ÖNSÖZ
1| BİR DEVRİM BAŞLIYOR
2| ALEGRİA DE PİO
3| YANLIŞ YOLDA
4| LA PLATA ÇARPIŞMASI
17 OCAK 1957
5| ARROYA DEL İNFİERNO SAVAŞI
22 OCAK 1957
6| HAVA SALDIRISI
30 OCAK 1957
7| ALTOS DE ESPİNOSA BASKINI
19 ŞUBAT 1957
8| BİR HAİNİN SONU
9| ACI GÜNLER
10| TAKVİYE
11| BİRLİĞİMİZ SAVAŞTA ÇELİKLEŞİYOR
;12| ÜNLÜ RÖPORTAJ
13| YÜRÜYÜŞ GÜNLERİ
14| SİLAHLAR GELİYOR
15| EL UVERO ÇARPIŞMASI
28 MAYIS 1957
16| YARALILARIN BAKIMI
17| DÖNÜŞ
18| BİR İHANET TEZGAHLANIYOR
19| BUEYCİTO SALDIRISI
20| LİDİA VE CLODOMİRA
21| HOMBRİTO ÇARPIŞMASI
22| PİNO DEL AGUA'DAKİ İLK SAVAŞ
23| ACI BİR OLAY
24| HAYDUTLUĞA KARŞI MÜCADELE
25| ÖLDÜRÜLEN KÖPEKÇİK
26| MAR VERDE ÇARPIŞMASI
27| ALTOS DE CONRADO
İlk Kez:
"Verda Olivo"da yayınlandı.
(6 Ekim 1963)
28| BİR YILLIK SİLAHLI MÜCADELE
İlk kez;
"Verde Olivo"da yayınlandı.
(5 Ocak 1964)
BELGE| FİDEL CASTRO'NUN MEKTUBU
14 Aralık 1957
Fidel Castro Ruz
Sierra Maestra, 14 Aralık 1957
İlk kez:
"Verde Olivo"da yayınlandı.
(5 Ocak 1964) [sayfa 232}
29| İKİNCİ PİNO DEL AGUA ÇARPIŞMASI
Fidel
Mesajı getiren Almeida, ayrıca sözlü olarak, pusulada belirtilenlere bağlı kalmak koşuluyla saldırıya geçme sorumluluğunu alabileceğimi, fakat, Fidel'in buna karşı olduğunu açıkladı. Çarpışmaya bizzat katılmamam konusundaki kesin emrin ağırlığı çökmüştü üzerime. Çarpışmada birçok savaşçının ölmesi olasılığı, bizimle bağlantıları kopan Guillermo ve Camilo'nun birliklerinin nerede olduğunu bilmeden garnizonu ele geçirme şansının yüksek olmayışı ve bütün bunların üstüne, sorumluluğun benim üzerimde bulunması, ağır bir yüktü. Başımı önüme eğerek, benden önce saldırmayı deneyen Escalona'nın izinden geri döndüm. Ertesi sabah, uçaklar durmaksızın saldırırken, genel bir geri çekilme emri verildi. [sayfa 241} Sığınaklarından çıkmaya başlayan askerlere dürbünlü tüfekle birkaç el ateş ettikten sonra, Sierra Maestra'nın doruklarına doğru çekilmeye başladık.İlk kez:
30| PİNO DEL AGUA
"El Cubano Libre"
Sierra Maestra, 19 Şubat 1958 31| CAMILO
32| KISA ARA OYUNU
İlk kez:
33| ÖNEMLİ BİR TOPLANTI
İlk kez:
34| SON SALDIRI: SANTA CLARA ÇARPIŞMASI
İlk kez:
"Verde Olivo"da yayınlandı.
(19 Şubat 1964) [sayfa 243}
Pino del Agua, Maestra'nın doruğunda, Pico de la Bayamesa'nın karşısında bir yerleşim yeridir. Yüzbaşı Guerra'nın bölüğünce savunulan bu bölge, siper ve kalelerle oldukça iyi biçimde korunuyordu. Burası Sierra Maestra'nın en içerlek bölgesidir. Saldırının hedefi, burayı ele geçirmek değildi; bir kuşatma harekatı gerçekleştirerek, ordunun, kuşatılmış birliklerine yardım göndermesi amaçlanmaktaydı, en yakında bulunan birlikler şu bölgelerde üslenmişlerdi: Pino del Agua'ya yaklaşık oniki kilometre uzaklıkta bulunan San Pablo de Yao'da Sanchez Mosquera'nın bölüğü vardı; altı kilometre uzaklıkta El Oro de Guisa'da ise, Yüzbaşı Sierra'nın bölüğü yerleşmişti; hedeften yirmibeş kilometre uzakta, Uvero'da da, deniz kuvvetlerinin bir garnizonu bulunmaktaydı; kuşatılmış düşman birliğinin takviye alabileceği öteki iki bölge Guisa ve Bayamo'ydu. Birliklerimiz, buralardan Pino del Agua'ya gelebilecek düşman takviye güçlerinin yolunu, her noktada kesmişti.
16 Şubat sabahı, saat beşbuçuk sularında, Yüzbaşı Camilo Cienfuegos komutasındaki Dördüncü Gerilla Kolu saldırıya başladı. Saldırı öylesine şiddetli biçimde gerçekleşmişti ki, nöbetçiler kolayca saf dışı edildiler; ilk anda sekiz düşman [sayfa 245} askeri öldürülmüş, dördü tutsak edilmiş ve birçoğu da yaralanmıştı. Bir süre sonra kendini toparlayan düşman, direnişini güçlendirmiş ve bizim taraftan, teğmenlerden Gilberto Capote ve Enrique Noda'yla yoldaş Raimundo Lien şehit olmuştu. Companero Angel Guevara ise aldığı ağır yaralar sonucu birkaç gün sonra öldü.
Kuşatma gün boyunca sürdürülmüş, El Oro de Guisa'dan gelen onyedi kişilik bir düşman gücünün, keşif için Pino del Agua'ya gittiği belirlenerek saldırılmış ve bu düşman gücü tümüyle saf dışı edilmiştir; Üç yaralı düşman askeri tutsak adılmış, tutsakları birlikte götürme olanağımız olmadığı için, bunlar, bir köylü kulübesinde bırakılmışlardır. Bu gruba komuta eden Asteğmen Evelio Laferte halen elimizde tutsaktır. Yaralı oldukları sanılan iki asker kaçmış, diğer bütün askerler çarpışmada ölmüşlerdir.
Yao ve El Uvero'ya giden yolları savunan birlikler, mevzilerinden çıkamadıkları için hareketsiz kalmışlardır. Raul Castro Ruz'un komutasındaki kol çok zor koşullarda çarpışmaya katılmıştır; karşısındaki düşman, ilerlerken önüne köylü kadın ve çocuklardan oluşan etten bir duvar ördüğü için gerilla kolu düşmana ateş edememiştir. Bu çarpışmada companero Florentino Ouesada şehit düşmüştür. Düşmanın verdiği kayıplar ise bilinmemektedir.
Binbaşı Raul Castro Ruz'un komutasındaki kol geri çekildikten birkaç saat sonra, düşman bizim mevzilerimize karşı harekete geçmiş, orada bulunan ve çarpışmadan kaçmak için kulübelere sığman bir grup ürkek ve suçsuz köylülere sığındıkları yerleri terk etmeleri emredilmiş, daha sonra da bu köylüler makineli tüfekle taranarak içlerinden onüçü öldürülmüştür; öldürülenlerin çoğu kadın ve çocuktur. Ordunun "zaferle" sonuçlanan bu harekatında yaralananlar Bayamo'da tedavi edilmiştir; çarpışma üzerine resmi olmayan ilk açıklamalarda sözü edilenler bunlardır işte.
O gün çok yoğun olan sise karşın, çarpışma süresince uçaklar, devrimci güçlerin elinde bulunan mevzileri bombalamış, [sayfa 246} fakat güçlerimize herhangi bir kayıp verdirilememiştir. Ayın 17'sinde, öğle üzeri, kuvvetlerimiz Pino del Agua'dan çekilmiş, harekat, Altıncı Kol'un birlikleri tarafından, El Oro de Guisa'ya yapılan yeni bir saldırıyla tamamlanmıştır. Bu çatışmanın düşmana verdirdiği kayıplar konusunda bilgimiz yok, fakat devrimci güçler hiçbir kayıp vermediler.
Harekatın bilançosu şöyledir: Düşman kuvvetleri onsekizle yirmibeş arasında ölü vermiş, birçoğu yaralanmış ve beş asker tutsak edilmiştir: Asteğmen Evelio Laferte, erlerden Erasmo Yera, Francisco Travieso Camacho, Ceferino Adrian Trujillo ve yaralı olan Bernardo San Bartolome ile Martinez Carral. Bunun dışında otuzüç tüfek, beş makineli ve çok miktarda cephane ele geçirilmiştir. Birliklerimizin daha önce sözünü ettiğimiz kayıplarının dışında, içlerinde Yüzbaşı Camilo Cienfuegos da olmak üzere üç hafif yaralımız vardır.
Pino del Agua'da kurmayımızın öngördüğü planın tümü gerçekleştirilememiştir, buna karşılık, ordu karşısında tam bir zafer elde edilmiş ve düşmanın giderek bozulan morali büyük bir darbe yemiştir. Bu çarpışma bütün ulusa, devrimin ve dağlardan kentlere inerek ve zaferlerini sürdürmek için hazırlanan devrimci ordunun büyüyen gücünü göstermiştir.
Sierra Maestra, Şubat 1958. [sayfa 247}
Binbaşı Dr. Fidel Castro
Campanero!
Acil bir zorunluluk ve içinde bulunduğumuz koşulların dayatması sonucu, saflarımızda bulunan subay ve savaşçılar olarak, size, çarpışmalara kişisel olarak katılmanızın, birliğimizde takdir duygulan uyandırdığını bildiririz.
Fakat, isteğiniz dışında, silahlı mücadeleyi ve her şeyden önce devrimin tamamlanmasını tehlikeye atan, sizde sürekli bir davranış biçimi olarak gözlemlediğimiz, çatışmalara kişisel olarak katılmaktan vazgeçmenizi rica ediyoruz.
Bunun sekter bir tutumla ya da herhangi bir biçimde güç gösterisiyle ilgisi olmadığını bilmelisiniz companero. Bizi harekete geçiren yalnızca ve yalnıza vatanımıza, davamıza ve düşüncelerimize duyduğumuz sevgidir. Bu ricayı size duyduğumuz sevgi ve saygı temelinde değerlendirin.
Kendi değerlerinizi abartmaksızın, omuzlarımıza yüklenmiş sorumluluğun bilincinde olmalı, dünkü, bugünkü ve yarınki kuşakların size bağladıkları beklenti ve umutları anlamalısınız. Eğer bütün bunların bilincindeyseniz, belki de pervasızlıkmış gibi görünen bu ısrarlı ricamızı yerine getirmelisiniz. Bu rica, Küba'nın çıkarları adına ifade edilmektedir ve biz, sizden, Küba'nın çıkarları için bir özveride daha bulunmanızı istiyoruz.
Ortak idealler için mücadele eden kardeşleriniz:
Binbaşı Che
Binbaşı J.Almeida
Celia Sanchez
R.Castro Ruz [sayfa 248}
Ciro Grias C.
Dr.J.Martinez Paez
Dr.S Valle
Dr. Machado
Luis Crespo
Felix Pena
Paco Cabrera
Guillermo Garcia
İgnacio Perez
M.Fajardo
Vitalio Acuna
Ramiro Valdes
Ochoa
Eduardo Sardinas
Camilo Cienfuegos
Raul Castro M.
Efıgenio Ameijeira
Luis Orl.Rodgz.
Marin
Universo Sanchez
Jose Quiala
İdelfredo Figueredo Rio
Marcos Borrero
Horacio Rodriguez
Calbcto Garcia M.
R.Jimenez Lage
Jose (okunamıyor) Sotomayor
Ernesto Casillas
Fernando Virelles İniguez
Abelardo Colome İberra
Humberto Rodriguez Diaz
J.Diz
Hermes Cardero
Olvein Botello
F. Villegas
Armando Velis [sayfa 249}
Anma, geçmişi, ölmüşleri yeniden yaşatmanın yoludur. Camilo'yu anma da geçenleri ya da ölenleri hatırlamak anlamına gelir, ama o Küba Devrimi'nin canlı bir parçasıdır. Camilo'nun yapısı bile, kendi başına, onu ölümsüz kılmaya yeter. Yoldaşlarımıza, onun nasıl yenilmez bir gerilla savaşçısı olduğunu şöylece bir anlatmak istedim yalnızca. Alegria de Pio'daki acıklı ilk geri çekilmemizden başlayarak, her zaman birlikte olduğumuz için onu anlatabilirim ve hem silah arkadaşı, neşeli zafer günlerimizin yoldaşı, hem de gerçek bir kardeş olduğu için onu anlatmalıyım. Bize son anda katıldığından Meksika'da onu tanıma fırsatı bulamadım. Amerika Birleşik Devletleri'nden gelmişti, kimse de salık vermemişti onu, bu yüzden kendisine pek güvenemiyorduk -kimseye güvenemiyorduk zaten- o tehlike dolu günlerde. Camilo, Granma'ya geldi, tüm kıtayı sarsacak mücadeleyi yürütmek üzere denizi aşan seksen ikikişinin arasında yerini aldı. Felaketle biten Alegria de Pio çarpışmasında söylediği sözleri duymadan önce de onun nasıl biri olduğunu anlamıştım. Savaşta, açık arazide, yaralı durumda uzanmış yatıyordum, yanı başımda son kurşunlarını atan yoldaşımız, baştan aşağı kanlar içinde, savaşarak ölmeye hazırlanıyordu. Bu sırada zayıfça bir [sayfa 251}
bağırış işittik: "Herşey bitti artık. Teslim olalım." O anda yaralılar arasından bir ses yükseldi: "Burada hiç kimse teslim olmayacak!" dedi Camilo, arkasından da bir küfür savurdu.
