Mahir Çayan
Devrimde Sınıfların Mevzilenmesi





Eriş Yayınları tarafından düzenlenmiştir.
kurcep@gmx.net

Özgün biçimiyle Acrobat Reader formatında:
Bütün Yazılar (867 KB)















      Ekonomik ve politik buhran hızla derinleşiyor. Hakim sınıflar kendi aralarında çeşitli fraksiyonlara bölünmüş, düzeni kendi resmi kanunlarıyla koruyamaz duruma gelmişlerdir. Bu yüzden, devrimciler üzerinde, karşı-devrim cephesinin baskı, şiddet ve cebri görülmedik bir derecede artmıştır. Temsili demokrasi hızla rafa kaldırılmaktadır. Artık sosyalist politikanın devrimci cesaretle sürdürülebileceği bir ülke haline gelmiştir Türkiye.
      Gittikçe genişleyen ve toplumun her kesimini şimdiden sarsmaya başlayan bu kriz, solda, bütün revizyonist grupların, devrim kalpazanlarının niteliklerini ortaya koymaya başladı.
      Bütün revizyonist klikler, değişik tonlarla açıkça, pasifizmin ve teslimiyetçiliğin borusunu öttürmeye başladılar. Pasifizmin bu ileri borazancıları, karşı-devrim cephesine karşı aktif mücadeleyi savunan, başlangıçta sadece kendi örgütlü gücümüzle bu krizi derinleştirmeyi amaçlayan bizlere saldırmada tek bir cephe teşkil ettiler. Ve namlularını görevleri gereği bize çevirdiler. Son iki-üç aydır hareketimiz bu oportünist cephenin utanmazca tahriflerine, şarlatanca yalanlarına; rezilce iftiralarına ve haince provokasyonlarına maruz kaldı. Bizi bu rezillik ne üzüyor, ne de kızdırıyor! Hiç bir şeyden şikayetçi değiliz. Oportünizmin herhangi bir kliği bize mültefit davransaydı, biz o zaman üzgün olurduk. Çünkü bu, bizim hareketimizde mutlaka eğri bir yanın, oportünist bir yanın varolması demektir. Ülkemizde kriz derinleştikçe bütün oportünist fraksiyonların pasifizmleri de kitlelerin gözünde iyice gün ışığına çıkmaktadır. Artık devrimci militanları şu ya da bu şekilde aldatmaya imkan yoktur. Artık devrimciliğin ölçüsü geçmişteki kahramanlık menkıbeleri değil, devrimci pratiktir. Savaş açıktır, savaşanlar da açıktır ve ortadadır. Ve savaşmaya azimli olanlar, aktif mücadeleye hazır olanlar ve bizzat savaşanlar devrim meydanında kalmıştır. Hayat revizyonistleri hızla tecrit etmektedir.
      Bu yüzden revizyonistlerin bütün ithamlarına teker teker cevap vermeye ve uzun ideolojik polemiklere girmeye artık gerek yoktur.
      Biz, ülkemizdeki devrimci harekete ilişkin bütün görüşlerimizi uzun bir broşürle ortaya koymaya karar verdik. (Bu broşürün ilk kısmı birkaç güne kadar çıkacaktır).
      Bu broşürde kendi görüşlerimizi ortaya koyarken doğal olarak, ülkemizdeki oportünist fraksiyonların görüşlerinin eleştirisini de yaptık. Bu broşürün bütünün çıkması biraz zaman alacağından ve de bazı arkadaşların acele cevap verilmesindeki ısrarlarından dolayı, biz bu cephenin "teorik" [1*] eleştirilerine, kısa bir şekilde KURTULUŞ'ta cevap vermeye karar verdik. Bu yazıda Devrimde Sınıfların Mevzilenmesi ve de Halk Savaşı'na ilişkin oportünist iddialar ele alınmıştır. Devrimde sınıfların mevzilenmesi konusu, bu revizyonist ve oportünist stratejilerin turnusoludur. Nasıl ki bazların ve asitlerin gerçek renklerini turnusol kağıdı açığa çıkarıyorsa bu stratejilerin gerçek renklerini, devrimde sınıfların mevzilenmesi ve önderliğin niteliğinin belirtilmesi meselesi ortaya koyar.
