THKP-C'nin kuruluşundan ve özellikle Kızıldere'de kurucu ve önder kadrolarının katledilmesinden sonra çeşitli guruplar, örgütler THKP-C çizgisi üzerinde ortaya çıkmıştır. Bunların önemli bir kesiminin doğrudan çizgiyi reddederek ya da çeşitli biçimlerde etkisizleşerek devrim sürecinde kayboldukları da açık gerçeklerden birisidir. Ancak bu olgu, THKP-C'nin ideolojik-politik-stratejik çizgisinin yok olduğu demek olmadığı gibi, sadece birilerinin ortada kaldığı da demek değildir.
Son yıllarda legal olanaklardan kendine özgü bir biçimde yararlanarak ortaya çıkan bazı anlayışlar, artık herşeyin kendileri olduğu ve tüm devrimci güçleri kendilerinin teşkil ettiği gibi yanılsamalar ürettikleri görülmektedir. Bu anlayış sahiplerinin son zamanlarda THKP-C'nin devrim stratejisi olan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi (PASS) üzerine legal basında yazdıkları-çizdikleri, bu stratejik çizgiyi savunma adına çeşitli tahriflere ve hatalara dayanmaktadır.
Özellikle 1989 yılında kendi varoluşlarının en önemli engeli olarak THKP-C'yi ve onun devrim stratejisini gören revizyonist ve oportünist grupların başlattıkları yoğun bir "Mahir Çayan eleştirisi" (!) karşısında "legal basın"da bazı çevreler Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni "savunma" adı altında bazı yayınlar yapmaya başlamışlardır. Bütün teorik-ideolojik bilgi birikimini geçmiş dönemde DG-DY oportünizmin saflarında yer aldıkları dönemde sağlamış olan bu çevre, bu yayınlarda kaçınılmaz olarak DY'nin görüşlerine dört elle sarılmak zorunda kalmışlardır. Ve her zaman olduğu gibi bu zorunluluk, onları, Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'e (TDAS-I) karşı birşey söylemeye de itelemiştir.
Türkiye'deki devrimci mücadelenin tarihi hakında yeterli bilgisi olmayan samimi unsurlar için ilk bakışta fazlaca önemsiz gözüken, ama hedefi Türkiye Devriminin AcilSorunları-I'e karşı bir önyargı oluşturmak olan bu "zoraki" eleştirilerin (!) son tahlilde Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'nin tahrifine ve sağcı yorumuna denk düşmesi nedeniyle bazı noktaları kısaca açıklamakta yarar gördük.
A.
B.
C.
SONUÇ
EVRİM VE DEVRİM AŞAMALARI
VE GEÇMİŞ TARTIŞMALAR
Hemen herkesin bildiği gibi evrim ve devrim aşamalarının belirlenmesi ve bunların emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde (ister II. bunalım döneminin sömürge ve yarı-sömürgü ülkeleri olsun, ister III. bunalım dönemi geri-bıraktırılmış ülkeleri olsun) iç içe girmesi tesbiti, THKP-C'nin stratejik ilkeleri içinde önemli bir yere sahiptir. Doğal olarak, "suni denge", "silahlı propaganda", "Öncü Savaşı" gibi konuların yanında en çok ele alınan konu durumundadır.
1977 yılında, bugünkü DS yöneticilerinin de içlerinde yer aldığı "Devrimci Gençlik" dergisi çevresi "Devrimci Yol Bildirgesi" yayınlayarak, kendi faaliyetlerinin "yeni" bir evreye girdiğini açıklamışlardır. Bu, "Bildirge"de, evrim ve devrim aşamaları, THKP-C'nin stratejik çizgisinin kabul edildiği beyanları arasında şöyle ortaya konulmuştu:
"... evrim ve devrim aşamalarını iç içe geçtiği şeklinde ifade edilen tahlil sürekli devrim durumunun varlığı şeklinde yorumlanabiliyor. Bu biçimde bir yorumla silahlı mücadelenin yürütülebilinmesi için her hangi bir 'asgari örgütlenme' parti yerine geçirilerek (adı ister parti olsun, ister olmasın) ve böyle bir 'asgari örgütlenme' silahlı mücadeleyi yürütmek için yeterli bir koşul sayılarak her durumda (sürgit) silahlı mücadele yürütmek düşüncesi kabul edilemez." [2] (abç)
İşte 1977 Şubat ayında yayınlanan DY'nin "Bildirge"sinde böyle deniliyordu. Burada sözü edilen "asgari örgütlenme", örgütümüzün 1975 yılında yayınladığı Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I adlı broşürde yer almaktadır. Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'de Öncü Savaşının üç-beş kişinin silahlanmasıyla yürütülecek bir savaş olmadığı, aynı şekilde sonsuz hazırlıklarla da bu savaşa başlanılamıyacağı belirlemesi ışığında Öncü Savaşının asgari bir subjektif birikimle, yani asgari bir örgütlenmeyle başlatılabilineceği belirtilmiştir. Ve yine Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'de devrim durumunun sürekli mevcut olduğu açık biçimde ortaya koymuştuk. "Bildirge"nin yer, ad ve alıntı yapmaksızın "eleştiri" konusu yaptığı Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I' di.
Bu sözde eleştiriye 1977 Mart ayında kısa bir yazıyla yanıt verdik. Yanıtımızda "ülkede sürekli devrim durumunun varlığını inkar etmek, silahlı eylemin objektif şartlarının sürekli olarak değil de, ancak belli zamanlarda varolduğunu savunmakla özdeştir. Bu durumda, silahlı propaganda belli bir dünya ve ülke tahlili sonucu olarak seçilen temel mücadele biçimi olma özelliğini kaybeder. Belirli dönemlerde (örneğin tüm legal olanakların ortadan kalktığında) uygulanan politik mücadelenin bir taktiği halini alır" diyerek "Bildirge"nin gerçek yüzünü, yani THKP-C'nin stratejik çizgisiyle, Mahir yoldaşın görüşleriyle ilişkisinin bulunmadığını sergiledik.
Mahir yoldaş "Kesintisiz Devrim II-III"de çok açık biçimde devrim durumunu ortaya koymuştur:
".. emperyalist hegemonya altındaki bütün geri-bıraktırılmış ülkelerde milli kriz tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa bile mevcuttur. Bu ise devrim durumunun sürekli olması, evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi, bir başka değişle silahlı eylemin objektif şartlarının mevcudiyeti demektir." [3] (abç)
Bu açık ifadeler ortaya konulduktan sanra "Bildirge" sahipleri büyük bir telaş içinde gerçek yüzlerini gizlemek amacıyla bazı "açıklamalar" yapmaya çalışmışlardı. İlk açıklama Mayıs 1977'de yayınlanmaya başlanan "DY" dergisinin kıyısında yer almıştır. "Bildirge" taraftarları, bu açıklamalarında, kendilerinin Mahir yoldaşın söylediği "devrim durumunun sürekli olması"na itiraz etmediklerini, söylemek istediklerinin "olgunlaşmış devrim durumu"nun varlığını kabul etmenin yanlışlığını vurgulamak olduğunu, yoksa ülkemizde "olgunlaşmamış devrim durumu" bulunduğunu hiç kimsenin inkâr edemeyeceğini söylüyorlardı.