Savaş bitti, sağ kaldık. Yoldaş Almeida'nın yardımlarıyla yeniden soluk alabildim. Beşimiz, Cabo Cruz bayırında dolanıp duruyorduk. Ay ışığıyla aydınlanan, berrak bir gecede, düşman askerlerinden korkmadan rahat rahat uyuyan üç kişiye rastladık. Onları düşman sanıp üzerlerine saldırdık. Bu baskını yapanlar arasında bulunuşum ve bizi Batista'nın askerleriyle karıştırıp vurmasınlar diye beyaz bayrak çekenin de ben oluşum nedeniyle, kötü sonuç vermeyen bu olay daha sonraları aramızda şaka konusu oldu.
Böylece sekiz kişi olmuştuk. Camilo acıkmıştı, bir şeyler yemek ihtiyacındaydı. Nerede ve ne olursa olsun, tek ki karnını doyursun istiyordu. Bu yüzden ciddi biçimde anlaşmazlığa düştük, çünkü köylü kulübelerine yaklaşmak niyetindeydi. İki kez "acıkanların" önerilerine kulak verip, böyle bir şey yapmaya kalkışmış, düşman askerlerinin eline düşmekten kıl payıyla kurtulmuştuk, düzinelerce yoldaşımız öldürülmüştü bu yüzden. Dokuz gün dayandık, sonunda "acıkanlara" yenik düştük. Bir köylü evine girdik, yemek yedik ve hepimiz hastalandık. En çok hastalananlardan biri de Camilo'ydu... çünkü aç kaplanlar gibi bütün bir oğlağı yalayıp yutmuştu.
O dönemde, askerden çok doktordum. Camilo'yu özel bir perhize soktum, geride kalmasını, köylü kulübesinden çıkmamasını önerdim, çünkü burada iyi bir bakım görebilirdi. Bu sıkıntılar geçtikten sonra, yine bir araya geldik. Günler ardarda eklendi, haftalara, aylara dönüştü, birçok yoldaşımızın öldürüldüğünü gördük bu arada. Camilo yeteneğini göstermiş, daha sonraları Fidel'in komutası altında "Jose Marti" Birinci Gerilla Kolu adını alacak olan biricik sevgili gerilla birliğimizin öncü gücünde teğmen rütbesiyle görev almıştı. Almeida ve Raul yüzbaşıydılar; Camilo öncü gücün komutanı, Efigenio Almeijeiras artçı kolun komutasından sorumluydu. Ramiro Valdes, Raul'un mangalarından birinde [sayfa 252} teğmen, Calixto ise bir başka mangada erdi. Diğer bir deyişle, tüm güçlerimiz burada oluşmuştu. Bense gerilla grubunun doktor teğmeniydim. Uzun süre sonra, Uvero savaşının ardından yüzbaşılığa yükseltildim, birkaç gün geçince de kendimi binbaşı ve gerilla kolu komutanı olmuş buldum. Günün birinde, Camilo, benim komuta ettiğim Dördüncü Gerilla Kolu'na yüzbaşı olarak katıldı. Düşmanı şaşırtmak için bu adı takmıştık birliğimize, yoksa yalnızca iki gerilla kolumuz vardı. Camilo başarılarla dolu savaşçılık hayatına aramızda başladı. Yorulmak nedir bilmezdi, olağanüstü coşkusuyla, tekrar tekrar, düşman askerlerini avladı. Bir kez, düşman birliklerinden bir askere öylesine yakından ateş etmişti ki, adam daha yere düşmeden tüfeğini elinden kapabilmişti. Başka bir zaman, düşman öncüsünün ilk askerinin, bizim birliklerimizin hizasına kadar gelmesini beklemeyi, sonra da yandan ateş açmayı planlamıştı. Bu tuzak gerçekleştirilemedi, zira grubumuzdan biri heyecanlanıp düşman yeterince yaklaşmadan silahını ateşledi. O gün bu gündür, Camilo, yarattığı renkli savaş yöntemleriyle kendini kanıtlamış gerçek bir gerillacı olarak "öncülerin kralı" lakabıyla anılır.
İkinci Pino del Agua saldırısı sırasında, Fidel bana onunla birlikte kalmayı emredip Camilo'ya da düşmanın yanlarına saldırma sorumluluğu verdiğinde duyduğum endişeyi hâlâ hatırlıyorum. Düşünce basitti aslında. Camilo saldıracak, düşman kampını bir ucundan ele geçirecek, sonra da tümden kuşatacaktı. Atışlar başladığında adamlarıyla birlikte nöbetçi noktasını saf dışı etti, yerleşim merkezine girerek yolunun üzerine çıkan tüm askerleri öldürdü ya da tutsak aldı. Düşman direniş hareketini örgütleyip mermi barajı saflarımız arasından kurbanlarını almaya başlayana dek kasaba, ev ev ele geçirildi. Noda ve Capote gibi çok değerli savaşçılarımızı bu çarpışmada yitirdik.
Düşmanın bir makineli tüfeği, askerle çevrili olarak ilerliyordu. Camilo, bir anda kendini tam anlamıyla makineli tüfek ateşi sağnağı altında bulmuştu. Makineliye eşlik edenler vurulmuş, tüfeği ateşleyen er de onu elinden atıp savuşmuştu. [sayfa 253} Şafak söküyordu. Saldırıya gece başlamıştık. Camilo makineliyi ele geçirmek ve savunmak için ortaya atılmış, bu yüzden iki yara almıştı. Kurşunlardan biri sol bacağına saplanmış, ikincisi karnına rastlamıştı. Savaşamaz duruma gelmiş, yoldaşları onu taşıyıp çarpışma alanının dışına çıkarmışlardı. Biz iki kilometre uzaktaydık, aramızda düşman vardı. Şöyle bağrışmalar işittik: "Camilo'nun makineli tüfeği bu!", "Camilo ateş ediyor!" sonra da makineli sustu. "Yaşasın Batista!" diye bağırdıklarını duyduk. Camilo'nun öldürüldüğünü sandık. Sonradan, karnına giren kurşunun bağırsağını ya da başka bir yaşamsal organını delmediğine şükrettik. O acı 9 Nisan[72] günü geldiğinde, öncümüz Camilo, Oriente ovalarına gitti. Artık efsaneleşmişti, Bayamo bölgesine gönderilen düşman askerlerinin yüreklerine korku tohumları saçıyordu. Bir kez 600 asker tarafından sarıldılar, yalnızca yirmi kişi kadardılar. Düşmanın iki tank eşliğinde ilerleyişine bütün gün karşı koydular, gece de akıl almaz biçimde kuşatmayı yarıp kaçtılar.
Sonra, saldırıya geçtik. Korkunç tehlikeye ve Camilo'nun emrindeki güçlerin görevlerinin yoğunluğuna karşın, Fidel başka bir cepheye gittiğinde yerini ona bırakıyordu.
Bunun arkasından, Las Villas ovalarındaki işgalin ve peş-peşe kazandığımız zaferlerin hikayesi gelir. Arazi pek az doğal korunma noktasına sahip olduğundan başarılması güç işti doğrusu. Bu eylemler olağanüstü bir cüretle gerçekleştirildi. Camilo'nun politik tutumu, siyasi sorunlar karşısındaki kararlılığı, sağlamlığı ve halka inanışı da görülmeye değerdi. Neşeli, alçak gönüllü, şakacıydı. Sierra'da, bizim büyük, yüce, isimsiz kahramanlarımızdan bir köylünün, Camilo kendisine ad takıp üstelik de çirkin bir hareket yaptı diye gelip bana yakındığını hatırlıyorum. Günün birinde bir köylü gelip kol komutanı olarak benimle görüşmek istediğini bildirdi. Hakarete uğradığını, kendisinin vantrlog olmadığını söyledi. Sorunu anlayamadığımdan Camilo ile konuşmaya gittik. O, bana [sayfa 254} adamın garip davranışını açıkladı. Meğerse, Camilo köylüye karşı biraz fazla serbestçe davranmış, "Sen vantrlogsun"[73] demiş, vantrologun ne anlama geldiğini bilmeyen adam da bunu ağır bir hakaret sanmış.
Camilo, küçük ispirto ocağında kedi eti pişirip yeni gelenlere nefis bir yemek gibi sunardı. Bu, Sierra'da uygulanan pek çok denemeden biriydi. İkram edilen kedi etini geri çevirdiği için "sınavı" veremeyen çoktu. Camilo fıkra anlatmayı severdi, binlerce fıkra bilirdi. Bu da yapısının bir parçasıydı. İnsanlara değer vermesi, onlarla anlaşma yolu bulma yeteneği de kişiliğini oluşturan öğelerden biriydi. Bugün unuttuğumuz ya da önemsemediğimiz bu nitelikler onun tüm eylemlerine damgasını vururdu, öylesine değerli, öylesine az insanda rastlanır niteliklerdi ki bunlar. Doğrudur, Fidel'in dediği gibi "Kültürü kitaplardan gelmiyordu", onu cesareti, sağlamlığı, aklı, benzersiz dikkat ve özeni sayesinde binlercesinin arasından, eriştiği konuma seçen halkın doğal zekasına sahipti. Fidel'e ve halka sınırsız bir doğruluk ve özveriyle bağlıydı. Bu ikisine karşı doğruluktan asla ödün vermezdi. Fidel ve halk elele yürürdü, Camilo' nun bağlılığıysa her ikisine yönelikti.
Onu kim öldürdü? Kendisi gibilerin kişiliğinde, halkın bağrında hâlâ yaşayan bu insanı kim öldürdü? Onun gibi insanların hayatı halkın içinde sürer gider, ancak halkın kararıyla sona erer.
Onu öldüren düşmandır; çünkü ölmesini istiyordu, çünkü güvenilir uçak yoktur, çünkü pilotlar henüz gerekli tüm deneyimi kazanmış değiller, çünkü yoğun işleri nedeniyle, Havana'ya olanaklar elverdiğince çabuk varmak istiyordu... ve yine, onu öldüren karakteri oldu. Camilo tehlikeyi ölçmezdi, tehlike onun için bir eğlenceydi, onunla oynardı, tehlikeyle güreşir, üzerine çeker ve şaşırtmaca yapardı; gerillacı zihniyeti gereğince, hiçbir engel onu durduramaz, çizdiği yoldan döndüremezdi. [sayfa 255}
Herkesin onu tanıdığı, hayranlıkla sevdiği bir sırada gitti. Bu daha önce de olabilirdi. Onun tarihe kazandırdığı görkemli dönemi tamamlayamadan hayatını yitiren nice Camilo'lar olduğunu eklemeliyim. Camilo ve Camilo'lar (gerçekleşmeyenler ve gelecek olanlar) halkın gücünün kanıtları, savaşa girişen bir ulusun en saf düşüncelerini savunmak için neler yaratabileceğinin ve en soylu amaçlarına erişmeye inancının en yüce biçimde dile gelişidir.
Onu belirli kalıplar içine hapsetmek için saptama yapmayacağız bu onu öldürmek olurdu. Onu böylece, taslak halinde bırakalım, kesinlikle tanımlanmış olmayan toplumsal ve ekonomik ideolojisine katı sınırlar koymayalım; yalnızca, bu kurtuluş savaşında Camilo ile kıyaslanabilecek bir başka asker bulunmadığını hatırlatalım. Kusursuz devrimci, halk adamı, Küba ulusunun kendisi için yaptığı bu devrimin sanatçısı olarak, ruhu yorgunluk ya da yılgınlığın en küçük gölgesinin bile ne olduğunu bilmezdi. Gerillacı Camilo, günlük evrimin sürekli öğesidir; şunu ya da bunu, "Camilo'ya özgü bir şeyi" yapandır, Küba devrimine kesin ve silinmez izini bırakandır, bütün gerçekleşmeyenler ve bütün gelecek olanların kalplerinde yaşayandır.
Sürekli ve ölümsüz yenilenişi içinde, Camilo halkın bir benzeridir. [sayfa 256}
1958 yılının nisan ve haziran aylarında, direniş hareketinde, taban tabana karşıt iki aşama görülmekteydi.
Şubat ayından başlayarak, Pino del Agua çarpışmasından sonra, direniş hareketi giderek güçlenmiş, isyan dalgaları durdurulmaz bir çığa dönüşmüştü. Halk, bütün ülkede, özellikle de Oriente bölgesinde diktatörlüğe karşı ayaklanmıştı. Hareket tarafından örgütlenen genel grevin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonraysa gerilemeye başlayan devrim dalgası, diktatörlüğün birliklerinin Birinci Gerilla Kolunu kuşatarak çemberi giderek daralttıkları haziran ayında, en düşük noktasına ulaştı.