      Devrime sınıf kuvvetlerinin katılma esprisi, yani sınıf kuvvetlerinin düzenlenmesi, devrimde önderliğin niteliğinin ve kitlelerin eyleme sokuluş biçiminin belirtilmesi, yerine göre silahlı ve barışçı bütün mücadele metotlarının kullanılacağını söyleyen, hatta "Halk Savaşı Temeldir" diyen bütün oportünistlerin, pasifistlerin ve uzlaşmacıların niteliğini ortaya koyan temel kriterdir. Devrimin çeşitli meselelerine ilişkin görüş ayrılıklarının temelinde bu mesele yatar. Bu mesele, dünyadaki bütün sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin solu içerisindeki ideolojik ayrılıkların temel meselesidir.
     
İDEOLOJİK ÖNDERLİK ESASTIR

     
      Bizim gibi halk savaşının zorunlu bir durak olduğu ülkelerin devrimci mücadelesinde köylüler temel güçtür, proleterya önder güçtür ve proleteryanın öncülüğünün niteliği ideolojiktir.
      Bu Demokratik Halk Devriminde sınıfların mevzilenmesini çok açık ortaya koyan marksist bir formülasyondur. Bilindiği gibi, marksist sınıf tahlillerinde varılan sonuçlar daima bu şekilde kısa formüllerle ifade edilir. Marks, Engels, Lenin, Stalin, Mao... gibi bütün ustalar daima somutun tahlilinden elde ettikleri sonuçları soyut olarak formüle etmişlerdir.
      Bu formülasyonlar, bilimsel soyutlamalar olduğu için kelime yorumuna tabi tutulamazlar. Çünkü bu formülasyonlar nitelik belirleyicileridir. Bir başka deyişle, marksist formüller, belli bir tahlilin birkaç kelime ile soyutlanmalarıdır. Ve bu birkaç kelimelik soyutlama, bütün bir stratejik görüşü ifade eder. Mesela, "proleterya temel güçtür, köylülük yedek güçtür" formülünün ifade ettiği, devrimde sınıfların mevzilenmesi ve güdümü, devrimci çalışma tarzı ve örgüt anlayışı başkadır; "proleterya önder güçtür, köylüler temel güçtür" formülünün ifade ettiği başkadır. Her iki formül, devrimde takip edilecek olan apayrı iki yolun teorik ifadesidir.
      Bu bakımdan marksizmde bu çeşit formülasyonlar dar kalıplar içinde kelime kelime yorumlanamaz.
      Ancak en geri zekalılar ve marksizmin "M"sinden habersiz kişiler yahut da kendi oportünizmlerini kelime oyunlarıyla örtmeye çalışan politika hokkabazları, madrabazları, marksist formülasyonları dar kalıplar içinde (kelime kelime) yorumlarlar.
      Bu kısa açıklamayı yaptıktan sonra gelelim çeşitli oportünist fraksiyonların bize yönelttikleri çeşitli ithamlara.
      Aydınlık Sosyalist Dergi'ye göre; "proleterya önder güçtür, köylüler temel güçtür, proleteryanın önderliğinin niteliği ideolojiktir" şeklindeki bizim devrimde sınıfların mevzilenmesine ilişkin görüşümüz yanlıştır, leninist stratejiye aykırıdır. Meseleyi bu şekilde formüle etmek, proletaryasız proleteryanın ideolojisini öncü kabul eden köylülerle devrim yapmak demektir. İdeolojik öncülüğü savunmak, Narodnik Popülizmini savunmaktır. Doğrusu proleterya ve yoksul köylülük temel güçtür. Proleteryanın öncülüğü ideolojik değil, fiilidir... (Etraflı bilgi için bakınız, Örgüt İçin Görev Başına, ASD, s: 27).
      Bizim devrimde sınıfların mevzilenmesine ilişkin formülasyonumuzu bu şekilde yorumlayan, bu yazının yazarının, yukarıda belirttiğimiz kategorilerden hangisine gireceğini okuyucu hemen düşünecektir.