Bu "açıklama"daki zorakilikler, bu kez sözlü tartışmalara yol açmıştı. Özellikle "Bildirge" savunucusu bazı çevreler böyle bir ifadenin yanlış olduğunu söylüyorlardı. Çünkü doğrudan Mahir yoldaşın yazısı temel alındığında "olgunlaşma" kavramının "milli kriz" için kullanılabilineceği hemen herkes tarafından biliniyordu. Mahir yoldaş şöyle yazıyordu:
"Emperyalist hegemonya toplumun kendi iç dinamiğiyle gelişmesine engel olduğu için, ülke alt yapı ilişkilerinden üst yapısına kadar bir milli kriz içindedir. Bu milli kriz tam anlamıyla olgun değildir. Ancak şu ya da bu ölçüde vardır. Var olan bu krizin derinleştirilip olgunlaştırılması tamamen o ülke devrimcilerine bağlıdır." [4] (abç)
Somutta "Bildirge"nin ileri sürdüklerinin niteliğinin açıkça görülmesi, konunun doğrudan devrimci mücadelenin nasıl yürütüleceğine ilişkin sonuçları açısından önemliydi. Dünyayı farklı yorumlayanların değiştirme tarzlarının da farklı olacağı açıktır. Bu açıdan sorunun somutluğu, mücadele biçimlerinin neler olacağı, hangi mücadele biçiminin temel alınacağı ve bunlara göre nasıl örgütlenip mücadele edileceğiydi. Doğal olarak, bu bağlamda, evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesinin doğru kavranılmasının örgütsel ve pratik faaliyet düzeyindeki sonuçları önem kazanıyordu. Bu gerçeği sözünü ettiğimiz yazımızda şöyle vurguladık:
"Evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi. evrim ve devrim aşamalarına ait mücadele yöntemlerinin (silahlı propaganda temel olmak üzere) diyalektik bir bütünlük içinde kullanılması demektir." [5]
Görüldüğü gibi 1977 yılındaki tartışmalar -ki bu tartışmalarda DS'nin bugünkü yöneticilerinin bazıları DY'nin İstanbul kesimi olarak taraf durumundaydılar- evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi koşullarında mücadelenin nasıl yürütüleceği ve nasıl örgütleneceği üzerinedir. Bir başka deyişle "Bildirge" yanlılarına, eğer evrim ve devrim iç içe geçtiğini, yani böyle bir nesnel olguyu kabul ettiklerini beyan ediyorlarsa, buna uygun örgütlenmelerinin ve mücadele etmelerinin kendilerinden beklendiği söylenmiştir.
Şimdi aradan 12 yıl geçmiş bulunuyor. DY'nin bugün içinde bulunduğu keşmekeşi bir yana bırakacak olursak, o yazımızda ortaya koyduğumuz şu gerçek açık durumdadır:
"'Devrimci' Gençlik silahlı propagandayı temel mücadele biçimi olarak kabul etmekte ve onu politik mücadelenin herhangi bir taktiğine indirgemektedir. THKP-C'nin adını sömürmeyi meslek haline getirmiş bu kalpazanlardan daha açık bir inkâr beklemek ise ahmaklıktan başka birşey değildir." [6]
Ve Mayıs 1978'de "resmen" ilan edildiği gibi, DS, bu oportünistlerden, "Kesintisiz Devrim II-III'ün inkâr edilmesi"ni ve "pasifizm"i gerekçe göstererek ayrılmışlardır. Ama bu DY çizgisinin her yönden eleştiriden geçirildiği ve buna göre faaliyet yürütüldüğü demek değildir.
Bakın aradan 12 yıl geçtikten sonra legal bir dergi olan "Yeni Çözüm"de neler yazılmıştır:
"... yarı-sömürge, yeni sömürgü ülkelerde devrimci durum uzun süre olgunlaşmamış anlamda varlığını korur. Olgunlaşması, ancak devrimcilerin iradi müdahalesiyle mümkündür." [7] (abç)
İşte yıllar sonra DY'nin kendi "Bildirge"sinde düştüğü zor durumdan kurtulmak amacıyla ortaya koyduğu "olgunlaşmamış devrim durumu-olgunlaşmış devrim durumu" kavrayışının günümüzdeki yansısı böyle olmaktadır. Ama eskisi gibi konular açıklanmamakta ve tartışılmaların sıcaklığı bulunmamaktadır. Dolayısıyla ne söylediğini anlamak zordur!
Legal bir dergi olan "YÇ"de yer alan "Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine" adlı yazı, bu konuda 12 yılda alınmış "Yol"u açıkça gösterecek durumdadır.
Bu yazıya göre, "devrimci durum", "devrimci dönem", "devrim aşaması", "milli kriz" kavramları "aynı anlamdadır". [8] Böylece geçmişte DY'nin düştüğü durumdan kurtulunacağı varsayılmıştır. Öyle ya, "devrimci durum" ile "milli kriz" aynı ise, her ikisinin de "olgunlaşmış-olgunlaşmamış" durumlarından sözedilebilir!
Adı geçen yazının THKP-C'nin stratejik çizgisini kamul ettigini ileri süren çeşitli kesimler ve örgütler arasındaki bir tartışmada böylesine bir belirleme yapması yanında, bir de revizyonist ve pasifistlerle girilen hesaplaşmada söylenenlere de bakmak gerekir.
Ülkemiz solundaki çeşitli revizyonist ve oportünist grupların yıllardır THKP-C'nin ideolojik-politik-stratejik çizgisine ve bu çizginin temelini oluşturan tahlillerine saldırdıkları, tahrifatlarla "eleştirdikleri" bilinen bir gerçektir. Bu gerçegi Mahir yoldaş şöyle ifade etmiştir:
"Bu pasifistlerin karşı çıktıkları bir değerlendirmedir. Bu devrimci değerlendirmeğe karşı çıkış sadece ülkemizdeki pasifistlere özgü değildir. Emperyalist hegemonya altında olan bütün geri-bıraktırılmış ülkelerin solundaki pasifistlerin şiddetle karşı çıktıkları bir değerlendirmedir." [9]
Bu açıdan, revizyonist saldırıların, tahrifatların karşısına çıkılması, devrimci tesbitlerin savunulması, açıklanması ve yaygınlaştırılması önemlidir. Ancak bunu yaparken, sorunu ve konuyu bilmeden, salt birşeyler söylemiş olmak için birşey söylemek, THKP-C'nin görüşlerini benimsemenin değil, olsa olsa kendi özgün görüşlerini ortaya koymaktan başka bir anlamı olmayacaktır. Ve legal bir dergi olan "YÇ" bunu yapmaktadır.
THKP-C
VE EVRİM-DEVRİM AŞAMALARI
THKP-C'nin devrim teorisinde özel bir yere sahip olan evrim ve devrim aşamaları konusu oldukça geniş bir tarihsel geçmişe ve teorik birikime sahiptir. Mahir yoldaş, "Kesintisiz Devrim-I"de, Marksizm-Leninizmde evrim ve devrim aşamalarının tarihsel bir irdelenmesini ortaya koyarken, bunların nasıl ortaya çıktığını ve zaman içinde nasıl geliştirildiğini ortaya koymuştur. Doğal olarak bu konuda temel kaynak durumundadır.