Nisan ayının ilk günlerinde Camilo, güvenlikte olduğu Sierra'yı terk ederek, İkinci Gerilla Kolu "Antonio Maceo"nın binbaşılığına atandığı Rio Cauto bölgesine hareket etti. Oriente düzlüklerinde bir dizi etkileyici kahramanlıklar gösteren Camilo, ordumuzun ovalara inen ilk binbaşısıydı, Oralarda Sierra Ordusunun sahip olduğu moral ve vurucu güçle savaşarak diktatörlüğü zor durumda bırakan Camilo, başarısızlıkla sonuçlanan 9 Nisan genel grevinden birkaç gün sonra, yeniden Sierra Maestra'ya geri döndü. [sayfa 257}
O günlerde, devrimci durumun en yüksek noktaya erişmiş olmasından yararlanarak bir dizi kamp kuruldu. Bu kamplarda, savaşa katılmayı coşkuyla bekleyenlerin yanı sıra, zafer gününde, Havana'ya girmek için üniformalarını kirletmeden bekleyen adamlar da vardı. Diktatörlüğün karşı saldırısının başladığı 9 Nisan'dan sonra, bu gruplar giderek dağıldı, içlerinden bazıları Sierra'daki devrimci birliklere katıldı.
Devrimci moral öylesine büyük bir düşüş göstermişti ki, ordu, bir af önerisinde bulunmak için ortamın uygun olduğunu düşündü. Böylece direnişçilerin bulunduğu bölgelere havadan atılan bildiriler hazırlandı. Bu bildirilerde şöyle denilmekteydi:
"Yurttaş! İsyancıların komplosuna karıştığın için hele kırda ya da dağlarda bulunuyorsan, yanlışını düzeltmek ve ailenin kucağına dönmek için hâlâ bir olanağa sahipsin.
Hükümetin aldığı karara göre, silahlarını bırakıp yasalara uyarsan, hayatın korunacak ve serbest bırakılacaksın.
Herhangi bir eyalet valisine, bulunduğun yerin belediye başkanına, tanıdığın bir kongre üyesine, en yakın askeri ve polis merkezlerine ya da herhangi bir din görevlisine başvurabilirsin.
Bulunduğun yerde yerleşim birimleri yoksa, silahın omzuna asılmış ve ellerin havada olarak gel ve teslim ol.
Eğer kentteysen silahını güvenlikli bir yere sakla ki, verdiğin bilgiye dayanarak yetkililer silahını zaman geçirmeksizin oradan alabilsinler.
Zaman geçirmeksizin teslim ol, çünkü, tümüyle başarılı biçimde yürütülen operasyonlar, takviye edilmiş güçlerle bulunduğun bölgede sürdürülecektir."
Ardından teslim olan kişilerin resimleri yayınlanmıştı; bunlardan bazıları gerçekti, bazılarıysa uydurulmuştu. Açık olan, karşı devrimci dalganın yükselişiydi. Karşı devrimci dalga bir süre sonra Sierra'nın doruklarında paramparça olacaktı, ama nisan ayının son ve mayıs ayının ilk günlerinde henüz hızla yükselmekteydi. [sayfa 258}
İncelediğimiz dönemin ilk aşamasında, görevimiz, Dördüncü Gerilla Kolunun işgal ettiği Minas de Bueycito'ya kadar uzanan cepheyi tutmaktı. Sanchez Mosquera burada üslenmişti. Savaş, iki tarafın da ciddi bir çarpışmadan kaçındığı kısa süreli çatışmalar biçiminde oluyordu. Geceleri düşmana M-16'larla saldırıyorduk, ne var ki artık bu silahın öldürücü gücünün çok az olduğunu öğrenen düşman, daha yüksek tel örgüler kurmuştu; süt kutularının içindeki patlayıcı bu tel örgüye çarpıp patlıyor, bu arada çok gürültü çıkarıyordu.
Kampımız, Minas de Bueycito'ya yaklaşık iki kilometre uzaklıkta La Otilia denen bir yerdeydi. Burada bölgenin toprak sahiplerinden birinin evini kullanıyorduk. Bulunduğumuz yerden Sanchez Mosquera'nın hareketlerini izleyebiliyorduk, her gün tuhaf çatışmalar oluyordu aramızda. Askerler, gün ışırken hareketleniyor, mallarına el koydukları köylülerin kulübelerini yakıp, biz saldırıya geçmeden geri çekiliyorlardı. Bazen de bölgeye yayılmış olan nişancılarımıza saldırıyor ve onları kaçmaya zorluyorlardı. Bizimle ilişkide olduğundan kuşkulanılan köylülerse öldürülüyordu.
Sanchez Mosquera'nın kısmen düzlük ve ağaçsız bir alanda bulunan kampımızı neden hava kuvvetlerine bombalattırmadığını hiçbir zaman anlayamadım. Varsayımımıza göre, kendisi bizimle çatışmaya girmek istemiyordu, o nedenle de hava kuvvetlerinin, kampımızın kendisinin ne kadar yakınında bulunduğunu görmesi işine gelmezdi. Çünkü bu durumda bize karşı neden saldırıya geçmediğini açıklamak zorunda kalacaktı. Buna karşın, daha önce de söylediğim gibi, düşman birliğiyle aramızda zaman zaman çatışmalar oluyordu.
O gün yanımda bir yaver olduğu halde, o sırada Jiba'da bulunan Fidel'le buluşmak için kamptan ayrıldım. Yolumuz uzun olduğu için yürüyüş neredeyse bütün gün sürdü. Fidel'le bir gün birlikte olduktan sonra ertesi gün, La Otilia'daki kampımıza dönmek üzere Fidel'den ayrıldık. Şimdi anımsayamadığım bir nedenden ötürü yaverim orada kalmış, ben de yeni bir kılavuzla yola koyulmuştum. Bir süre bir araba [sayfa 259} yolundan yürüdükten sonra, çayırla kaplı engebeli bir araziye ulaştık. Evin çok yakınlarında tuhaf bir sahne görünüyordu; dolunayın ışığı altında görüntüler daha net çizgilerle çıkmıştı ortaya: Birkaç palmiye ağacının olduğu hafif engebeli bir yerde, bazıları henüz koşumlu bir dizi ölü katır yatmaktaydı.
Atlarımızdan inip ilk katırı inceledikten sonra kurşun deliklerini görünce, kılavuzumun yüzü öyle bir hal aldı ki kovboy filmlerinden bir sahne oynanıyordu sanki. Hani yanında sevgilisi olduğu halde dolu dizgin at sürerken, yolunun üzerinde ölmüş bir ata rastlayan filmin kahramanı, atın okla öldürüldüğünü görünce, içinde bulundukları durumun zorluğunu açığa vuran bir suratla "Sioklar" der. İşte kılavuzumun suratı da bu haldeydi; belki benim yüzümde de benzeri bir anlatım vardı, fakat o anda kendimi denetlemekle uğraşacak durumda değildim. Birkaç metre arayla beş ölü katır daha yatıyordu yerde. Bu katır kervanı belli ki bizimdi, Sanchez Mosquera'nın devriyelerinden birine yakalanmıştı. Katırların yanında bir de sivil birinin cesedinin bulunduğunu anımsıyorum. Kılavuz bana eşlik etmekten vazgeçmiş, bölgeyi tanımadığını öne sürüyordu. Gitmek için atına binen adamla dostça ayrıldık.
Yanımda bulunan Baretta marka silahı doldurdum ve atımın dizginlerinden tutarak ilk kahve tarlasına daldım. Terkedilmiş bir eve vardığımda korkunç bir sesle irkildim, neredeyse ateş edecektim. Bu korkunç sesin sahibi, benden korkup bağırmaya başlayan bir domuzdu. Ağır ağır ve çok dikkatli biçimde yürüyerek mevzilerimize kadar olan birkaç yüz metreyi aştım. Bulunduğumuz yerde kimse kalmamıştı, uzun bir arayıştan sonra, uyuduğu için evde kalan bir yoldaşla karşılaştım.
Birliklerin komutasını alan Universo, gece ya da şafak sökerken bir saldırı beklediği için, evin terk edilmesini emretmişti. Bölgeyi savunmak için birliğimiz, araziye geniş biçimde [sayfa 260} dağıldığından ben de yanımdaki tek yoldaşla uyumaya yattım. Bu olayın benim açımdan önemi, yerimize ulaşıncaya kadar hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o yolu tek başıma yürürken korkumu yenmemdi. O gece yürekli olduğumu hissettim.
Sanchez Mosquera ile yaptığımız en sert çatışma, Santa Rosa denilen çok küçük bir köyde patlak verdi. O sabah daha şafak vaktinde Mosquera'nın köye geldiği haberini almış ve oraya ulaşmak için hemen harekete geçmiştik. Astımım beni biraz zorladığı için ata binmiştim. Çarpışmanın geçtiği alan karşılıklı bağlantı olmaksızın savaşılan birçok arazi parçasından oluşuyordu. Atımı bırakmak zorunda kaldım. Yanımdaki adamlarla birlikte küçük bir tepede mevzi aldım; iki ya da üç yüksek noktaya dağılmıştık. Düşman, hedefe tam isabet ettirtmeksizin birkaç havan topu ateşi açarak çarpışmayı başlattı. Bir an için sağ tarafımda ateşin yoğunlaştığını fark ederek, mevziyi incelemek için oraya yöneldiğimde, bu kez de sol yanımda çatışma yoğunlaştı; yaverimi herhangi bir yere göndererek, ateş altında olan iki tarafın tam ortasında tek başıma kaldım. Sol yanımdan Sanchez Mosquera'nın birlikleri, korkunç naralar atarak tepeye çıkıyorlardı. Savaş deneyimi az olan adamlarımız, isabetli atış yapamıyorlar, geri çekilirken tek tük ateş ediyorlardı. Ağaçlıksız bir alanda tek başıma kalmış asker şapkalarının giderek çoğaldığını görüyordum. Askerlerden biri, tepeden inerek kahve tarlasına girme ye çalışan savaşçılarımıza saldırdı. Baretta marka tabancamla askere ateş ettim, ne var ki atışım isabetsiz oldu, üstelik yerimi öğrenen birçok düşman nişancısı tarafından ateş altına alındım. Deriden yapılmış fişekliğimde bin mermi olduğu halde, düşman askerlerinin küçümseyici gösterileri altında zikzak çizerek kaçmaya başladım. Korunabileceğim ağaçlık alana yaklaşmıştım ki tabancam yere düştü. O üzücü sabah, gurur duyabileceğim tek davranışım, tabancamı almak için geri dönüşümdür. Tüfek mermileri yere çarpıp çevremde küçük bir toz bulutu oluşturmuştu. Yoldaşlarımın kaderinden [sayfa 261} ve saldırının sonuçlarından hiçbir şey bilmeksizin canımı kurtardığıma inandığımda, ormanın ortasındaki kaya parçasının arkasına gizlenerek dinlendim. Gerçi astımım birkaç metre koşmama göz yummuştu, ama şimdi bunun bedelini ödetiyordu bana; kalbim göğüs kafesimi yırtacakmış gibi çarpıyordu. Birden yaklaşan birinin ayak sesi duyuldu; artık kaçmam olanaksızdı (sağlığım elverseydi elbette kaçacaktım). Gelen, birliğe yeni katılmış savaşçılardan biriydi, o da yolu kaybetmişti. "Üzülmeyin Binbaşı, sizinle birlikte öleceğim" gibi bir şeyler söyledi beni teselli etmek için. Ölmeye hiç niyetim yoktu, tam tersine, o an bu savaşçının annesine ilişkin hiç de hoş olmayan bir şeyler söylemek geldi içimden. Ama söyleyemedim sanırım. O gün kendimi bir korkak gibi hissediyordum.
Gece olunca çarpışmaların bilançosunu çıkardık: Marino adlı mükemmel bir yoldaş şehit düşmüştü. Bunun dışında düşmanın elde ettiği sonuçlar oldukça azdı. Ağzından kurşunlanmış -kimbilir hangi nedenle katledilmişti bu köylü- bir köylünün cesedi, ordunun mevzilerinde görülen tek cesetti; askerlerse bölgeyi terk etmişlerdi. Bizi ilk kez Sierra Maestra'da ziyaret eden daha sonra sürekli bir dostluk ilişkisi kurduğumuz Arjantinli gazeteci Jorge Ricardo Masetti, küçük bir kamerayla öldürülen bu köylüyü filme aldı.
Bu çarpışmalardan sonra, La Otilia'dan biraz daha içerlere çekildik. O günlerde terfi etmiş olan Ramiro Valdes, Dördüncü Gerilla Kolunda, binbaşı olarak benim yerime getirilmişti. Savaşçılardan oluşan küçük bir grupla ben, bölgeyi terk ederek gerilla adaylarının eğitildiği okulda komutayı almak için yola çıktım. Bu okulda, önlerindeki görev, Oriente'den Las Villas'a yürümek olan adamlar eğitilecekti. Bunun dışında, pek yakında gündeme gelecek bir ordu saldırısına karşı hazırlık yapacaktık. Nisan'ın son günleriyle Mayıs'ın ilk günleri, savunma mevzilerinin hazırlanmasıyla geçti. Ayrıca, dağlarda olanaklar elverdiğince çok yiyecek ve ilaç stokluyorduk. Başlayacağını bildiğimiz büyük bir karşı saldırıya direnebilmek için bu hazırlıkları tamamlamalıydık. [sayfa 262}
Hazırlık çalışmalarımıza koşut olarak, şeker fabrikası sahiplerinden ve hayvancılıkla geçinen zengin köylülerden vergi alma görevini koyduk önümüze. O günlerde hayvancılıkla uğraşan büyük toprak sahibi Remigio Fernandez, bizi ziyarete gelmiş ve birçok şey vaat etmişti. Tabii ki Fernandez, düzlüğe indiğinde bunların hepsini unuttu.