      Bu marksist formülasyonu, bu şekilde akıl almaz tarzda, kelime kelime tefsir eden yazar, acaba marksizmden habersiz, doktora tezi olarak bu konuyu seçmiş olan toy bir üniversite asistanı mıdır, yoksa kafasından tek akım geçen bir geri zekalı mıdır?
      Ne biri ne de öteki. Bu yazıyı yazan kişi, meselenin bu şekilde yorumlanamayacağını çok iyi bilen, tilki gibi kurnaz, sosyalizmin bir eski tüfeğidir.
      O yazıdan bu sonucun çıkartılamayacağını çok iyi bilmesine rağmen, o bu işi yapmıştır. Foyası artık iyice ortaya çıkan, revizyonizmini ve kuyrukçu çizgisini saklayamayacak kadar deşifre olan bu revizyonist, birkaç taraftar bulabilirim ümidiyle denize düşenin yılana sarılması gibi bu aptalca tahrife dört elle sarılmıştır.
      Önce, "milli burjuvazinin solundaki güçler devrimde öncü olabilir, işçi sınıfının öncülüğünü mutlak bir gerçek olarak görmek yanlıştır, ,işçi sınıfı olmadan da devrim olabilir" diyen bu kişi, haklı eleştirilere hedef olunca, özeleştirisini yapacağı yerde "biz milli burjuvazinin solundaki güçler öncü olabilir derken işçilerin ve yoksul köylülerin öncülüğünü kastetmiştik" diye kıvırtarak, proleterya ile birlikte yoksul köylülerin de öncülüğünü savunur gözükmeye başlamıştır. Hayatın cilvesine bakın ki bugün bu kişi, bizi Narodnik Popülizmi ile suçlamaktadır! Daha düne kadar 'Filipin demokrasiciliğinde proleterya partisi kurulamaz' diyen yine bu kişi bugün, sosyalist parti her şart altında kurulur diyen bizleri utanmadan proleterya partisine karşı olmakla suçlamaktadır.
      Ve bugün, proleterya hem temel güçtür hem de önder güçtür diyen bu kişi (tabi koltuk altındakiler de) derginin, Aydınlık imzalı bir başka yazısında, proleteryanın partisinin mevcut olmadığı bu dönemde, "Faşizmi Yenecek Güçteyiz" diyerek egemen sınıfların militarize gücünün aracılığıyla kurulması mümkün olan reformist burjuvazinin iktidarının Milli Demokratik Devrim programını uygulamasından dem vurmaktadır!
      Bu kişinin temsil ettiği akım, ne söylediği belli olmayan (aslında belli olan) günlük olaylara göre politika tespiti yapan küçük-burjuva pragmatizminin bataklığında kulaç atan, zavallı bir politik akım haline gelmiştir.
      Bu akımın bizi, proletarya adına proletaryasız devrim istemekle, (hele "sosyalizm yoksul köylülerin de ideolojisidir" diyenlerin) Narodnik Popülizmini savunmakla suçlaması, son derece gayri ciddi ve komiktir!
      Ama biz her şeye rağmen bu "teorik" eleştiriye cevap verelim. Mao Tse Tung'un yazılarına dikkatle bakılınca görülecektir ki, bazı yazılarda "proletarya önder güçtür, köylüler temel güçtür", bazılarında ise "proletarya, köylüler ve şehir küçük-burjuvazisi temel güçlerdir, itici güçlerdir" denilmektedir. Mao Tse Tung'un halefi Lin Piao'ya göre "köylüler devrimin temel gücüdür". Acaba, Lin Piao ve birinci ifadesinde Mao, proletarya ve şehir küçük-burjuvazisini ihmal mi ediyor?
      Aynı duruma, birinci ve ikinci Rus Demokratik Halk Devrimini formüle eden Stalin ve Lenin'in yazılarında da rastlamaktayız.
      Lenin, İki Taktik'in sadece 58. sayfasında, (Türkçe 2. baskı) devrimin temel güçleri arasında işçileri, köylüleri ve şehir küçük-burjuvazisini saymaktadır. Ve bütün kitap boyunca sadece temel güç olarak proletaryadan bahsetmektedir. Keza Stalin yazılarında, demokratik halk devriminde temel güç olarak yalnız proletaryadan söz etmektedir.