Mahir yoldaş bu broşüründe şöyle yazmaktadır:
"Marks ve Engels proletaryanın devrimci mücadelesini, evrim ve devrim aşaması olmak üzere iki aşamada formüle ederler. Her iki aşamada da proletaryanın devrimci taktikleri değişiktir.
Devrim aşaması kısa bir dönemdir. Bu aşama, kurulu sosyal düzenin alt-üst olması aşamasıdır. Bu kısa aşamada poroletaryanın ve öncüsünün taktiği hücumdur, gündemdetek birmadde yazılıdır: AYAKLANMA! Bu dönemde proletaryanın taktiği, kurulu devlet mekanizmasını parçalayarak, proletaryanın devrimci iktidarını kurmaktır. Marks ve Engels bu taktiğe, Fransızların ihtilâlci atılım ve geleneklerinden esinlenerek 'Fransızca konuşma' adını koymuşlardır... Proletaryanın devrim dönemindeki taktiği budur. " [10]
"Evrim aşaması ise uzun bir dönemdir. Bu dönemde proletaryanın partisinin görevi, proletarya ve müttefiklerini bilinçlendirmek, örgütlemek ve devrim aşamasının sosyal ve psikolojik şartlarını yaratmaktır." [11]
Bu belirlemelerden sonra Mahir yoldaş, evrim ve devrim aşamalarının nasıl belirlendiğini irdeler:
"Evrim ve devrim aşamalarını belirleyen etkenler nelerdir? Devrim konakları tüsadüflere mi bağlıdır? Değildir elbette. Devrimlerin bir yasası vardır. Marks ve Engels devrim aşamasını devrimci buhrana bağlamaktadırlar. (Proletaryanın bilinç ve örgütlenme seviyesinin de devrim için yeterli olması şarttır.). " [12] (abç)
Bundan sonra Mahir yoldaş "Kesintisiz Devrim-I"de Marksizm-Leninizmdeki devrimci bunalım programını ele alır. Ve bunun ekonomik buhran, sosyal buhran, siyasal buhran ve sürekli buhran şeklinde çeşitli unsurları içerdiğini tesbit eder. Bu tesbitlerinin sonucunda, Mahir yoldaş, Marks ve Engels'de evrim ve devrim aşamalarının birbirinden ayrılmasının nesnel ölçütünün "kapitalizmin sürekli ve genel bunalımı" olduğunu belirler. Ve bu bağlamda Marks-Engels'deki "sürekli devrim teorisi"nin [1*] sürekli buhranlar teorisinin bir sonucu olduğunu ortaya koyar.
Böylece Mahir yoldaş, Marks-Engels dönemini tahlil ederken "devrevi ekonomik krizler" ile "sürekli ve genel bunalım"ın bir ve aynı şeyler olmadığını net biçiminde ortaya çıkarır. "Ekonomik buhran", kapitalizmin irsi hastalığı olarak Marks'ın tanımladığı "aşırı üretim buhranları"dır. Dolayısıyla bu buhranın varlığı tek başına devrim durumu yaratmaz. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalımı ise, kapitalist üretim ilişkileri ile üretici güçler arasındaki çelişkinin antagonizma kazanması durumunda ortaya çıkar ve Marks'ın "toplumsal devrim"in nesnel koşulu olarak ortaya koyduğu durumdur. Bir başka deyişle, kapitalizmin sürekli ve genel bunalımı, sistemin bütününde devrimin nesnel koşullarının mevcudiyeti demektir. Bu bunalım sürekli ve genel boyutuyla ekonomik, sosyal ve siyasal alanları kapsayan ve dünya çapında (kapitalist sistem bütünlüğü olarak) ortaya çıkan bir bunalımdır. Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çelişkinin antagonizma kazanması koşullarında ortaya çıktığı için de, yeni üretim ilişkileri egemen olmadığı sürece varlığını sürdürür.
"Marks ve Engels 1847'deki iki büyük krize (1847 dünya ticaret ve sanayi krizi ile tarım krizi) bakarak, kapitalizmin artık son saatlerinin geldiğini, büyük mücadelenin nihayet başladığını, sosyalist devrimler çağının açıldığını zannetmişlerdir. Yani Marks ve Engels 1847'de patlayan dünya ölçüsündeki kapitalizmin ekonomik buhranını, sistemin sürekli ve son buhranı sanmışlardır... Marks ve Engels 1850 sonbaharında yanıldıklarını anladılar. Ve bunalımın devrevi bir bunalım olduğunu söylediler. Daha kapitalizmin sürekli ve kesintisiz bunalımlar dönemine girmemişti." [13]
Serbest rekabetçi kapitalizmin tekelci kapitalizme dönüşmesiyle, yani emperyalist aşamada "tarih yeni bir sayfasını çeviriyordu. Bu yeni sayfanın başlığı proleter devrimler çağıdır. 'Barış' dönemi artık geride kalıyordu. Proleter devrimcilerin dünyayı yorumlamaktan değiştirmeye geçecekleri, herşeyin alt üst olacağı kapitalizmin sürekli ve genel bunalımlarını yaşıyacağı dönem başlıyordu." [14] (abç)
Doğal olarak böyle bir dönemde, yani kapitalizmin sürekli ve genel bunalımlar döneminde, evrim ve devrim aşamalarının belirlemesinde bu bunalımın varlığının gerek ve yeter koşul olarak alınması Lenin tarafından yeniden ele alınmıştır. Lenin, kapitalizmin eşitsiz gelişim yasasını tesbit ederek, artık devrimlerin zamandaş olamayacağını, devrimlerin önce bir ya da bir kaç ülkede gerçekleşebileceğini söyleyerek, devrimci bunalım teorisini geliştirmiştir. Lenin'e göre, bir ülkede devrim olabilmesi için, sistemin bütününde devrimin nesnel koşullarının bulunması yeterli değildir. Kapitalizmin sürekli ve genel bunalımından başka o ülkenin kendi milli krizini de yaşaması gerekmektedir. Böylece devrime sahne olan her ülkede, evrim ve devrim aşamalarının belirlenmesinde milli kriz nesnel ölçüt olarak ortaya çıkmaktadır. Zaten milli kriz, kapitalizmin sürekli ve genel bunalımının çelişkilerinin o ülkeye şiddetle, "en keskin biçimde" yansımasından başka birşey değildir.
"Lenin'in ayırımına göre devrim aşamasında olunabilinmesi için:
a) Proletaryanın bilinç ve örgütlenme seviyesinin devrim için yeterli olması gerekir. (Devrimin subjektif şartlarının olgun olması şarttır.)
b) Ezeni de, ezileni de etkileyen bir milli bunalımın olması şarttır." [15] (abç)
Mahir yoldaş, Marks-Engels ve Lenin'de evrim ve devrim aşamalarını tahlil ettikten sonra şöyle bir belirleme yapar:
"Hemen görüleceği gibi Marks-Engels ve Lenin'de evrim ve devrim aşamaları ve taktikleri birbirinden kesin çizgilerle ayrılır.