Şeker fabrikası sahipleri de vergi vermeye yanaşmadılar. Ne var ki iktidarımız sağlamlaştıktan sonra, bunlarla hesaplaştık. Fakat düşman saldırısının gündemde olduğu o günlerde, savunmamız için yaşamsal öneme sahip şeylerden yoksunduk.
Bir süre sonra Camilo'ya, önemli eserlere sahip küçük bölgemizi daha iyi koruma görevi verildi. Küçük bölgemizde, bir verici istasyonu, bir hastane, cephane deposu ve La Plata'nın tepeleri arasında kurulmuş küçük bir uçağın inebileceği bir havaalanı bulunuyordu.
Fidel'e göre asıl sorun düşman askerlerinin sayısı değil, herhangi bir yeri ele geçirilemez yapmak için bize gerekli olan savaşçı sayışıydı. Bu ilkeye göre hareket etmemizi istiyordu Fidel. Taktiğimiz buydu, o nedenle, bütünlüklü bir cephe kurmak için, bütün güçlerimiz komutanlıkta toplandı. 25 Mayıs'ta, beklenen düşman saldırısı başladığında, elimizde kullanılabilecek ikiyüz tüfek vardı. Fidel o sıra bazı köylülerle toplantı yapmaktaydı; kahve hasadı konusunda onlarla koşulları tartışmak üzere gerçekleştirilmişti bu toplantı. Ordu, kahvenin toplanması için gündelikçi işçilerin buralara gelmesine izin vermiyordu.
Ürünlerinin toplanmasına bir çözüm bulmak isteyen yaklaşık üçyüzelli köylü gelmişti o gün toplantıya Fidel, işçilere ödeme yapabilmek için Sierra'da geçerli olacak bir para sistemi kurulmasını, doldurmak için çuval ve palmiye lifinden yapılmış kapların sağlanmasını, üretim ve tüketim kooperatifleri kurulmasını, ayrıca bir de denetim komisyonu oluşturulmasını önermişti. Bunların dışında, ürünün toplanmasında gerilla ordusunun yardımı da önerilmişti köylülere. Bütün [sayfa 263} öneriler köylülerce kabul edilmiş, tam Fidel toplantıyı kapatacakken makineli tüfekler ateşe başlamıştı. Düşman ordusu, Yüzbaşı Angel Verdecia'nın adamlarıyla çatışmaya girmişti. Düşman hava kuvvetleri de ortalığı kasıp kavuruyordu.
"Verde Olivo"da yayınlandı.
(23 Ağustos 1964) [sayfa 264}
1958 yılının 3 Mayıs'ında, Sierra Maestra'da Los Altosde Mompie'de, bütün bir gün boyunca, çoğu insanın bilmediği bir toplantı yapıldı. Bu toplantının, devrimci stratejinin belirlenmesi açısından önemi büyüktür. Günün ilk saatlerinden gecenin ikisine kadar süren bu toplantıda "9 Nisan" yenilgisinin sonuçları ve yenilginin nedenleri çözümlenerek hareketin yeniden düzenlenmesi ve diktatörlüğün elde ettiği zaferin yol açtığı zayıflıkların giderilmesi için gerekli olan önlemler saptanmıştır.
Ulusal Yönetimde bulunmamama karşın, daha önce sert biçimde eleştirdiğim companerolar Faustino Perez ve Rene Ramos Latour'un ("Daniel") ısrarı üzerine toplantıya katıldım. Sözünü ettiklerimin dışında, orada bulunanlar şunlardı: Fidel, Vilma Espin (illegalitede "Debora" kod adını kullanıyordu), Nico Torres, Luis Busch, Celia Sanchez, Marcelo Fernandez ( o sıralar "Zoilo" diyorduk ona), Haydee Santamaria, David Salvador ve öğleye doğru gelen Enso İnfante ("Bruno").
Kentlerdeki yoldaşların davranışlarının değerlendirildiği toplantı gergin bir hava içersinde yapıldı; o güne kadar bu [sayfa 265} companerolar, 26 Temmuz Hareketi'nin kentlerdeki yöneticileri olmuşlardı. Daha önce durumun yanlış değerlendirilmesinin sonuçları görüşüldü. Orada bulunan devrimcilerin çoğunluğu için, Fidel'in manevi otoritesi, tartışılmaz saygınlığı ağır basmıştı. Hareketin kentlerdeki yönetimi, düşmanın gücünü küçümsemiş ve kendi öznelciliğini, öznel öğenin harekete geçirilmesi için kullanılan yöntemleri dikkate almaksızın, çok abartmıştı. Fakat en önemlisi, savaşın daha önceki bütün süreci içinde, birbiriyle çelişen iki düşüncenin tahlil edilerek karara varılmasıydı. Gerilla savaşı düşüncesi bu toplantıdan zaferle çıkmış, Fidel'in saygınlık ve yetki gücü sağlamlaşmış, o zamana kadar kent yönetimine bağlı olan milisi de içerecek biçimde tüm silahlı güçlerin komutası Fidel'e verilmiş, aynı zamanda hareketin genel sekreterliğine atanmıştı.
Çözümlenmesine çalışılan olaylarda tek tek kişilerin katılımı söz konusu olduğunda, çok sert tartışmalar ortaya çıktı. Bu tartışmaların belki de en serti, mücadelenin örgütlenmesinde, Sosyalist Halk Partisi'nin her türlü katılımına şiddetle karşı çıkan işçi temsilcileriyle yapıldı. Grevin değerlendirilmesinin ortaya çıkardığı gibi, grev hazırlığında öznelcilik ve darbeci düşünceler büyük ölçüde etkili olmuştu. 26 Temmuz Hareketi'nin görünürde sahip olduğu işçi hücreleri örgütlerinden oluşan dev düzenek, eylem anında parçalanmıştı. İşçi temsilcilerinin serüvenci politikaları acımasız gerçekliğe çarpmıştı. Yalnız, yenilginin tek suçlusu bu işçi temsilcileri değildi; bize göre, işçi delegesi David Salvador, Havana sorumlusu Faustino Perez ve kent milisinin komutanı Rene Ramos Latour yenilginin en büyük sorumluluğunu taşıyorlardı omuzlarında.
David Salvador'un suçu, sekter bir grev düşüncesini savunması ve bunu hayata geçirerek öteki hareketleri, hareketimizin peşinden gitmeye zorlamasıydı. Faustino, net bir bakış açısına sahip olmadığı için, başkentin, kendi milisleri tarafından ele geçirilebileceğine inanıyor, bu arada gericiliğin kentlerdeki [sayfa 266} gücünü doğru değerlendiremiyordu. Daniel'in suçu da Faustino gibi bakış açısındaki sakatlıktı. Burada söz konusu olan, bizim birliklerimize koşut olarak örgütlenen kent milisleridir. Ancak, bu milisler eğitimden geçmemişlerdi. Savaş azmine sahip olmayan bu milisler savaşın sert ayıklama sürecini yaşamamışlardı.
Dağ ve kent ayrımı bir gerçekti. Sierra temsilcilerinin gerilla savaşında ulaştıkları yüksek gelişme derecesi, kentlerdeki savaşçılarınsa bu açıdan oldukça geri noktalarda bulunmaları sonucunda, bu ayrım için belirli nesnel nedenler ortaya çıkıyordu, fakat olağanüstü önemli bir başka etken daha vardı ki, bunu, işe bağlı biçim değiştirme olarak adlandırabiliriz. Kentlerdeki yoldaşlar çevrelerinde çalışmak zorundaydılar ve giderek o koşullar için uygun çalışma yöntemlerini, hareket için en uygun ve tek olası yöntem olarak düşünmeye alıştılar. Ayrıca, insani açıdan bakıldığında doğal olan bir başka düşünceye daha saplanarak kentleri dağlardan göreli olarak daha önemli görmeye başladılar.
Diktatörlüğün silahlı güçleri karşısında başarısız kalınmasından sonra, hareketin yönetiminin tek bir gücün, Sierra'nın elinde bulunduğu, somut olarak söylendiğinde, hareketin liderinin silahlı devrimci güçlerin komutanı Fidel Castro olduğu, açıkça görüldü. Yorucu ve çoğu kez sert tartışmalarla geçen toplantıda, Faustino Perez'in görevden alınması ve yerine Ochao'nun getirilmesi; David Salvador'un görevininse Nico Torez'e verilmesi kararlaştırıldı. Sierra tarafından yönetilecek yeni bir genel grev hazırlanması için bütün işçi güçlerinin birliği sorunuyla ilgili olarak Nico, disiplinli bir biçimde "stalinistler"le çalışacağını açıklamış, fakat aynı zamanda, böyle bir çalışmadan yarar ummadığını söylemişti. Bu sözlerle, Sosyalist Halk Partisi'nden companerolar la düşünce birliğini belli ediyordu. Bu açıdan, Nico'nun David Salvador'un yerine getirilmesi, savaşın planlanmasında önemli bir gelişim sağlamadı. Daniel'in görevden alınmasıysa, Fidel, milislerin doğrudan [sayfa 267} komutanı olduğu için gerçekleşti. Ayrıca, hareketin özel görevlisi olarak Haydee Santamaria'nın Miami'ye gitmesi ve orada sürgündeki örgütlerin mali işlerini yürütmesi kararlaştırıldı. Siyasal alandaysa, Ulusal Yönetimin, Sierra Maestra'ya gitmesi, Ulusal Yönetim içinde Fidel'in genel sekreter görevini yerine getirmesi, beş kişiden oluşan bir sekreterlik kurulması karar altına alındı; sekreterlikte, biri mali işlerle, biri politik işlerle, biri de işçi sorunlarıyla ilgili üç yoldaş yer alıyordu; bu görevlere hangi yoldaşların getirildiğini şu an anımsamıyorum. Silah gönderilmesi, silahların nerelerde kullanılacağı ve dış ilişkiler Fidel'in sorumluluğunda bulunuyordu artık. Görevlerinden alınan üç yoldaş Sierra'ya gidecekler ve orada, David Salvador işçi temsilciliği görevini yerine getirecek, Faustino ve Daniel binbaşı rütbesiyle savaşa katılacaklardı. Yeni başlayan düşman ordusu saldırısına karşı aktif olarak çarpışmalara katılan bir gerilla kolunun komutası Daniel'e verilmişti. Daniel, geri çekilen bir düşman birliğine saldırdığı sırada birliğinin başında şehit oldu. O, devrimci yaşamıyla, kahramanlarımız arasında onurlu bir yere sahiptir.
Faustino ise, bir dizi sorunu çözmek ve kent yönetimindeki görevini kendisinin yerine atanan yoldaşa devretmek amacıyla Havana'ya gitmek için izin istedi; işleri yoluna koyduktan sonra Sierra'ya gelip savaşa katılacaktı. Bir süre sonra gerçekten de Sierra'ya gelip Fidel Castro'nun komutasındaki "Jose Marti" Birinci Gerilla Kolu saflarında savaştı ve zafer gününü yaşadı. Tarihsel olaylar yazılırken gerçekliğe uymak zorunlu olduğundan, çok değer verdiğimiz bu companeronun, hareket içinde, belirli bir dönemde bize karşı tavır aldığı da açıkça söylenmelidir. Faustino, her zaman saygın ve yürekli bir savaşçı olmuştur. Bir kez ben de cesaretinin görgü tanığı oldum: Miami'den bize silah getiren bir uçak, düşman hava güçleri tarafından görülmüş ve hasara uğratılmıştı. Faustino, kurşun sağnağı altında düşmanın eline geçmemesi için benzin dökerek yakmıştı uçağı. Onun bütün yaşamı, kusursuz devrimci niteliğine kanıttır. [sayfa 268}
Aynı toplantıda önemsiz başka kararlar da alındı ve karşılıklı ilişkilerimizde ortaya çıkan bir dizi sorun çözümlendi. Kentlerde hareketin örgütlenmesine ilişkin Marcelo Fernandez'in okuduğu raporu dinledikten sonra, bu yoldaşı, Ulusal Yönetimin bu toplantısında alınan kararlar ve toplantının sonuçları üzerine, hareketin taban örgütleri için, bir rapor hazırlamakla görevlendirdik. Toplantıda sunulan bir başka rapor da, Sivil Direnme[74] Hareketi örgütlenmesi üzerineydi; yapılanması, çalışma biçimi, bileşimi, yaygınlaşması ve güçlenmesi için gerekli önlemler anlatılıyordu. Companero Busch, Sürgün Komitesi hakkında bilgi verdi; Mario Llerenas'ın zayıf bir durumda olduğunu, Urrutia ile uzlaşmaz karşıtlık içinde bulunduğunu anlattı. Urrutia'nın hareketimizin adayı olduğunu vurgulayarak şeref maaşı bağlama kararı aldık. O zamana kadar, hareketin sürgündeki tek resmi temsilcisi olarak bu maaş, Llerena'ya verilmekteydi. Ayrıca işlerimize müdahale etmeyi sürdürmesi halinde Llerena'nın Sürgün Komitesi başkanlığından ayrılması kararlaştırıldı. Yurtdışında sorunlar çoktu. Örneğin New York'ta Barron, Perez Vidal ve Pablo Diaz önderliğindeki gruplar birbirlerinden ayrı olarak çalışıyor, zaman zaman aralarında çatışmalar çıkıyor, birbirlerinin işlerine müdahale ediyorlardı. Toplantıda aldığımız bir başka karara göre, Fidel, ilticacılara ve sürgünde yaşayan yurttaşlara bir mektup yazarak 26 Temmuz Hareketi'nin Sürgün Komitesinin tek resmi örgüt olarak tanındığını bildirecekti. O sıralar, Larrazabal'ın başında bulunduğu Venezuela Hükümeti'nin yaptığı bir öneri de enine boyuna tartışıldı. Venezuela Hükümeti hareketimizi destekleme sözü vermişti; bu söz yerine getirildi. Larrazabal'a yönelteceğimiz tek şikayet, gönderdiği silahlarla birlikte "değerli" Manuel Urrutia Lleo'yu da bir uçağa bindirerek bize göndermesiydi. Gerçekte böylesine üzücü bir seçimden sorumlu olan bizdik. [sayfa 269}
Toplantıda başka kararlar da alındı. Örneğin, Miami'ye gidecek olan Haydee Santamaria'nın dışında, Luis Busch'un da Caracas'a gitmesi uygun görüldü. Busch, Urrutia ile ilgili olarak kesin talimatlar almıştı. Carlos Franqui ise, Direniş Radyosu'nun yönetimini almak için Sierra'ya çağrıldı. Bağlantı, ara istasyon olarak Venezuela ile radyo üzerinden ve kod kullanılarak kurulacaktı. Savaşın sonuna kadar kullanılan kodları Luis Busch hazırladı.
