Paulo'da toplanan parti eyalet kongresi, burjuvazinin ideolojik etkilerine, deformasyonlara büyük tepki göstererek oportünist tezleri kesinlikle reddetmiştir.
Yürütme Kurulu, kongrenin tepkilerini ve kararlarını değerlendirmek yerine memnuniyetsizlik göstermek ve keyfi tasarruflara gitmek yolunu seçti. Ancak aradan bir yıl geçtikten ve parti adamakıllı sarsılıp burjuva görüşleri bünyesine sızdıktan sonradır ki, yürütme kurulu, Sao Paulo sorununu tartışma gereğini duyuyor.
Ne yapalım? Aydınların çekip gidişini, partinin işyerlerinde soluk alamamasını, köylüler arasında çalışmanın yokluğunu, devrimci öğrencilere destek olma yetersizliğini bırakalım da kendi kendisine açıklasın. Bazılarının parlamenter anlaşmalardaki çıkarlarını da.
Bunlar deformasyonun açık belirtileridir.
Bu deformasyonun ana nedeni, inanıyorum ki, yürütme kurulunun ideolojik ve teorik yetersizliğinde yatmaktadır.Bu durum sınıfsal uyanıklığın azalmasına ve birçok belgelerin polis eline geşmesine sebep olmuştur. Polis bu yüzden birçok isimleri ve parti içi sorunları öğrenme imkanını bulmuştur.
Şurası bir gerçektir ki, Yürütme Kurulu, marksizm-leninizmi, bir yana itmiştir, teorik çalışmalara girişmemekte, herhangi bir devrimci pratiğe katılmak ve onu geliştirmekten kaçınmakta, kitapların yayınlanmasından ve yasaklanmış düşüncelerin yayılmasından korkmakta, temel sorunları hiçe saymakta, teslimiyetçilik ve vesayet siyasetini her şeyin üstünde tutmaktadır.
Sizlere bu şekilde bir yazı yazmak benim için çok zor. Fakat düşüncelerimi parti kitlesi ve kamuoyu önünde açıklamamam da büyük bir hata olurdu.
Kişisel davranışların ve bireyciliğin bu sorunları çözebileceğine inanmıyorum. Kesin rolü düşünceler oynar.
Ve cevabı bulacak olan da düşüncelerdir.,
Brezilya devrimi davası, Birleşik Devletler boyunduruğu altındaki halkımızın kurtuluşu, partinin marksist düşünceler çevresinde birliği için biz komünist ve marksist-leninist devrimcilerin, her türlü uzlaşmanın üstünde, istediklerimizi ve düşündüklerimi açıkça söyleyebilecek ve buna uygun olarak harekete geçebilecek cesarette sahip olmamız gerekmektedir. Proleter selamlar.
CARLOS MARİGHELLA
Rio de Janeiro, 10 Aralık 1966
Dipnotlar
[1] Sao Paulo Devleti sabık Başkanı.
[2] Lacerda, Kubitchek, Goulart tarafından kurulan bu "geniş cephe" sivillerin tekrar iktidara dönmesini ve "yeniden demokratlaşma" politikasını savunuyordu.
[3] Dikta tarafından hoş görülen bir muhalefet partisi.
[4] Burada söz konusu olan Carlos Marighella'nın kendisidir.