Marks ve Engels'in tahlil ettikleri bu süreç burjuva toplumuna ilişkindir; Lenin'inki ise dünyanın en büyük altı sömürgeci ülkesinden biri olan -öteki Avrupa ülkelerine kıyasla nisbeten zayıf, fakat iç dinamiği ile gelişen bir kapitalizmin olduğu- Çarlık Rusya'sına ilişkindir." [16]
"Devrim için uzun ve dolanbaçlı bir Halk Savaşının zorunlu bir durak olduğu ve emperyalist hegemonya altındaki geri-bıraktırılmış ülkelerin somuk pratikleri devrim sürecinin bu evreleri arasındaki ilişkilerde değişiklik yapmıştır." [17]
İşte Mahir yoldaşın belirttiği bu değişiklik, bu ülkelerde evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi olarak kendisini tanımlar.
"Emperyalist hegemonya altındaki bütün geri-bıraktırılmış ülkelerde milli kriz, tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa bile mevcuttur. Bu ise devrim durumunun sürekli var olması, evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi, bir başka deyişle silahlı eylemin objektif şartlarının mevcudiyeti demektir." [18]
Bizim gibi ülkelerde, soldaki tüm sapmaların ve hataların kaynağı bu devrimci tesbitin kavranılmamasından kaynaklanmaktadır. Legal bir dergi olan "YÇ"de yer alan yazının anlayamadığı da, revizyonist ve oportünistlerin tahrif ettikleri yan da budur. Özellikle tüm geri-bıraktırılmış ülkelerin pasifistleri Lenin' in klâsik milli kriz tanımına dört ele sarılırlar. Onlara göre, bizim gibi ülkelerde Lenin'in klâsik tanımına uygun bir milli kriz mevcut değildir. Dolayısıyla devrim aşaması söz konusu olamayacağı için de, bu aşamada kullanılabilen mücadele yöntemlerini (silahlı aksiyon yöntemlerini) kullanmak maceracılıktır, anarşizmdir, fokoculuktur, vs...
Mahir yoldaş "Kesintisiz Devrim II-III"de çok açık biçimde Lenin'in klâsik milli kriz tanımına uygun olarak evrim ve devrim aşamalarının belirlenmisinin, bu aşamaları birbirinden kesin çizgilirleayrılmasının, günümüzde sadece kapitalizmin iç dinamikle geliştiği ülkeler emperyalist-kapitalist ülkeler için geçerli olduğunu ortaya koymuştur. Mahir yoldaş, bu konuda, Cezayir KP'sinin Genel Sekreteri Beşir Hacı Ali'nin özelleştirisine yer verir. Bu özelleştirisinde Beşir Hacı Ali, "Lenin'in koyduğu şartların kapitalist ülkelerle ilgili olduğunu ve askeri eylemlerle genel ayaklanmanın farkını unutuyorduk" demektedir. [19]
Mahir yoldaş, bu belirlemeleriyle, Lenin'in milli kriz tanımına açıklık getirdiği gibi, bizim gibi ülkelerdeki milli krizinde nasıl olduğunu da ortaya koymuştur. Buna bağlı olarak, bizim gibi ülkelerde, tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa bile milli krizin varlığı, silahlı eylemin (genel ayaklanmanın değil) nesnel koşullarının varolduğunu tesbit etmiştir.
Ama legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıda bunlar yoktur. Onlar hâlâ Lenin'in klâsik tanımına dayanarak ülkemizdeke durumu açıklamaya çalışırlar. Ve bunu yaparken de, Lenin'in devrim durumu [2*] belirlemesinde bazı "fazlalıklar" bulmak zorunda kalmıştır!
"Devrimci durum esas olarak ilk iki veriyle karekterizedir. Üçüncüsü bunlar tarafından belirlenen bir sonuçtur." [20] (abç)
Bilindiği gibi Lenin'in klâsik milli kriz tanımı, "II. Enternasyonalin Çöküşü" adlı 1915 tarihli yazısı ile [3*], 1920 tarihli "'Sol' Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı" yazılarında ifade edilmiştir. Lenin, ilk yazıda, devrim durumunun belirtilerini "üç ana belirti" olarak koyar. Ve "nesnel değişikliklerin hepsine birden, devrim durumu denilmektedir" [21] diyerek bütünselliği vurgular.
Legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıda bu bütünselliğin ortadan kaldırılması, Lenin'in adı geçen yazıdaki devrim durumu tesbitinin "esas olarak ilk iki veriyle" belirlendiğini söylemek "küçük" bir düzeltmedir. Ama bunun nedeni vardır. Revizyonistler ve oportünistler legal bir dergi olan "YÇ"yi, "legal platformlarda" Lenin'in klâsik tanımını öne çıkararak sıkıştırmaktadırlar. Ve özellikle de üçüncü belirti burada özel önem kazanmaktadır. Revizyonistler sormaktadırlar: Madem ülkemizde milli kriz bulunmaktadır, öyleyse "kitlelerin faaliyetlerinde oldukça büyük bir artış" olması gerekmez mi?
Oysa sorun milli krizin olgun olup olmamasıyla ilintilidir ve III. bunalım döneminde geri-bıraktırılmış ülkelerde suni denge olgusuyla birlikte ele alınmadığı sürece anlaşılamaz. "YÇ"deki yazı, devrim durumu ile devrimci bunulım teorisi arasında bir ilinti bulamadığı için, "çözüm"ü, Lenin'de "fazlalık" bulmakta aramıştır. Ve bu "çözüm"cülük, daha da ileri giderek, Mahir yoldaşın belirlemelerini "açıklamak" amacıyla, Mahir yoldaşı ve Lenin'i "oportünist" ilan eder:
"... kitlelerin bilinç ve örgütlenme seviyesinin düzeyi, içinde bunulan toplumsal sürecin belirlenmesinde bir fonksiyon taşımaz. Devrim dönemini subjektif faktörlerle açıklamak oportünist bir yaklaşımdır. Her zaman nesnel olgular yerine, subjektif olguları geçirme eğiliminde olan oportünizm genellikle buradan hareket ederek evrim dönemini kitlelerin bilinçlenme ve örgütlenme süreci, devrim dönemini ise yeterli bilinç ve örgütlenme seviyesine ulaşan kitlelerin bir darbeyle, bir vuruşta iktidarı ele geçirme süreci olarak ele alır." [23] (abç)
Daha önce gördüğümüz gibi Mahir yoldaş "Kesintisiz Devrim-I"de, "Lenin'in ayırımına göre devrim aşamasında olunabilmesi için" iki koşul ortaya koyar ve bunlardan birincisi "proletaryanın bilinç ve örgütlenme seviyesinin devrim için yeterli olması"dır. Bu durumda legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıya göre, Mahir yoldaş "devrim dönemi"ni "subjektif faktörler"le de açıklamış olmaktadır. Bunun yazıdaki karşılıgı ise açıktır. Ama biz, "YÇ" nin böyle düşündüğü kanısında değiliz. Ama revizyonizme ve oportünizme yanıt vermek için yeterli olunmadığı koşullarda bu tür "sonuç"lar çıkması doğaldır.