Alınan kararlara dikkat edildiğinde bu toplantının önemi görülmektedir. Hareketin birçok somut sorunu sonunda çözüme kavuşmuştu. Çözümlenen sorunların başında, Fidel'in silahlı devrimci güçlerin başkomutanı ve örgütün genel sekreteri olarak ikili işleviyle, savaşın politik ve askeri yönetimini eline alması geliyordu. Ülkeyi devrimcilerin kontrolüne geçirebilmek için, doğrudan silahlı mücadeleyi başka bölgelere yayma amacında olan Sierra'nın yönlendiriciliği kabul edilmişti. Böylece sözde devrimci bir genel greve ilişkin safça hayallerden vazgeçilmiş oluyordu. Böylesine büyük bir patlamanın gerçekleşmesi için durum gerektiği kadar olgunlaşmadan, böylesine büyük bir eylemin gerektirdiği uygun hazırlık için ön çalışmalar yapılmadan genel grev örgütlemek olanaksızdı. Alınan kararlar gereğince, yönetimin Sierra'ya taşınması, Fidel'i yetkisini tam olarak uygulamaktan alıkoyan karar almada ortaya çıkan bazı sorunları, nesnel olarak çözmüştü. Doğru bir tavır almış bulunmaları ve olayları şaşmaz biçimde çözümleyebilmeleri sonucu, Sierra savaşçılarının politik üstünlüğü bir gerçek olarak biliniyordu artık. Devrimci bir genel grevin örgütlenmesi, 9 Nisan öncesinde yapılan toplantıda açıkladığı biçimde gerçekleşirse, hareketin güçlerinin başarısız kalabileceğini söyleyerek önerilen genel greve kuşkuyla yaklaşmamızda haklı olduğumuz görülmüştü.
Çok önemli bazı görevlerin üstesinden de gelinmeliydi: Herşeyden önce kısa süre sonra başlayacak düşman saldırısını püskürtmek zorunluydu. Devrimin ana üssü olan Fidel'in komutasındaki Birinci Gerilla Kolu Komutanlığının, düşman [sayfa 270} askeri güçleri tarafından giderek kuşatılması söz konusuydu. Önemli görevlerimizden bir başkası da, ovaların ele geçirilmesiydi; merkezi eyaletler kontrol altına alınacak, son olarak da rejimin tüm politik ve askeri aygıtı parçalanacaktı. Bu görevleri yedi ayda yerine getirdik.
O günlerde en önemli sorun, Sierra cephesini sağlamlaştırmak, Kübalılara seslenerek halkımız arasında devrimci düşüncelerin yaygınlaşmasını sağlayacak küçük bir devrimci kalenin güvenliğini sağlamaktı. Yurtdışıyla da ilişkiler kurmuştuk, bu ilişkilerin sürdürülmesi bizim açımızdan çok önemliydi. Bir süre önce Fidel'le Justo Carrillo arasında geçen bir telsiz konuşmasının tanığı olmuştum. Justo Carrillo, askeri diktatörlüğün adayı olan Montecristi grubunu temsil ediyordu. Bu grup içinde, bizzat Carillo ve Barquin gibi emperyalizmin etkin temsilcileri bir araya gelmişti. İyi yürekli Justo, o konuşmada Fidel'e yeryüzünde cennet vaat etti, ancak karşılığında, Fidel'in bir açıklama yaparak "dürüst" askerleri desteklediğini söylemesini istiyordu. Fidel, bunun olanaksız olmadığını, fakat böyle bir açıklamanın, halkımızın askerler tarafından katledildiği bir zamanda, hareketimizce anlaşılmasının zor olacağını, ayrıca hepsi aynı çatı altında bulunduğu için kimin iyi kimin kötü asker olduğunun tam olarak bilinemeyeceğini, söyledi. Kısaca, Fidel istenen açıklamayı yapmadı. Bir birlik çağrısı kaleme alınması grubun zayıf birliğinin, silahlı hareketi kendi çıkarları için kullanmaya kalkışan, Caracas'ta[75] yerleşmiş bazı tutarsız kişiler tarafından parçalanmasına izin verilmemesi için, eğer yanlış anımsamıyorsam, Llerena ve Urrutia ile de konuşuldu. Caracas'ta bulunan bu kişiler, yurtdışında tanınmamızı amaçlayan uğraşlarımızı temsil ediyorlardı, o nedenle kendilerine karşı dikkatli davranmak zorundaydık.
Bu toplantıya katılanlar, toplantı sona erdikten hemen sonra dağıldılar. Benim görevim, bir dizi bölgeyi denetlemek ve küçük askeri birliklerimizle savunma hatları kurmaya çalışmaktı. [sayfa 271} Bu savunma hatları, dağlık bölgelerde (Crescencio Perez'in kötü silahlanmış birliklerinin bulunduğu Sierra de Caracas'tan, Ramiro Valdes'in silahlı güçlerinin yerleştirildiği La Botella ya da La Mesa bölgesine kadar) gerçekten güçlü bir direniş başlayıncaya kadar, düşman ordusunun baskısına karşı koyacaktı.
Birkaç gün sonra, Batista ordusunun "kuşatma ve yok etme saldırısı" başladığında, bu küçük bölgenin savunması için, elimizde ikiyüz tüfekten fazla silah yoktu.
"Verde Olivo"da yayınlandı.
(22 Kasım 1964) [sayfa 272}
9 Nisan genel grevi, bir an bile rejimin istikrarını tehlikeye sokmamış tersine bizim için sarsıcı bir yenilgi olmuştu, yalnız bu kadar da değil: Bu acı olaydan sonra, hükümet, devrimin parçalanmasını Sierra Maestra'ya da taşımak amacıyla, yenilgi bölgelerinden çektiği birlikleri Oriente'ye sevk edebilmişti. Savunmamız giderek Sierra Maestra'nın içlerine çekilmiş, hükümetin mevzilerimize karşı harekete geçirdiği alayların sayısı çok yükselmişti. 25 Mayıs'ta, bizim ileri karakolumuz olan Las Mercedes köyüne düşman saldırısı başladığında, düşman askerlerinin sayısı onbini bulmuştu.
Batista ordusunun savaş gücünün yetersizliği söz konusuydu, ama bizim de savaş malzememiz olağanüstü kısıtlıydı: Her türden onbin silaha karşı, yalnızca ikiyüz tüfeğimiz vardı. Bu durum büyük bir olumsuzluktu bizim için. Adamlarımız iki gün boyunca on-onbeş silaha karşı bir silah oranıyla yiğitçe dövüştüler. Bunun da ötesinde, küçük grubumuz köyü terk etmek zorunda kalana dek, havan toplarına, tanklara ve uçaklara karşı da mücadele etti. Bu grubun komutanı, bir ay sonra savaşırken şehit düşecek olan yüzbaşı Angel Verdecia idi. [sayfa 273}
Tam o günlerde Fidel'e hain Eulogio'dan bir mektup geldi. Eulogio Cantillo, şarlatan politikacılığına uygun davranarak, düşman kuvvetlerinin başkomutanı sıfatıyla direnişçilerin başkomutanına yazdığı mektupta, saldırının ne pahasına olursa olsun sürdürüleceğini ve "adamın" (yani Fidel'in) ayağını denk almasını, saldırının sonucunda nelerin olacağını göreceğini bildiriyordu. Gerçekten de düşman saldırısı sürdürülmüş, ikibuçuk ay içinde meydana gelen şiddetli çatışmalarda düşman, binden fazla ölü, yaralı ve tutsak vermiş, ayrıca çok sayıda asker firar etmişti. İçlerinde bir tank, oniki roketatar, oniki ayaklı makineli, yirmiden fazla hafif makineli ve çok sayıda otomatik tüfek olmak üzere altıyüz düşman silahını ele geçirmiş, bunun dışında olağanüstü miktarlarda cephane ve savaş donanmayla ellidört tutsak ele geçirmiştik. Tutsaklar savaşın sonunda Kızıl Haç'a teslim edildi.
Sierra Maestra'ya yaptığı bu son saldırıda Batista ordusunun beli kırılmıştı, ama henüz tam olarak yenilgiye uğratılmış değildi. Savaşı sürdürmek zorundaydık. O zaman en son savaşın stratejisi hazırlanmış, üç hedefe saldırılması planlanmıştı: Bu hedeflerden biri benim gideceğim Las Villas'tı. Adanın öteki ucunda bulunan Pinar del Rio ise, artık "Antonio Maceo" İkinci Gerilla Kolunun komutanı olan Binbaşı Camilo Cienfuegos'un gideceği ikinci hedefti. Böylece Camilo, uzun yürüyüşlerle bütün Küba'yı geçerek en uçtaki Mantua'ya kadar ilerleyen büyük tarihi komutanın 1895'deki[76] harekatını anılarda yeniden canlandıracaktı. Ancak Camilo programının bu ikinci bölümünü gerçekleştiremedi, çünkü savaşın zorunlu koşulları nedeniyle Las Villas'ta kalmıştı.
Sierra Maestra'ya saldıran alaylar yok edildikten, devrimci cephe eski durumuna geldikten, birliklerimizin morali ve gücü de yükseldikten sonra, merkez eyaletlerden Las Villas'a yürüme kararı alındı. Bana verilen stratejik görev, adanın [sayfa 274} iki ucu arasındaki bağlantıyı kesmekti. Ayrıca, o bölgenin dağlarında bulunan bütün politik gruplarla ilişki kuracaktım. Son olarak da, komutam altında bulunan bölgeyi yönetmek için geniş yetkiler almıştım. Bu tasarılarla ve oraya dört gün içinde varmayı planlayarak 30 Ağustos 1958'de kamyonla hareket etmek üzereyken meydana gelen bir olay hesaplarımızı altüst etti: Aynı gece üniforma ve harekete hazır bekleyen kamyonlar için benzin taşıyan bir kamyonet geldi, ayrıca aynı anda silah yüklü bir uçak da yolun kıyısındaki alana indi. Uçak, tam inişe geçtiğinde gece olmasına karşın düşman tarafından görülmüş, alan akşam sekizden sabah beşe kadar sistemli biçimde bombalanmıştı. Saat beşte uçağın düşman eline geçmesini ve aynı zamanda, gün ışığında bizim için daha tehlikeli olacak bombardımanı engellemek için, uçağı yaktık. Düşman kuvvetleri hava alanına girdiler; benzin getiren kamyonet de düşmanın eline geçmişti. Böylece, 31.Ağustos günü, ne atımız ne de kamyonetimiz kaldığından, yaya olarak yola koyulduk. Manzanillo'dan Bayamo'ya giden yolu geçince taşıt bulabilmeyi umuyorduk. Gerçekten de bulduk, ne var ki, 1 Eylül'de öylesine bir kasırga koptu ki, Carretera Central[77] dışında bütün yollar geçilmez duruma geldi. Carretera yolu, Küba'nın bu bölgesindeki tek asfalt yoldu; böylece yürüyüşümüzü at sırtında ya da yaya gerçekleştirmek zorunda kaldık. Yükümüz ağırdı; bol miktarda cephane, kırk roketli bir bazuka, uzun bir yürüyüşte ve kamp kurmakta gerekli olacak çeşitli malzemeler taşıyorduk.
Bizden yana olan Oriente bölgesinde bulunmamıza karşın zor günler geçirdik, kabarmış nehirleri, taşarak ırmak ya da kanal haline gelmiş dereleri aşıyor, bu arada cephaneyi, silahları ve bazuka mermilerini ıslatmamak için sonsuz bir çaba harcıyorduk. Sık sık yorgun atları değiştirmemiz, yeni atlar bulmamız gerekiyordu. Oriente eyaletinden uzaklaştıkça, yerleşim bölgelerine yaklaşmamaya özen gösteriyorduk. [sayfa 275}
Sel altında kalmış zorlu arazilerden geçtik. Verdiğimiz molalarda sivrisinekler bir an bile rahat vermedi bize. Az ve kötü besleniyor, çamurlu dere sularını hatta bataklık sularını içiyorduk. Günlük yürüyüşlerimiz giderek uzamış ve korkunç bir hal almıştı. Yola çıkmamızdan bir hafta sonra, Camagüey'i Oriente'den ayıran Jobabo'yu geçtiğimizde epeyce güçten düşmüştük. Şimdiye kadar geçtiğimiz, bundan sonra da geçeceğimiz nehirler gibi, bu nehir de taşmıştı. Birliğimizde ayakkabı sıkıntısı etkili olmaya başlamıştı; bir çok yoldaşımız güney Camagüey'in çamurlu topraklarında yalınayak yürüyordu.