      Acaba Lenin, İki Taktik'de köylülüğü ve şehir küçük-burjuvasını devrimin temel güçleri arasında yanlışlıkla mı saydı? Bu bir kalem sürçmesi midir? Stalin'in devrimin temel gücü olarak yalnız proletaryadan söz etmesi, Lenin'in o ifadesine ters düşmüyor mu?
      İşte, bilimsel sosyalizmin formülasyonlarını Aydınlık Sosyalist Dergi'nin yaptığı gibi kelime yorumuna tabi tutma, kişiyi böyle saçma sapan, içinden çıkılmaz sonuçlara götürür.
      Oysa, ne Lin Piao ile Mao ve Mao'nun kendi yazıları arasında ne de Stalin ile Lenin ve Lenin'in kendi yazıları arasında bu çelişki ve tutarsızlık vardır. Tersine, tam bir ayniyet ve uygunluk vardır.
      Bilindiği gibi, Mao'nun ve Lenin'in birbirinden farklı olan bu formülasyonları, demokratik halk devriminde sınıfların mevzilenmesine ilişkindir. Her iki formül de, demokratik halk devriminde değişik sınıflar tertibini öngörmektedir. Bu farklılık, somut durumların farklı olmasından dolayıdır. Lenin ve Stalin'in formülasyonu, emperyalizmin işgali altında olmayan, halk savaşının zorunlu bir durak olmadığı bir ülkedeki demokratik halk devrimini esas almaktadır. Mao ve Lin Piao'nun formülasyonu ise, emperyalizmin işgali altında olan, devrim için halk savaşının zorunlu olduğu bir ülkenin demokratik halk devrimini esas almaktadır.
      Demokratik halk devrimi, adı üstünde bütün halkın devrimidir. Bu aşamada halk ise, proletarya, köylüler ve şehir küçük-burjuvazisidir. Halk devriminin temel güçlerini bu sınıflar teşkil ederler. Lenin ve Stalin'in formülasyonunda, temel güç olarak sadece proletaryadan söz edilmesinin nedeni, devrimde sınıf katılması olarak, kitle gücü olarak proletaryanın en aktif ve en enerjik rolü almasından dolayıdır.
      Lenin ve Stalin'e göre, Çarlık, büyük şehirlerdeki halkın ayaklanması sonucu devrilecektir. Şehirlerdeki genel ayaklanmanın sonucu iktidar ele geçirilecek ve devrim, yukardan aşağıya, şehirlerden kırlara götürülecektir.
      Büyük şehirlerde ise temel devrimci güç proletaryadır. Ve şehirlerden kırlara doğru bir rota izleyecek olan böyle bir devrimin ordusunda da, (Kızıl Ordu'da) kurmayında da (proletarya partisinde de) proleterlerin salt çoğunlukta olmaları zorunludur. Böyle bir durumda, proletarya partisi, sadece ideolojik ve politik bakımdan değil fiziki bakımdan da proletaryanın öncü müfrezesidir. Proletarya bu devrimin hem temel gücüdür, hem de önder gücüdür. Bir başka deyişle, bu devrimde temel savaş alanı şehirler olduğu için, devrimin temel kitle gücü de proletarya olmaktadır.
      Ama emperyalizmin işgali altında olan dolayısıyla devrim için kurtuluş savaşının (Halk Savaşının) zorunlu bir durak olduğu ülkelerin Demokratik Halk Devrimi'nde sınıfların mevzilenmesi bu şekilde değildir.
      Ülke işgal altındadır. (Açık veya gizli). Ve yönetim büyük şehirlerdeki bürokrasisi ve militarizmine dayanarak ayakta duran, işgalci düşmanın da içinde yer aldığı bir gerici ittifakın elindedir. Böyle ülkelerde devrim yapılabilmesi için, herşeyden önce, bir kurtuluş savaşının (halk savaşının)verilmesi şarttır. İşte bu yüzden, yani halk savaşının zorunlu bir durak olmasından dolayı, bu ülkelerin Demokratik Halk Devriminde sınıf mevzilenmesi değişiktir. Emperyalizme arkasını dayamış olan karşı-devrim cephesi, proletaryanın yoğun bulunduğu, büyük şehirlere ve kilit bölgelere güçlerinin büyüğünü yığmış ve çok sıkı bir denetim kurmuştur. Bu hain yönetimin yumuşak karnı kırlardır. Dünyadaki bütün kurtuluş savaşlarının (halk savaşlarının) pratiği, bize şunu söylemektedir; zafere kırlardan şehirlere doğru bir rota izleyen, çeşitli ara aşamalardan geçen halkın örgütlü savaşı ile varılabilir.