Aynı şekilde evrim ve devrim aşamalarının kesin çizgilerle ayrıldığı ülkülerde, evrim aşamasının aynı zamanda "proletaryayı bilinçlendirmek ve örgütlemek" süreci olduğu Mahir yoldaşın yazısında net biçimde ortaya konulmuştur. Buna rağmen, bu tür belirlemeler yapılmasını çoportünistlik" olarak değerlendirmek de saçmadır.
Şüphesiz ortada bir oportünizm vardır. ama "YÇ"deki yazının aradığı yerde ve aradığı biçimde değildir. Oportünizm, diyalektik yöntemin en elementer iki unsuru olan zaman ve mekan kavramlarını dikkate almayanlara ilişkindir. Ülkemizde tüm geri-bıraktırılmış ülkelerde oportünizm, somut tarihsel koşullara ve bu koşullardaki değişimlere bakmaksızın, Lenin'in klâsik tanımına dört elle sarılarak evrim ve devrim aşamalarının birbirinden kesin çizgilerle ayrılabileceğini söylemek ve bu kesin çizgili ayırıma göre devrimci mücadeleyi tanımlamak düzeyinde ortaya çıkar. Eğer zaman ve mekan kavramları dikkate alınmazsa, evrim-devrim aşamaları konusunda, Marks ve Engels'e göre Lenin'in, Lenin ve Stalin'e göre Mao'nun ve Mao'ya göre de emperyalizmin III. bunalım döneminin muzaffer proleter devrimcilerinin revizyonizminden, oportünizminden sözetmek mümkündür. "YÇ"deki yazı, ülkemizdeki oportünizmin bu yöntemi karşısında aynı yöntemi kullandığı için, yukarda gördüğümüz gibi saçmalığa düşmüştür.
Legal bir dergi olan "YÇ"deki yazı, evrim-devrim aşamaları ile devrimci bunalım teorisini birbiriyle ilintilendiremediği için düştüğü zor durumdan kurtulmak amacıyla ileri doğru yaptığı her hamlede yeni bir hataya içine düşmektedir. Şimdi de Lenin'in "oportünizmi" gündeme gelir!
"Bu nedenle Lenin, devrimin olabilmesi için yığınların çoğunluğunun sosyalist bilince ulaşması gerektiğini savunan oportünizmin aksine, bir ülkede çelişkileri yoğunlaştıran devrimci bir durumun var olup olmamasını esas alır." [24] (abç)
Ama aynı yazının yan sütununda Lenin'den şu alıntıyı yapmaktan da kaçınılmaz:
"... Böylece bir devrimin olabilmesi için, ilk önce işçilerin çoğunluğunun (hiç değilse, bilinçlenmiş ve aklı eren, siyasi bakımından aktif işçilerin çoğunluğunun) devrimin gerekliğini tam olarak anlamış olmaları ve devrim uğruna hayatlarını feda etmeleri hazır olmaları gerekir." [25]
İşte Lenin, işte legal bir dergi olan "YÇ"deki çoportünizm" kavrayışı:
Ama sözünü ettığimiz yazıdaki hatalar bunlarla sınırlı değildir. Genel olarak konuşulduğu, genel olarak konunun ele alındğı her yerde "YÇ"deki yazı evrim aşamasını "bir süreç" olduğu, "bir anda ortaya çıkıp kaybolan birşey" olmadığı [26] yazıldığında, Mahir yoldaşın, genel olarak "devrim aşaması kısa bir andır. Evrim aşaması ise uzun bir süreçtir" [27], belirlemesini katılınmadığı ortaya konulmuştur.
THKP-C'nin ideolojik-politik ve stratejik görüşlerini benimsediğini ve hatta kendi savlarıyla söylersek, bunları "pratiğe geçirdiğini" söyleyen bir çhareketin" her düzeyde bunu göstermesini beklemek gerekir. Ama oportünistlerin tahrifat yöntemlerini kullanarak teori yapmaya kalkındığında bu tür beklentiler bir türlü gerçekleşemiyecektir. Legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıda böyle bir eyilim görülmektedir. Mahir yoldaşan "Kesintisiz Devrim-I"de ayrıntılı olarak irdeleyip formüle ettiği devrim tanımı bile dışlanabilmiştir. Bunun yerine Lenin'in "İki Taktik" yazısından "politik devrim" tanımı alınarak, "sosyal devrim" dışlanmıştır. [28] Lenin'in belirttiği gibi, belirli bir dönemde var olan bir tanımın üstüne tanım vermek için "herşeyden önce verilen bir kavramı, daha kapsamlı bir kavrama götürmek" [29] gereği vardır. Ama "YÇ"deki dergide bunların hiçbirini bulmak mümkün değildir.
Zaten "YÇ"deki yazının bunlarla ilgilenmek diye bir sorunu da yoktur. O her düzeyde gösterilen "kararlığı", oportünizme karşı oportünizmin silahını kullanarak "savaşmakta" göstermektedir. Bunu revizyonist ve oportünistlerin Mahir yoldaşın tesbitleri karşısında "bunlar Lenin'de yoktur" demeleri yol açmıştır. Ama bu tür tahrifatlara yanıt vermenin yolu Lenin'in tesbitleri ile Mahir yoldaşın tesbitleri arasında doğrudan bir bağlantı kurulmasindan geçer. Ne yazık ki sözünü ettiğimiz yazıda bu konuda da bir netlik bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıda ortaya konulanlar ile Mahir yoldaşın tesbitleri arasındaki çelişkinin gerçekligi, "YÇ"deki yazının ideolojik-politik ve stratejik olarak THKP-C'nin çizgisinden temelli bir kopuş içinde bulunulduğudur.
İşte bu temelli kopuşa ilişkin bir başka örnek:
"(yarı-sömürge, yeni sömürge) ülkelerde sürekli milli kriz düz bir hat izlemese de, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik-sosyal-siyasal durumun degişimine oranla yer yer alçalmalar ve yükselmeler gösterse de, ne tamamen yok olmakta, ne de kısa sürede toplumsal bir altüst oluşa denk düşecek şekilde olgunlaşmaktadır. Çok kısa aralıklarla kesintiye ugrasa bile, toplum henüz bir toparlanma ve istikrar sürecine girmeden, yeni bir kriz dalgası baş göstermektedir. Öyle ki bu kesintinin ne zaman başlayıp, ne zaman bittiğini tesbit edebilmek dahi olanaksızdır." [30] (abç)
Görüldüğü gibi legal bir dergi olan "YÇ"deki yazı, bir yere kadar bizim gibi ülkelerde milli krizin (tam anlamıyla olgun olmayan) sürekliliğini söyleyebilmektedir. Bazen "kesintiye" uğramasından sözedilerek, evrim ve devrim aşamalarının içiçe geçmesi açıklanmak istenmiştir. Çünkü Mahir yoldaş, "Kesintisiz Devrim II-III"de "evrim aşamasının nerede bittiğini, devrim aşamasının nerede başladığını tesbit etmek filen imkansızdır" [31] tesbitini yapmıştır. Ve "YÇ"deki yazı, mutlak biçimde evrim aşamasından ya da devrim aşamasından sözedilen heryerde "devrimci durum"un "olgunluk" düzeyini aradığı için ve bunun zaman zaman "kesintiye" uğrayabileceğini söylediği takdirde önemli teorik ve pratik sorunlarla karşılaşacağı için ister istemez milli krizin "kesinti"lerinden sözetmek zorunda kalmıştır. Oysa ki "çok kısa aralıklarla" bile olsa, milli krizin kesintiye uğrudığını ya da uğrayabileceğini söylemek, devrim durumunun sürekli olmadığını ya da olamıyacağını söylemekle özdeştir. Böyle bir nesnel durumda ise, stratejik düzeyde silahlı aksiyon yöntemlerini temel olmasından söz edilemez. Olsa olsa bu yöntemler "görece uzun" bir dönemin taktik yöntemi olarak temel olur.