9 Eylül'de, La Federal adlı bölgeye girerken öncü kolumuz bir düşman pususuna düştü, bu yüzden iki yoldaşımızı yitirdik. Ama bundan daha beteri, düşmanın yerimizi öğrenmiş olmasıydı. O andan sonra peşimizi hiç bırakmadılar. Kısa bir çarpışmadan sonra oradaki garnizonu yok ederek dört de tutsak aldık. Artık çok dikkatli olmalıydık, çünkü düşman hava kuvvetleri yürüyüş rotamızı yaklaşık olarak biliyordu. Bir-iki gün sonra, Laguna Grande olarak bilinen bir yere vardık ve orada, bize kıyasla daha iyi atlara sahip olan Camilo'nun birliğiyle karşılaştık. Burada öylesine çok sivrisinek vardı ki, cibinlik olmadan uyumak olanaksızdı. Oysa çoğumuzda yoktu cibinlik. Bu bölgeyi, sivrisinekleri nedeniyle hiç unutamıyorum.
Yorucu yürüyüş günleri... Çamur ve bataklıktan başka bir şey görünmüyor. Aç ve susuzuz. Çok ağır ilerliyoruz; bacaklarımız kurşun gibi, silahlarımız her zamankinden daha ağır geliyor. Kamyonlara binen Camilo'nun birliğinin bize bıraktığı atlarla daha iyi yol alıyorduk, fakat onları da Macareno şeker fabrikasının yakınlarında bırakmak zorunda kaldık. Bizi karşılayacak olan öncüler gelmeyince kendi başımıza serüvene atıldık. Cuatro Companeros denilen bölgede öncümüz bir düşman birliğiyle karşılaştı ve şiddetli bir çatışma oldu. Çatışma gün ışırken başlamış, birliğin büyük kısmını zar zor sık ağaçlı bir ormanda toplayabilmiştik. Ama, düşman [sayfa 276} kanattan saldırıya geçmişti. Geride kalan, demiryolunu aşıp ormana doğru gelmeye çalışan yoldaşlarımızı koruyabilmek için, şiddetli bir çarpışmaya girdik. Kısa süre sonra da düşman uçakları yerimizi keşfetti. B-26'lar, C-47'ler, C-3 tipi büyük keşif uçakları ve öteki küçük uçaklar, ikiyüz metreden fazla olmayan bir arazi parçasını var güçleriyle bombalıyorlardı. Sonunda oradan çekilmek zorunda kaldık; bir yoldaşımız ölmüş, birçoğu da yaralanmıştı. Yaralananlardan biri olan Binbaşı Silva savaşın geri kalan kısmını omuz kemiği kırık olarak tamamladı.
Ertesi gün durum biraz daha iç açıcıydı. Birliklerinden kopmuş bir çok savaşçının yeniden bir araya gelmesiyle bütün birliği yeniden oluşturmuştuk. Adamlarımızdan yalnızca 10'u bulunamamıştı, daha sonra onların da Camilo'nun koluna katılarak Yaguajay'da Las Villas Eyaleti'nin kuzey sınırına kadar gittiklerini öğrendik.
Bütün bu sıkıntılara karşın, köylülerden gördüğümüz cesaret verici destekten hiç yoksun kalmadık. Bize yol gösterecek, ya da yürüyüşümüzü sürdürebilmemiz için gerekli olan ihtiyaçlarımızı giderecek biri çıkıyordu her zaman. Elbette Oriente'de bulduğumuz destek halkın bütününün tavrı değildi, fakat yine de her yerde yardımımıza koşan birileri oluyordu. Bir çiftlikten geçerken bazen ihanete de uğruyorduk, fakat bu, halkın, bize doğrudan karşı tavır alışı olarak değerlendirilemez, çünkü bu insanların yaşam koşulları, onları, toprak sahibinin kölesi yapmıştı. Günlük ekmeklerini yitirmekten korktukları için, oradan geçtiğimizi hemen toprak sahibine bildiriyorlar, toprak sahibi de gönüllü olarak bu bilgiyi askeri makamlara ulaştırıyordu.
Bir gün küçük sahra radyomuzdan, General Francisco Tabernilla Dolz'un bildirisini dinledik. O bilinen kibirli edasıyla Che Guevara'nın komutasındaki kuvvetlerin yok edildiğini açıklıyor, öldürülenlerin ve yaralananların adlarını veriyordu. Bu bilgiler, birkaç gün önce düşmanla yaptığımız o talihsiz çatışmada ele geçirilen bazı sırt çantalarımızdaki belgelerden [sayfa 277] alınmış ve ordu genel kurmayının ürettiği yanıltıcı haberlerle karıştırılarak bildiri haline getirilmişti. Ölüm haberimiz birliğimiz içinde büyük bir neşe kaynağı olmuştu, fakat giderek bu neşe yerini karamsarlığa bıraktı. Çünkü açlık, susuzluk, yorgunluk ve çevremizdeki çemberi giderek daraltan düşman ordusu karşısında duyulan güçsüzlük ve herşeyden önce, köylüler arasında "Mazamorra"[78] olarak bilinen ve savaşçılarımızın her adımını işkence haline getiren bir çeşit ayak hastalığı nedeniyle, hayaletler ordusuna dönmüştük. Çok zor ilerliyorduk. Birliğimizin sağlığı günden güne bozuluyordu. Yiyecek bir gün olursa ertesi gün olmuyor, üçüncü günse, şöyle böyle bir şeyler yiyebiliyorduk. Bunun da içinde bulunduğumuz kötü duruma elbette hiçbir yararı olmuyordu. En çetin günleri kuşatma altında bulunduğumuz Baragua Şeker Fabrikası dolaylarında geçirdik. Mikrop yuvası bataklıklar içinde bir damla içecek su bulamadan, tepemizde bombalamayı ara vermeksizin sürdüren düşman uçaklarıyla ilerlemeye çalışıyor, bataklığı geçemeyecek durumda olan çok zayıf düşmüş yoldaşlarımız için bir tek at bile bulamıyorduk. Çamurlu su ayakkabılarımızı parçalamıştı. Yürürken, bataklığın içindeki sazlar ayaklarımızı yaralıyordu. Baragua'daki düşman çemberini zar zor yarıp Jugaro'dan Maron'a uzanan, Kurtuluş Savaşı'nda[79] yurtseverlerle İspanyollar arasında kanlı çarpışmalara sahne olan ünlü yola çıktığımızda, gerçekten acınacak durumdaydık. Kendimizi biraz olsun toparlamak için dinlenmeye zamanımız yoktu. Sağnak halinde yağan yağmur yürüyüşü sürdürmek zorunda bırakmıştı bizi. Kötü hava koşulları ve düşman saldırısı ya da düşmanın yakınlarda bulunduğunu haber almamız nedeniyle, durmadan yürüyorduk. Birliğimiz iyice güçten düşmüş ve moral bozukluğu baş göstermişti. Adamlarımızın yürümelerini sağlamak için hakaret etmekten, bağırıp çağırmaktan ve acı söz söylemekten başka bir çarem kalmadığı anda, uzaklardan beliren [sayfa 278} bir görüntü, gerillaların cesametlerini toplamalarına ve dinçleşmelerine yetti. Bu, adamlarımızın ilk kez gördüğü Las Villas Sıradağlarının mavi parıltısıydı.
O andan sonra benzer zorluklar daha bir dayanılır oldu, herşey daha kolaylaşmıştı sanki. Camagüey'le Las Villas'ı ayıran Jucaro ırmağını yüzerek geçip ikinci kuşatmayı da yardık. Yeni bir güven duygusuyla dolmuş gibiydik.
İki gün sonra Trinidad-Sancti Spiritus dağlık bölgesinin tam ortasında, tehlikeden uzak, savaşın yeni dönemine başlamaya hazır bulunuyorduk. İki gün sonra dinlenebilecektik ancak. Şimdi yürüyüşümüzü sürdürmek zorundaydık. Çünkü 3 Kasım'da yapılacak seçimleri engellemek için hazırlık yapmamız gerekiyordu. Las Villas dağlık bölgesine 16 Ekim'de gelmiştik. Zamanımız az, önümüzdeki görevse çok büyüktü. Camilo görevini yerine getirerek, kuzeyde, diktatörlük yanlıları arasında korku salıyordu.
Sierra del Escambray'da görevimiz belirlenmişti: Diktatörlüğün askeri aygıtına darbe indirecek, öncelikle iletişim ve haberleşme sistemini parçalayacaktık. Önümüzdeki ilk iş, seçimleri engellemekti. Zamanımız çok az olduğundan ve devrimci güçlerin içinde, bize pek pahalıya mal olan, hatta bazı insanların hayatıyla ödediği anlaşmazlıklar yaşandığından, çalışmalarımızı zorlukla yürütebiliyorduk.
Komşu köylere baskın yapıp oy verilmesini engelleyecektik. Adanın ortasındaki verimli ovada bulunan Cabaiguan, Fomento ve Sancti Spiritus kentlerinde de seçimin yapılmasını engellemek için planlar yapmıştık. Bu arada, Guinia de Mirande garnizonunu -dağlık bölgede bulunuyordu- ele geçirmiş daha sonra da Banao garnizonuna saldırmıştık. Bu son baskında pek başarılı olamadık. Seçim tarihi olan 3 Kasım'dan önceki günler çok hareketli geçti. Birliklerimiz her yana dağılmış, o bölgelerde seçmenlerin seçim sandıklarına gitmelerini tümüyle engellemişti. Eyaletin kuzey kesiminde Gamilo'nun komutası altında bulunan birliklerimiz seçim komedisini tam anlamıyla felce uğrattılar. Hiçbir şey hareket [sayfa 279} edemiyordu; ne Batista'nın askerlerinin sevkıyatı yapılabiliyordu, ne de herhangi bir nakliyat.
Oriente'de pratikte seçim olmadı. Camagüey'deyse katılım biraz daha yüksekti. Batı eyaletlerinde, herşeye karşın, halkın büyük ölçüde seçime gitmediği görülüyordu. Bir yandan kitlelerin pasif direnişini, öte yandan da gerilla mücadelesini örgütlemek için yeterli zaman bulunamadığından, Las Villas'ta seçime düşük oranda katılım, kendiliğinden gerçekleşmişti.
Oriente'de, birinci ve ikinci cephede olduğu gibi, Antonio Guitera'nın komuta ettiği kolun -bu kol, eyalet başkenti Santiago de Cuba'yı sürekli sıkıştırıyordu- etkinlik gösterdiği üçüncü cephede de, bir dizi çarpışmalar oldu. Oriente'deki tek resmi kurum belediyeydi.
Las Villas'ta da durum epeyce kritikti, çünkü saldırılar ulaşım yolları üzerinde yoğunlaştırılmıştı. Las Villas'a gelir gelmez, kentlerde yürütülen mücadelede yeni bir yöntem uygulamaya başladık. Kent milisleri içinden en iyilerini hızla kampa alarak sabotaj eylemleri konusunda eğittik. Bu sabotaj eylemleri kentin dış mahallelerinde epeyce etkili oldu. 1958'in kasım ve aralık ayları boyunca, giderek bütün yolları kuşattık.
Trinidad'tan Sancti Spiritus'a giden yol, yüzbaşı Silva tarafından kapatılmıştı. Tuinica nehri üzerindeki köprüyü, tümüyle yıkılmış olmamasına karşın, kullanılmaz hale getirdiğimizde de Ada'nın anayolu ciddi hasar gördü. Ana demiryolu hattı birçok noktadan kesilmişti. Güney bölgesinde demiryolu ulaşımı İkinci Cephe tarafından, kuzey bölgesindekiyse, demiryolu hattını kuşatan Camilo Cienfuegos'un birlikleri tarafından engellenmişti. Böylece Ada ikiye ayrılmış oluyordu. Ayaklanmanın en etkili olduğu bölge Oriente'ye hükümet sadece hava ve deniz yoluyla ulaşabiliyordu artık; giderek bu yol da güvenli olmamaya başladı. Düşman kampında çözülme belirtileri hızla yoğunlaşıyordu. [sayfa 280}
Escambray bölgesinde devrimci birlik için yoğun bir uğraş vermek gerekiyordu. Bu bölgede bizim dışımızda, Binbaşı Gutierrez Menoya komutasında bir grup (Escambray İkinci Ulusal Cephesi), Binbaşı Faure Chamon ve Rolando Cubela komutasında Devrimci Direktuara bağlı bir başka grup, Autenticos Örgütünün küçük bir grubu ve son olarak da, Torres'in başını çektiği Sosyalist Halk Partisi grubu etkinlik içindeydi. Yani, aynı bölgede savaşan ayrı yönetimlere bağlı beş örgüttü söz konusu olan. Bu örgütlerin liderleriyle yaptığım bir dizi görüşme sonucunda, bu gruplar arasında anlaşmalar sağlanarak cepheye benzer bir birliğe gidilebildi.