Silahlı propagandanın temel mücadele biçimi olarak ele alındığı Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'de böyle bir kavrayış yoktur. Ancak yukarda gördüğümüz "kavrayış" ya da "çözüm" "yeni" de değildir. 1977 yılında DY "Bildirgesi" bakın ne yazıyor:
"...evrim ve devrim aşamasının içiçe geçtiği şeklinde ifade edilen tahlil sürekli devrim durumunun varlığı şeklinde yorumlanabiliyor. Bu biçimde bir yorumla... her durumda (sürgit) silahlı mücadele yürütmek düşüncesi kabul edilemez. Parti, çok yönlü mücadelenin organizasyonu olması yanında, ülkedeki sınıflar mücadelesinin somut koşullarda, mevcut iç ve dış politik duruma uyarlı bir biçimde politik mücadele taktiklerin uygulanmasını gündeme getirir." [32]
İşte strateji ile taktiği, stratejik çizgi ile taktik görevleri birbirine karıştırarak, silahlı propagandayı taktik bir mücadele biçimine, Öncü Savaşını "taktik bir evreye" indirgemenin 1977'deki "çözüm"ü budur.
Aynı düzeyde bir başka örnek II. bunalım döneminde emperyalist hegemonya altındaki ülkelerin değerlendirmesinde ortaya çıkmaktadır:
"II. bunalım dönemi sömürge ülkelerinde... günümüz yeni sömürge ülkelerine göre devrimci durum hala olgundur. Bu nedenle kendiliğinden bölgesel köylü ayaklanmaları devrimci sürecin gelişiminde önemli rol oynar." [33] (abç)
Oysa Mahir yoldaş, II. bunalım dönemi sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde kitlelerin kendiliğindengelme isyan ve patlamaları olgusunu bir dizi olguyla açıklar. III. bunalım döneminde geri-bıraktırılmış ülkelerde aynı olgunun, yani kitlelerin kendiliğinden ayaklanma ve tepkilerinin görünmemesi, Mahir yoldaşa göre III. bunalım döneminin özelliklerinden dolayı (özellikle de yeni-sömürgecilik yöntemlerinden dolayı) ortaya çıkan "suni denge" olgusuyla ilintilidir. Suni dengenin mevcudiyeti, geri-bıraktırılmış ülkelerde milli krizin tam anlamıyla olgun olmasının nedenidir. Suni denge, III. bunalım döneminin ilişki ve çelişkilerinin bir sonucu ve II. bunalım dönemi sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki milli krizin olgunlaşmamasının nedenidir.
Bu gerçek, legal bir dergi olan "YÇ"nin 24. sayısında yer alan "DS Savunması"nda bakın nasıl ifade edilmiş:
" Milli krizin varlığı koşullarında halk memnuniyetsizliğini şu ya da bu biçimde dile getirir ve mevcut siyasal yapı üzerinde etkide bulunur. Acak gerçekte bu kıpırdanışlar halkın içinde bulunduğu memnuniyetsizliğe ve yeni-sömürge ülkelerde yaşanan milli krize denk düşen düzeyde değildir. Yani gerçekte olması gereken düzeyde değildir ve devlete karşı yönelmemektedir. Suni denge anlamını burada bulur." [34] (abç)
Bunlar çok doğaldır, Suni dengeyi, "bizim gibi ülkelerde kitlelerin ruh halinde bulan" [35] birşey olarak kavrayan bir anlayışın başka türlü değerlendirmesi olanaksızdır.
Aynı konularda başka örneklerde verebiliriz. Ancak bazı önbelirlemeleri de dikkate alarak, bugün için daha açık politik sonuçların geçmişte DY'nin ortaya koyulduğundan daha öteye gidebileceğini düşünmek yanıltıcı olur.
Daha önce de gördüğümüz gibi DY hareketi daha 1977 yılında THKP-C çizgisinden farklılıklarını yazılı olarak ortaya koymuş ve bunu aynı zamanda terminolojik düzeyde de gerçekleştirmişti. Genel olarak THKP-C çizgisinden temelli bir kopuş olarak kendi "yolunu bulan "DY", terminolojik kopuşlar da yaratarak "taraftarlar"ını "pişirmeyi", "kemikleştermeyi" hesaplamış ve böylece "partileşme sürecini" tamamlamak istemişti. Aksi halde, yalın bir terminolojik birlik bile "DY"li unsurların "Kesintisiz Devrim II-III"den kopmalarını zorlaştıracaktır. [4*]
İşte "geri-bıraktırılmış ülkeler" yerine "yeni sömürge ülkeler", "milli krizin olgunlaşması" yerine "devrimci durumun olgunlaşması" değişlerinin ardındaki gerçek budur. Bunlar "DY"nin THKP-C çizgisinden sadece özde değil, aynı zamanda sözde de kopuşunu göstermiştir. Legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıda da aynı türden kopuşlar bulunmaktadır. Hatta bazı durumlarda daha öteye de geçilmektedir. Örneğin "devrimci durum=devrim dönemi=milli kriz" [36] tanımlaması böyle bir yönelimi içermektedir. Tabi bunların Mahir yoldaşın yazılarında da böyle oldugunu söylemek gerçeği değiştirmeyecektir. Bu ele aldığımız yazıda net biçimde ifade edilmiştir:
"Kuşkusuz bu konuyu istediği biçimde yaklaşmak herkesin doğal hakkıdır. Bu açıdan diyecek bir şeyimiz yok. Ama bu yaklaşım M-L adına yapılıp böyle bir saçma Mahir Çayan'a maledilince buna dur demek gerekiyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki, eğer M.Çayan böyle demek isteseydi bunu kimseye bırakmadan açıkça söylerdi. M.Çayan'ın tezlerini son derece açık ve sade bir şekilde ortaya koyduğu, hangi kavramla neyi anlatmak istiyorsa, açıkça belirtmeye, yani muhtevaya özel önem verdiği herkesçe bilinen bir şeydir." [37] (abç)
İşte şecaat arzederken sirkatini söylemek böyle olur! ..
LEGAL BİR DERGİ OLAN "YENİ ÇÖZÜM"
"ACİL"DEN NE İSTİYOR?
Buraya kadar "YÇ"de yer alan yazıdaki evrim-devrim aşamaları kavrayışındaki hataları, karışıklıkları ve THKP-C çizgisinden nasıl bir kopuşu içerdiğini kısaca ortaya koyduk. THKP-C'nin en açık belirlemelerini bile olağanüstü bir çabayla karmakarışık eden "YÇ"deki yazı, son bölümünde hiç bir kaynağa atıf yapmaksızın "Acil"e "eleştiri" yöneltmeye kalkışmıştır. "Eleştiri"nin anlamsızlığı fazlaca önemli de değildir. Ama buna "gerek" duyulduğu da anlaşılmalıdır.
Evet, legal bir dergi olan "YÇ"deki yazıda "mucidi Acil olan" bir görüş bulunduğu ileri sürülmüş ve bu görüş "eleştirilmiş"tir. Rivayete göre, "Acil"de, evrim ve devrim aşamalarının çalışma tarzı iç içe geçtiği için evrim ve devrim aşamaları iç içe geçermiş diye bir "görüş" bulunuyormuş! Böylece aynı zamanda milli kriz de yaratılmış olunduğu bir "görüş" olarak ortaya çıkmaktadır.
"Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I" adıyla 1975 yılında illegal olarak yayınlanan ve kısaca "Acil" olarak bilinen broşürümüzde ve hatta başka broşürlerimizde böyle bir rivayeti doğru çıkarabilecek bir beyan bulmak olanaksızdır. Nitekim bu gerçeklik bilindiği için herhangi bir atıf yapılmamıştır.
Öyleyse böyle rivayetler ileri sürmenin anlamı nedir?
Kendilerinin "gerekçeler"ini kesinkes bilemiyoruz. Ancak eski "DY" geleneğinden gelme olduklarından, "engin ve zengin" deneyimleri olması olasıdır. "DY"nin çok iyi bildiği gibi, Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I broşürü -konuyla sınırlı söylersek- emperyalizmin bunalım dönemleri ile milli kriz ilişkisinin her türlü revizyonist ve oportünist tahrifatları karşı geniş ve ayrıntılı bir açımlanmasını içerir. Ve revizyonizme ve oportünizme karşı ideolojik mücadelede her zaman Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'in THKP-C çizgisini benimseyenler için önemli bir kaynak oluşturduğunu söyleyebiliriz. (Sanırız "mucid"likten de kasdedilen bu olmalıdır.) Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I böyle bir niteliği, içeriğinin bilimsel verilere dayalı bilimsel bir inceleme olmasından dolayı kazanmıştır. Ve doğal olarak bilim ve bilimsel gerçekler herhangi bir kişi ya da grubun özel mülkü olamaz. Ama "DY" taraftarlarına sürekli olarak herşeyin kendilerinde oluştuğunu herşeyi kendilerin bildiğini, popüler dille söylersek "en büyük" olduklarını söylemekte ya da böyle bir imaj vermekteydi. Bu durumda bilimsel gerçeklerin bilinmesi "amaç"a ters düşeceği için çeşitli "rivayet" ve "tahrifatlar"a yönelerek, Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'e ve dolayısıyla örgütümüze karşı bir içgüdüsel tepki oluşturmak, önyargılar yaratmak peşinde koşmuştu. "DY"nin sözde kabul eder göründüğü Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni özde ve pratikte nasıl reddettiğinin nesnel ölçütü ancak Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'de bulunabilinirdi.
İşte tarihsel gerçekler bunlardır. Bu durumda ve bu amaçlarla hareket edildiğinde, ister istemez kaynak göstermeksizin ileri-geri konuşmak, rivayetler ileri sürmek pekâlâ mümkündür. Zaten Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I illegal bir yayındır ve her yerde, örneğin gazete bayilerinde bulunmaz. İllegal bir yayınla legal basında polemiğe girmek ise oldukça "kullanışlı" bir "yol" olarak görünebilir. Tabi bunun Marksizm-Leninizmle nasıl bağdaştırılacağı yapanların sorunudur. Elbette herkesin legal olanaklardan yararlanmaya hakkı vardır. Hiç kimseye legal olanakları hangi amaçlarla kullanacağını bizler söyleyemeyiz.
Evet, Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'de de, diğer yazılarımızda da açıkça ortaya koyduğumuz gibi evrim ve devrim aşamalarının tesbiti, doğrudan devrimci mücadelenin sürdürülüş tarzına ilişkin veriler sağlar, sonuçlar doğurur. Evrim ya da devrim aşamasında olunmasına bağlı olarak devrimci örgüt çalışma tarzını ve örgütlenme anlayışını biçimlendirir. Bu nedenledir ki Mahir yoldaş, "Kesintisiz Devrim II-III"de, konu başlığı olarak "Evrim-Devrim Aşamaları ve Çalışma Tarzı"nı seçmiştir.
Ama bunlar ayrıdır, evrim-devrim aşamaları, çalışma tarzı iç içe geçtiği için evrim-devrim aşamaları iç içe geçtiği ileri sürülüyor demek ayrıdır.
Mahir yoldaşın açıkca ortaya koyduğu gibi, evrim ve devrim aşamalarının belirlenmesi ne tesadüflere bağlıdır, ne de kişilerin subjektif istemlerine. Evrim ve devrim aşamalarının belirlenmesinde kullanılan ölçüt (emperyalist aşamada) kapitalizmin sürekli ve genel bunalımı ile mili krizdir. Bunların varlığına ya da yokluğuna, sürekli ya da kesikli oluşuna göre bir ülkedeki devrimci mücadele sürecinin evrim ve devrim aşamaları tesbit edilir. Ve doğal olarak bu tesbitler bir kez yapıldı mıydı, artık sorun içinde bulunulan aşamaya uygun çalışma tarzını ve örgütlenme anlayışını formüle etmek ve pratiğe geçirmek halini alır. Evrim ve devrim aşamalarına ilişkin aynı belirlemeye sahip olan örgütlerin, farklı çalışma tarzına sahip olmaları durumunda, ideolojik tartışmalar her zaman bu son konu üzerinde yoğunlaşır.
Biz, evrim ve devrim aşamalarının bizim gibi emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde iç içe geçtiğini tesbit edenlerle, bir başka deyişle, bu nesnelliği kabul edenlerle ilişkimizde, her zaman farklılıkların, pratikte çalışma tarzı ve örgütlenme anlayışı düzeyinde ortaya çıktığını dikkate aldık. Sözde Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'i kabul edip, pratikte bundan yan çizenlere, her zaman nesnel gerçeklere uygun olan teorik değerlendirmeye göre hareket etmelerini ya da açıkca "kopuş"u ortaya koymalarını söylediğimizde, bunları dikkate aldık. İşte bu bağlamda 1977 yılında "Devrimci" Gençlik dergisi etrafında toplananlara (henüz "DY"a dönüşmemişken) şunları söyledik:
"Devrimci Gençlik oportünizmi Kesintisiz Devrim II-III deki tüm bu temel tesbitleri reddederek Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'yle ilgisi olmayan bir çalışma tarzı ve örgütlenme anlayışı savunur." [38]
Gerçeğin ölçütü pratiktir.
Bu gerçekler ortadayken legal bir dergi olan "YÇ" deki yazıda rivayet edilenleri anlamak zor olmaktadır. Acaba "YÇ"deki yazı kendisini "DY"nin devamı, "mirası"nın sahibi olarak görmekte ve buna uygun olarak Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'le "hesap" görmeye mi kalkışmaktadır? Bunu bilemiyoruz. Ama "rivayete" dayalı bir "eleştiri" yaparken bile, insan özenli olmalıdır ki, "rivayet"i okuyanlar "gerçek" sansınlar! Bunu yazıda bulmakta olanaksızdır.