16 Aralık'tan sonra, bütün yolların ve köprülerin düzenli olarak tahrip edilmesi, diktatörlüğü zor durumda bırakmıştı. Düşman, ileri karakollarını, hatta anayol üzerindeki mevzilerini savunmakta bile güçlük çekiyordu. 16 Aralık günü şafak vakti, Falcon nehri üzerindeki köprüyü havaya uçurduk, böylece Havana ile Las Villas'ın başkenti Santa Clara'nın doğusunda kalan kentlerin irtibatı kesilmiş oldu. Birliklerimiz, aralarında bölgenin en güneyinde kalan Fomento'nun da bulunduğu bir dizi yere saldırılarım sürdürüyordu. Fomento garnizonunun komutanı, birkaç gün süreyle az çok başarılı bir direnme sergiledi. Fakat, hava kuvvetleri, direniş ordusunu sürekli bombalıyor olmasına karşın, diktatörün ordusu, garnizonda kuşatılmış bulunan silah arkadaşlarına yardım etmek için en ufak bir harekette bulunmadı. Sonunda garnizondakiler, direnmenin yararsız olduğunu görüp teslim oldular; özgürlük savaşçıları yüzden fazla düşmanı tüfeğiyle birlikte ele geçirmişti.
Düşmanın soluklanmasına fırsat vermeden derhal ana yolu tahrip etmeye karar verdik. 21 Aralık'ta bu yol üzerindeki Cabaiguan ve Guayos, peş peşe birliklerimizin saldırısına uğradı. Guayos, saldırıdan birkaç saat sonra, Cabaiguan ise iki gün sonra, içinde bulunan doksan askerle birlikte teslim oldu. Bu garnizonlar, yapılan bir anlaşmaya dayalı biçimde içindekilerin kurtarılmış bölgeden çıkışlarına izin verilerek [sayfa 281} teslim alındılar. Bu yolla askerlere silahlarını teslim edip hayatlarını kurtarma olanağı tanınıyordu. Cabaiguan'da diktatörlüğün ne kadar güçsüz olduğu görülmekteydi; düşman kuşatma altında bulunan birliklere hiçbir biçimde takviye göndermiyordu.
Camilo Cienfuegos, bir yandan diktatörlüğün askerlerinin son kalesi Yaguajay'ı kuşatırken, bir yandan da Las Villas'ın kuzey kesiminde bulunan yerleşim bölgelerine saldırılar yapıyordu. Yaguajay kalesinin kumandanı çin asıllı bir yüzbaşıydı. Bu yüzbaşı, bölgedeki devrimci birliklerin bölgeden ayrılmasına engel olan onbir günlük bir direniş sergiledi. Bu arada anayolda yürüyüşü sürdüren bizim kolumuz, eyalet başkenti Santa Clara'ya doğru ilerlemekteydi.
Cabaiguan'ın ele geçirilmesinden sonra Placetas'a saldırdık; Placetas bir gün içinde teslim oldu. Bu saldırıya Devrimci Direktuar üyeleri etkin biçimde katıldılar. Placetas'tan sonra, kuzey kıyısında önemli bir liman olan Caibarien'le Remedios kurtarıldı. Diktatörlüğün durumu giderek çıkmaza girmekteydi: Oriente bölgesinde devrimci kuvvetler zafer üstüne zafer kazanırken, İkinci Escambray Cephesi küçük garnizonları ele geçiriyor, kuzey bölgesiyse Camilo Cienfuegos'un kontrolünde bulunuyordu.
Düşman herhangi bir direnme göstermeden Camajuani'den çekilince, Las Villas eyaletinin başkentine saldırıya hazır duruma gelmiştik. (Adanın ortasındaki ovanın merkezi olan 150.000 nüfuslu Santa Clara, demiryollarının merkezi ve ulaşım yollarının kilit noktasıdır.) Santa Clara, düşmanın daha önceden işgal ettiği küçük tepelerle çevrilidir.
Saldırıya geçtiğimizde, düşmanın çeşitli mevzilerinden ele geçirdiğimiz silahlarla, silah varlığımız artmıştı. Bu arada bazı ağır silahlar da ele geçirmiştik, ancak, bunlar için cephane yoktu. Örneğin elimizdeki bir bazukanın roketlerine sahip değildik. Oysa karşımızda 10'dan fazla düşman tankı vardı. Tanklarla başa çıkabilmek için, kentin yerleşim bölgelerine [sayfa 282} ilerlememiz gerektiğini biliyorduk, çünkü tankların buralarda randımanı çok düşüyordu.
Devrimci Direktuara bağlı adamlar, muhafızların 31 numaralı garnizonunu ele geçirmekle görevlendirilmişler, biz de Santa Clara'daki bütün tahkim edilmiş noktaları kuşatma görevini almıştık. Çarpışmada darbe, temel olarak, Camajuani yoluna çıkan kesimde yerleşmiş zırhlı trenin savunma noktalarına yönelmişti. Bu nokta düşman ordusu tarafından, bizimle kıyaslanamayacak kadar bol bir donanımla ve inatla savunuluyordu.
29 Aralık'ta çarpışma başladı. Başlangıçta üniversite harekat merkezi olarak kullanıldı. Daha sonra kent merkezine daha yakın olan karargahlar kurduk. Adamlarımız tank birliklerince desteklenen düşman askerlerine karşı savaşıyor ve onları püskürtüyordu. Bu çarpışmalarda içimizden bir çoğu şehit düştü. Oracıkta kurulan mezarlar ve hastaneler ölü ve yaralılarla dolup taşıyordu.
Bu son saldırı sırasında, birliklerimizin içinde bulunduğu ruh halini gösteren bir olayı anımsıyorum. Çarpışmanın olanca şiddetiyle sürdüğü bir anda, uyurken yakaladığım bir askeri sert biçimde azarlamıştım. Asker tüfeği kazayla ateş aldığı için silahının elinden alındığını söyledi. Her zamanki kuru ifademle: "öyleyse" dedim "silahsız olarak ileri hatlara gider, kendine bir başka silah bulursun... tabii yeterince yürekliysen." Bir süre sonra, Santa Clara'da hastanedeki yaralılarımızı görmeye gittiğimde, ölmek üzere olan bir asker elime dokundu ve: "Hatırladınız mı binbaşım" dedi "Remedios'tayken beni silah bulmak için ileri hatlara yollamıştınız... tüfeği bulup getirdim." Bu, tüfeği kazayla ateş aldığı için silahı elinden alınan askerdi. Birkaç dakika sonra öldü. Bana öyle geldi ki, cesaretini kanıtladığı için huzur içinde ölmüştü. Bizim devrimci ordumuz böyleydi işte.
El Capiro tepelerinde direnme hala sürüyordu. Çarpışma 30 Aralık'ta gün boyunca sürdü. Kentin çeşitli kesimleri bir biri [sayfa 283} ardına elimize geçiyordu. Artık kent merkeziyle, zırhlı trenin bulunduğu mevki arasında bağlantı kesilmişti. Trendekiler, Capiro Tepeleri'nin ortasında sıkıştıklarını anlayınca kaçmaya yeltendiler fakat çok değerli yükleriyle, daha önce tahrip ettiğimiz yan hatta gelince, lokomotif ve bazı vagonlar raydan çıktı. Bunun üzerine oldukça ilginç bir çatışma başladı. Molotof kokteyli atarak dışarı çıkmaya zorladığımız bu adamlar, tıpkı Kuzey Amerika'nın batısındaki sömürgecilerin Kızılderililere karşı yaptıkları gibi, mükemmel bir korunma aracı içinden, uzak mesafeden, son derece rahat bir biçimde, savunmasız insanlara karşı dövüşmesini biliyorlardı. Adamlarımız çevredeki vagonlardan ve çok yakın mesafeden, birbiri ardına, yanan benzin şişeleri fırlatıyorlardı zırhlı trene. Trenin zırhlı olması, onu askerler için gerçek bir fırın haline dönüştürmüştü. Birkaç saat içinde hepsi teslim oldu. Yirmiiki zırhlı vagon, uçaksavar topları, makineli tüfekler ve inanılmaz oranda cephane elimize geçti. Elbette elimizdeki miktar çok az olduğu için bizim açımızdan inanılmazdı.
Elektrik istasyonunu ve kentin bütün kuzey batı kesimini almayı başarmıştık; Santa Clara'nın tamamına yakın bir kısmının devrimcilerin eline geçtiğini radyodan bildirdik. Las Villas Silahlı Kuvvetlerinin Başkomutanı olarak yaptığım bu açıklamada, Küba halkına acı bir haber de verdiğimi anımsıyorum: Yüzbaşı Roberto Rodriguez El Vaquerito ölmüştü. Özgürlük savaşında, hayatını binlerce kez tehlikeye atan bu genç ve ufak yapılı savaşçı, "İntihar Birliği"nin komutanlığını yapmıştı. Tamamen gönüllülerden oluşan İntihar Birliği, devrimci inancın bir örneğiydi. İçlerinden biri öldüğü zaman -ki her çarpışmada olurdu bu- yeni bir aday seçilir, seçilemeyenler acılarını, hatta bazen gözyaşlarını gizleyemezlerdi. Bu soylu ve sert savaşçıların, savaşta ve ölümde ön saflarda bulunma onuruna erişemedikleri için, öfkeyle akıttıkları gözyaşlarıyla yiğitliklerini göstermeleri, tuhaf bir etki yaratıyordu insanda. [sayfa 284}
Bir süre sonra polis merkezi düştü ve burayı savunan tanklar elimize geçti. 31 numaralı garnizonsa Binbaşı Cubela'ya hemen teslim oldu. Ardından silahlı birliklerimiz, hapishaneyi, adliyeyi, eyalet hükümet merkezini ve çarpışmaların sonuna kadar bulundukları onuncu kattan üzerimize ateş eden keskin nişancıların mevzilendiği Grand Oteli aldı.
Geriye yalnızca Ada'nın ortasında bulunan diktatörlüğün en büyük kalesi "Leoncio Vidal" kalmıştı. 1 Ocak 1959'da kaleyi savunanlar arasında çözülme belirtileri baş gösterdi. Aynı günün sabahı, garnizonun teslimi konusunda görüşmelerde bulunmak üzere, Yüzbaşı Nunez Jimenez'le, Yüzbaşı Rodriguez de la Vega'yı görevlendirdik. Birbiriyle çelişen şaşırtıcı haberler geliyordu: Batista kaçmış, silahlı kuvvetler komutanlığı yıkılmıştı. Görevlendirdiğimiz iki temsilci, telsizle Cantillo'yu arayarak teslim önerisini ilettiler kendisine. Fakat Cantillo, bunu kabul etmesinin olanaksız olduğunu söyledi; bildirdiğine göre, bu bir ültimatomdu ve kendisi, ordu başkomutanı olarak Fidel Castro'nun talimatlarına göre hareket edecekti. Hemen Fidel'i bularak durumu anlattık; Cantillo'nun haince tutumundan kuşkulanıyorduk. Fidel de bizim gibi düşünüyordu. (Cantillo, o önemli anda, Batista hükümetinin bütün baş sorumlularının kaçmasını sağlamıştı. Bizimle bir subay olarak bağlantıya geçen, onurlu bir asker olarak düşündüğümüz Cantillo'nun, bu tutumu bizim için üzücü olmuştur.)
Sonrası herkes tarafından biliniyor: Cantillo'nun Castro tarafından tanınmayışı; Castro'nun Havana üzerine yürüme emri; ordu komutanlığına İsla de Pinos hapishanesinden çıkan Albay Barquin'in getirilişi; Camilo Cienfuegos'un Columbia askeri bölgesini alışı; La Cabana kalesinin Sekizinci Gerilla Kolu tarafından ele geçirilişi ve nihayet birkaç gün sonra, Fidel Castro'nun geçici hükümetin başkanı oluşu. Bütün bunlar ülkenin yakın tarihinin bir parçasıdır.
Artık bizler bir ulusun bireyleri olmakla kalmıyoruz. Şu [sayfa 285} anda, henüz bağımsızlığına ulaşamamış bütün Amerikan Halklarının umuduyuz biz. Ezenlerin de ezilenlerin de gözleri bizim üzerimizde. Amerika Kıtası'ndaki halk hareketlerinin gelişmesi, büyük ölçüde, bizim bundan sonraki tutumumuza, çetin sorunları çözebilme yeteneğimize bağlıdır. Attığımız her adım, hem büyük sömürücü güç, hem de Amerikalı kardeşlerimiz tarafından, dikkatle izlenmektedir.
Ayaklarımızı sağlam biçimde yere basarak çalışmaya başlıyor ve devrimin ilk eserlerini gerçekleştirmeye girişiyoruz. Bu arada önümüze çıkan ilk zorlukların üstesinden geleceğiz. Nedir Küba'nın temel sorunu? Bu sorun, bütün Amerika Kıtası'ndaki ülkelerin, hatta yüzölçümü milyonlarca kilometrekare olan, kendi başına bir kıta büyüklüğündeki Brezilya'nın sorunu değil mi? Tek ürüne bağımlılık, sorunun adı bu. Küba'da bizler, bizi büyük Kuzey Amerika pazarına göbek bağıyla bağlayan şeker kamışı üretiminin köleleriyiz. Tarım ürünlerimizi çeşitlendirmek, endüstrimizi geliştirmek ve gelecekte, tarımsal ürünlerimizin, yeraltı zenginliklerimizin, sanayi ürünlerimizin, çıkarlarımıza uygun pazarlara, kendi ulaşım araçlarımızla gitmesini sağlamak zorundayız.