Bir yandan "Acil"e maledilerek Mahir yoldaşın "mücadele biçimleri arasındaki bağlantıyı da hiç bir yerde iç içe olarak belirtmemiştir" [39] diyeceksiniz, sonra da "bilindiği gibi yeni sömürge ülkelerde ... evrim dönemi çalışma tarzı da belirli bir ağırlık kazanmakta, bu anlamda mücadele biçimleri arasındaki iç içelik sözkonusu olur" [40] tesbiti yapacaksınız. Bu "olmaz"!
Evet, Türkiye Devriminin Acil Sorunları-I'i istedikleri yerde ve zamanda bulabilme olanakları yoktur. Ama rivayete dayalı eleştiri yapmak için bu bile mazeret olamaz. "DY" nin yıllar önce kullandığı yöntemlerin "YÇ"de görülmesinin nedenlerini bilemiyoruz, ama doğru yöntemi bulmalarında sayısız yarar vardır.
Biz diyoruz ki:
1) Emperyalist dönemde kapitalizm sürekli ve genel bunalımlar dönemine girmiştir. Bu Marks-Engels'in ortaya koydukları gibi devrimlerin nesnel koşullarının sistemin bütünü açısından mevcut olmasıdır. Bir başka deyişle toplumsal devrimlerin nesnel koşulu emperyalist aşamada mevcuttur.
2) Kapitalizmin sürekli ve genel bunalımının emperyalist hegemonya altındaki ülkelerin ekonomik-sosyal-siyasal-kültürel yapısına şiddetle yansıması sonucu bu ülkelerde, tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa bile sürekli bir milli kriz ortaya çıkarmıştır.
3) Tam anlamıyla olgunlaşmamış olsa bile milli krizin sürekli mevcudiyeti, devrim durumunun sürekli var olması, evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi demektir.
4) Sürekli devrim durumu, evrim ve devrim aşamalarının iç içe geçmesi, silahlı eylemin objektif koşullarının mevcudiyeti demektir.
5) Silahlı eylemin objektif koşullarının mevcudiyeti politik devrimci mücadelede, yani çalışma tarzında devrimci örgütlerin bu ülkelerde silahlı aksiyon yöntemlerini temel almalarını zorunlu kılar.
6) Bir silahlı aksiyon yöntemi olarak gerilla savaşının devrimci politik amaçlarla, siyasi gerçekleri açıklama kampanyasının bir aracı olarak yürütülmesine, yani politik kitle mücadelesi olarak ele alınmasına Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi denir.
7) Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi, silahlı propagandayı temel, öteki politik-ekonomik ve demokratik mücadele biçimlerini bu temel mücadele biçimine tabi olarak ele alan devrimci stratejidir.
8) Silahlı propaganda, kır ve şehir gerilla savaşıyla, psikolojik ve yıpratma savaşını içerir.
9) Temel mücadele biçiminin bu şekilde ele alınması, elbette ki öteki mücadele biçimlerinin ihmal edilmesi demek değildir. Silahlı propagandayı temel alan örgüt, öteki mücadele biçimlerini de gücü oranında ele alır. Ancak öteki mücadele biçimleri talidir. Silahlı propaganda temel mücadele biçimidir. Bu ekonomik ve demokratik kitle hareketlerine seyirci kalınması demek değildir. Örgüt gücü oranında ekonomik ve demokratik hak ve istemler etrafında kitleleri örgütlemeye çalışır, oligarşiye karşı her çeşit tepkiyi yönlendirmeye uğraşır. Ancak başlangıçta asla her yere koşmaz. Gücünü aşan, silahla kontrol altına alınamayan kitle hareketlerinin içine girmez. Gücüyle orantılı olarak silahlı propaganda dışındaki bilinçlendirme, siyasi eğitim, propaganda ve örgütlendirme işleriyle uğraşır.
"Biz mutlak barış ve birlik aracı değiliz, görüş ayrılıklarını asla saklamamaya ve bütün çıplaklığı ile ortaya koymaya mecburuz. Biz mutlaka ayrılıkçı ve nifakçı da değiliz. Sapıtmaları yola getirmek, doğrultmak için, kullandığımız bütün imkanlar tükenirse, dünyanın en uzlaşmazlarıyız." [41]
YAŞASIN ÖNCÜ SAVAŞI
YAŞASIN HALK SAVAŞI
KURTULUŞA KADAR SAVAŞTÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
[1*] Burada sözü edilen Leninist kesintisiz devrim teorisidir.
[2*] "Devrim durumu" ile "devrimci durum" ülkemizdeki çeşitli çevirilerde aynı kavramları karşılamak için kullanılmıştır. Dil-gramer sorunu ile çevirilerde ortak terminoloji kullanma konusu olduğu için, bu konuda yapılacak değerlendirmeler konumuz dışındadır.
[3*] Lenin'in bu yazısı, parça olarak "Sosyalizm ve Savaş" derlemesinde, bütün olarak "Proletarya İhtilâli ve Dönek Kautsky" kitabında yer almaktadır. "YÇ"deki yazıda, Lenin'in devrim durumu tesbitine ilişkin, "başlıca eserler" [22] ifadesi yüzeyselliğin bir göstergesi olduğu söylenebilir.
[4*] Yurtdışında eski bazı DY'lilerin "sivil toplumcu" kesiminin "DY" değerlendirmesinde bu "kopuş" açıkça beyan edilmiştir.
[1] Mahir Çayan: ASD'ye Açık Mektup-1971
[2] "Devrimci" Yol Bildirgesi, s: 43
[3] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III, 1972
[4] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[5] THKP-C/HDÖ: Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve DG Oportünizmi-II, Şubat 1977
[6] THKP-C/HDÖ: Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve DG Oportünizmi-II
[7] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 42
[8] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 34 ve 49
[9] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[10] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim- I
[11] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim- I
[12] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim-I
[13] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim-I
[14] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim-I
[15] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim-I
[16] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[17] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[18] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[19] Akt. W.Pomeroy: Gerilla Savaşı ve Marksizm
[20] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 35
[21] Lenin: II. Enternasyonalin Çöküşü, Sosyalizm ve Savaş, s: 115
[22] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 34
[23] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 37-38
[24] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 37-2.sütun
[25] Lenin: "Sol" Komünizm, s: 91. Akt: "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 37-3.sütun.
[26] "Yeni" Çözüm:Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 36
[27] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[28] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 34
[29] Lenin: Materyalizm vei Ampriokritisizm, s: 156
[30] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 40-41
[31] Mahir Çayan: Kesintisiz Devrim II-III
[32] "Devrimci" Yol Bildirgesi-1977
[33] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 42
[34] "Yeni" Çözüm: Sayı: 24, s: 32
[35] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 43
[36] "Yeni" Çözüm: agy, s: 34 ve 49
[37] "Yeni Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s: 47-48
[38] THKP-C/HDÖ: Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi ve DG Oportünizmi-II, 1977
[38] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s. 48
[40] "Yeni" Çözüm: Evrim-Devrim Dönemleri Üzerine, Sayı: 25, s. 48
[41] Mahir Çayan: ASD'ye Açık Mektup-1971