Hükümetin ilk büyük mücadelesi tarım reformu konusunda olacaktır; cesur, kapsamlı fakat esnek bir çerçeve içerisinde gerçekleştirilecektir bu reform. Küba'da büyük toprak sahipliği yok edilecektir, Küba'nın üretim araçları değil. Önümüzdeki yıl halkın ve hükümetin gücü büyük ölçüde bu mücadeleye harcanacaktır. Toprak, köylülere ücretsiz olarak devredilecek, topraklarını dürüst yollarla edindiklerini kanıtlayabilenlere uzun vadeli bedel ödenecektir. Toprak verilen köylülere teknik yardım da götürülecek, tarım ürünlerinin alımı devlet tarafından güvence altına alınacaktır. Tarımsal üretim planı kapsamlı biçimde ve ulusal açıdan ele alınacak, kapitalizmin dorukta olduğu ülkelerdeki dev şirketlerle rekabet edebilmesi için, Küba endüstrisi, büyük tarım reformu davasıyla bağlantılı olarak düzenlenecektir. Tarım reformunun [sayfa 286} yol açacağı yeni bir iç pazarın oluşmasıyla, yeni oluşan bir pazarı doyuran yeni ürünlerin sunulması sonucunda, bazı ürünleri ihraç etmek gerekecek, bu ürünlerin dünyanın çeşitli yerlerine gönderilmesi için de bir aygıt kurulacaktır. Bu, ulaşım aygıtı, yeni kabul edilen deniz taşımacılığının geliştirilmesiyle ilgili yasada öngörülen bir ticaret filosuyla gerçekleştirilecektir. Ülkemizin tam bağımsızlığını sağlamak için, Kübalıları, işte bu basit silahlarla yöneteceğiz. Hepimiz bunu başarmanın kolay olmayacağını biliyoruz ve yine biliyoruz ki, 26 Temmuz Hareketi, Küba devrimi ve bütün ulusu, omuzlarında Amerikan halklarına örnek olma ve onları düş kırıklığına uğratmama gibi tarihsel bir sorumluluk taşımaktadır.
Bu boyun eğmez kıtadaki dostlarımız emin olsunlar; eylemlerimizin ekonomik sonuçlarını alıncaya kadar mücadele edeceğiz ve eğer çatışmalar sürerse, bu ülkeyi bağımsız bir cumhuriyet haline getirinceye, bu ulusu mutluluğa, demokrasiye ve Amerika Kıtası'ndaki öteki halklarla kardeşliğe ulaştırıncaya kadar, devrimci kanımızın son damlasına dek savaşacağız.
"O Cruzeiro"da yayınladı.
(16 Haziran, 1 ve 16 Temmuz 1959) [sayfa 287}
[1] Summer Welles: 30'lu yıllarda Küba'da ABD elçisiydi. Ülkenin politik yaşamına müdahale etmekle ün kazanan Welles, diktatör Batista'yı da "keşfetmiş" ve desteklemiştir.
[2] Enmienda Platt: 1901 tarihli Küba anayasasına eklenen bir belge. ABD'li bir senatörün adıyla anılan bu belge, ABD hükümetine, istediğinde Küba'ya müdahalede bulunma hakkı veriyordu.
[3] Narciso Lopez: Küba'yı ABD'ye katma amacıyla birçok kez seferler düzenlemiş bir general. 1851 yılında İspanyol sömürgecilerine tutsak düştü ve idam edildi.
[4] John Quincy Adams: 1825-1829 yılları arasında görev yapan ABD'nin altına başkanı. Latin Amerika'yı ABD'nin nüfuz alanı olarak değerlendiren Monroe Doktrini'nin (1823) mimarlarındandır.
[5] Jacobo Arbenz Guzman: 1951-1954 yılları arasında görev yapan Guetamala devlet başkanı. Bir dizi bıırjuva-demokratik reform uygulamasına girişen Guzman, ABD'nin yönlendirdiği bir darbeyle düşürüldü.
[6] Trujillo: Burada söz konusu edilen, Dominik Cumhuriyeti'nde, 1930'dan 1961'e kadar iktidarda kalan diktatörler Hector Bienvenido Trujillo ve kardeşi Rafael Leonidas Trujillo'dur.
[7] Alberto Bayo: İspanya ordusunda subay olan Bayo, cumhuriyetçilerin yanında savaşmış, daha sonra da Meksika'da 1955 ve 1956 yıllarında, gerilla uzmanı olarak Fidel Castro ve yandaşlarını eğitmiştir.
[8] Comandante: Binbaşı. Direniş ordusunda en yüksek rütbedir.
[9] Tuxpan: Meksika Federal Devleti Vera Cruz'da, Meksika Körfezi'nde bulunan küçük bir liman.
[10] Büyük Cayman Adaları: Küba'nın güneyindeki üç ada (Büyük Cayman, Küçük Cayman, Cayman Brach)
[11] Frank Pais: Santiago de Cuba'da, 26 Temmuz Hareketi'nin kent kanadını yönetiyordu. 30 Temmuz 1957'de Batista'nın askerleri tarafından öldürüldü.
[12] Yoldaş.
[13] Alegria de Pio: "Pio'nun Sevinci".
[14] Diente de Perro: "Köpek Dişi". Küba'da, çok sayıda keskin sırta sahip gözenekli kayalıklar için kullanılır.
[15] Ojo de Buey: "Öküz Gözü".
[16] Guardiya Rural; Ülkenin içlerinde üslenmiş yerleşik askeri birlikler. Şeker kamışı tarlalarında çalışan işçilerle az topraklı köylüler arasında "huzur ve düzeni" sağlamakla görevli bu birlikler, diktatör Batista'nın gerillaya karşı mücadelesinde önemli bir araç olmuştur. Bu terim, metinde muhafız olarak kullanılmıştır.
[17] Pirüs Zaferi: Epir kralı Pirüs II (M.Ö. 318-272) İtalya'ya sefer düzenlemiş, filleriyle romalıları şaşırtarak 280 yılında Herakles'i yenmişti. Bu çok kanlı zafer "Pirüs Zaferi" deyimine kaynak olmuştur.
[18] Pichon de Haitiano: Küba'da doğmuş Haiti asıllı göçmenlere verilen ad.
[19] Caracas: Sierra Maestra'da bir dağ. Yüksekliği 1294 metre.
[20] Galicier: (İspanya'nın kuzey bölgesi Galiçya'ya atfen): Küba da ispanya'dan gelen göçmenlere verilen ad.
[21] Palma Mocha: Sierra Maestra'da bir nehir.
[22] Cueva del Humo: "Dumanlı Mağara."
[23] Machete: Çalı ve şeker kamışlarını keserek yol açmaya yarayan kılıca benzer uzun bıçak.
[24] Casa de las Americas: Küba'da Latin Amerika Kültürünü Geliştirme Enstitüsü. Aynı adla bir de dergi çıkarmaktadır.
[25] Herbert Matthews: "New York Times" gazetesi muhabiri. 15.2.1957'de Sierra Maestra'da Fidel Castro'yu ziyaret etti.
[26] Purgatorio: Sierra Maestra'da köyler.
[27] Ortodokslar: 1947 yılında Eduardo Chibas tarafından kurulan Ortodoks Parti (Partido del Pueblo Cubano-Ortodoxo) burjuva, demokratik görüşleri savunuyor ve egemen olan kokuşmuşluğa karşı çıkıyordu.
[28] El Maestro: "Öğretmen".
[29] Öğrenci Hareketi: Başkanlık sarayına yapılan saldırıdan sonra bu hareket "13 Mart Devrimci Direktuvarı" adını aldı.
[30] Segundo Frenta: İkinci Cephe. 1958 yılının Mart ayından başlayarak, direniş birliklerinin, Raul Castro'nun komutası altında faaliyette bulundukları Oriente eyaletindeki bölge.
[31] Gusanos: "Solucanlar". Küba'da karşı devrimciler için kullanılan aşağılayıcı bir tanım.
[32] Verde Olivo: Devrimin zaferinden sonra, Küba Silahlı Kuvvetleri'nin yayın organı.
[33] Gringos: Kuzey Amerikalılar için kullanılan küçümseyici tanım.
[34] El Vaquerito: "Küçük inek çobanı".
[35] Barbudos: (Sakallılar). Kübalı gerillacılara verilen ad.
[36] Domuzlar Körfezi: 17 Nisan 1961'de, Domuzlar Körfezi'ne ("Playa Giron"a), ABD tarafından finanse edilen, eğitilen ve yönetilen paralı askerlerden oluşan bir birlik çıkarma yaptı. Amaç, Devrimci Küba Hükümeti'ni düşürmekti. İstilacılar, 72 saat içinde yenildiler.
[37] Arroyo del İndio: "Kızılderili Nehri".
[38] Cantinflas: Ünlü bir Meksika'lı güldürü sanatçısının takma adı.
[39] Decimes Guajiras: Küba köylülerinin genellikle doğaçlama söyledikleri on mısralık türküler. Bu türküler genellikle iki kişi tarafından, yarışma biçiminde doğaçlama söylenir.
[40] Carlos Prio Socarras. 1948-1952 arası Küba devlet başkanlığı yaptı. Antikomünist ve açıkça emperyalizm yanlısı bir politika güden Prio, Batista tarafından devrildi.
[41] Bomba: Bomba.
[42] El Policia: Polis.
[43] El Vizcaino: Viskaylı.
[44] El Mexicano: Meksikalı.
[45] Diario de la Marina: Küba büyük - burjuvazisinin gerici gazetesi.
[46] Antonio Maceo, Küba'nın Oriente bölgesinden ünlü bir general. On yıl savaşlarında (1868-78) ve 1895'te Küba'nın bağımsızlığı için savaşmıştır.
[47] El Hombrito: "Adamcık".
[48] La Cabana: Havana'da bir kale. Yapımı 1763'ten 1774'e kadar süren bu kale bugün hapishane ve askeri üs olarak kullanılmaktadır.
[49] Corinthia: 1957 yılında, Corinthia adlı bir tekneyle bir grup devrimci Küba'ya çıktı. Amaçları 26 Temmuz hareketinin mücadelesini desteklemekti. Fakat grup, Batista ordusu tarafından hemen hemen tümüyle yok edildi.
[50] B-26: ABD yapımı iki motorlu bombardıman uçağı.
[51] El Bizco: Şaşı.
[52] Mambi: İspanyol sömürgecilere karşı savaşan Kübalı direnişçilere verilen ad.
[53] El Cubano Libre: Özgür Kübalı.
[54] Casquito: Küçük Şapka. Batista ordusunun askerlerinin lakabı.
[55] Tibisi: Bir çeşit yüksek boylu ot. Alçak boylu bambuları andırır.
[56] PSP (Partido Socialiste Popular): Sosyalist Halk Partisi. 1943'ten sonra Küba Komünist Partisi bu adı aldı.
[57] Pata de la Mesa: Masa ayağı.
[58] Llano: Düzlük, ova. Latin Amerika kurtuluş hareketi literatüründe devrimci silahlı mücadelenin kentlerde öncelikli rolünü, bağlantılı olarak dağlardan, ya da ülkenin kırlık kesimlerindeki mücadelenin de kentlerden yönetilmesini savunan görüş; Sierra ise (dağ anlamına gelir) dağlarda ya da kırlık kesimlerde faaliyet gösteren birliklerin öncelikli rolünü ve tüm devrimci savaşın buradan yönetilmesini savunur.
[59] FEU: Üniversite Öğrencileri Federasyonu.
[60] Guagüero: Küba'da otobüs şoförlerine verilen ad.
[61] "13 Mart Devrimci Direktuarı" söz konusu ediliyor.
[62] Dağlar ve Ovalar ya da Kırla Kent anlamına gelir.
[63] Diktatör.
[64] PURS: 60'lı yıllarda Küba Komünist Partisi'nin ilk kademesi.
[65] Sierra Bildirisi: "Hainler iş Başında" bölümüyle karşılaştırınız.
[66] 10 Mart: 10 Mart 1952'de Batista bir darbeyle ikinci kez iktidara geldi.
[67] Somoza: Anastasio Somoza, emperyalizm yanlısı bir aile hanedanlığının kurucusu .l937'den, öldürüldüğü 1956 yılına kadar Nicaragua'yı ya bizzat ya da kukla hükümetlerle yönetti.1948 ve 1955 yıllarında Costa Rica'ya silahlı müdahalede bulundu.
[68] CTC: Küba Sendikalar Birliği. 1940'ta kurulan birlik, 1948-1959 arası burjuva reformist güçlerin etkisindeydi.
[69] Savaş raporu: Bu bölümün arkasına eklenen cephe raporuyla karşılaştırınız.
[70] 2 numaralı harita.
[71] Loma del Cable: "Halat Tepe".
[72] Başarısız genel grev günü.
[73] Vantrlog: Karnından konuşan.
[74] Resistencia Civice: 26 Temmuz Hareketi'nin yan kuruluşlarından biri. Batista diktatörlüğüne karşı bütün silahsız eylemler bu çatı altında koordine edildi ve planlandı.
[75] Venezuela'nın başkenti söz konusu edilmektedir.
[76] 1895: İspanyol sömürgecilerine karşı mücadeleyi güçlendirmek için General Antonio Maceo'nun, Küba direniş ordusunu Oriente'den adanın batısına sevk ettiği yıldır.
[77] Carretera Central: Anayol. Bütün Küba'yı saran bu yol, 1959 öncesinde Küba'nın en önemli karayoluydu.
[78] Mazamorra: Parazitlerin yol açtığı bu hastalık, kaşıntılı ve iltihaplı yaralara yol açar. Daha çok bataklık alanlarda görülür.
[79] 1868'den 1878'e kadar süren kurtuluş savaşı.