      Temel alan olan kırlardaki halk kitlesi ise köylülerdir. [2*] Bu yüzden halk savaşının zorunlu bir durak olduğu Demokratik Halk Devrimlerinde sınıf katılması olarak temel rolü işçiler değil köylüler oynayacaktır. Yani devrimin temel kitle gücü işçiler değil köylülerdir.
      Meselenin bu şekilde ortaya konulması, şehirlerdeki mücadelenin küçümsenmesi anlamında yorumlanmamalıdır. Tam tersine, şehirlerdeki mücadele, düşmanın çok güçlü olduğu bir alanda sürdürüleceği için çok daha zor şartlar altında yürütülecektir. Tedhiş hareketinden, demokratik kitle hareketlerine kadar her çeşit mücadele metodu, şehirlerdeki devrimci savaşın gündeminde yer alacaktır. Bu alandaki savaşta proletarya, en enerjik ve aktif rolü oynayacaktır. Fakat temel savaş alanı kırlar olduğu için işçilerin sınıf katılması olarak devrimde rolü, köylülere nazaran nispidir.
      Proletaryanın partisi eğer emperyalizme karşı yürütülecek olan bu kurtuluş savaşının önderi olmak istiyorsa, bizzat temel savaş meydanında bütün gücüyle yer almak zorundadır. Mesela Cezayir Kurtuluş Savaşı'nda proletarya partisi şehirleri temel aldığı için önderliği ele geçirememiştir. Temel mücadele alanının kırlar olduğu Kurtuluş Savaşında, vurucu gücün (Halk Ordusunun) köylülerden oluşması son derece doğaldır. Ve bu ordunun kurmayı olan örgütte ise, [proletaryanın siyasi kitle partisinde nicelik olarak proleterler değil de, köylülerin ağır basması kaçınılmaz bir durumdur. Bundan dolayı bu tip ülkelerin proleter siyasi kitle partisi, şehirlerin temel alındığı, sovyetik ayaklanmayla devrimin zafere ulaşacağı ülkelerin proletarya partilerindeki gibi, aynı zamanda proletaryanın fiziki öncü müfrezesi değildir. Bu ülkelerdeki proleter siyasi kitle partileri, ideolojik ve politik kuruluşlardır. Bu ülkelerdeki halk savaşını, proleter siyasi kitle partisi, (savaş örgütü) proletaryanın ideolojik ve politik bir kuruluşu olarak yönlendirirse, devrim zafere erişebilir. İşte bizim kastettiğimiz ideolojik öncülük budur.
      İdeolojik öncülük, proletarya partisinde fakir köylülerin sayıca ağır basması ve bu partinin proletaryanın öncü müfrezesi olarak, halk savaşını yönlendirmesidir.
      Emperyalizmi yenerek, devrim yapmış olan dünyadaki bütün sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin pratiği, proletaryanın devrimde öncülüğünün ideolojik öncülük olduğunu ortaya koymaktadır.
      Bütün halk savaşına yan çizen, kendi öz gücünün dışında, başka güçlere bel bağlayan oportünist fraksiyonlar, daima devrim işini yokuşa sürmek ve "sol" bir görünüm altında sağ kuyrukçu politikalarını gizlemek için sovyetik devrimdeki sınıflar kombinezonuna uygun olarak, proletaryanın fiili önderliğini savunurlar. Bunlar genellikle militanların nazarında prestijlerinin düşeceğini düşünerek halk savaşına açıkça karşı çıkmazlar.
      Devrimde halk savaşının zorunlu bir durak olmasından doğan sınıf mevzilenmesine sözüm ona proletarya adına karşı çıkarak "proletaryasız devrimci mücadele öngörülüyor, bu narodnik popülizmidir", vs. gibi "sol" eleştirilerle zevahiri kurtarmaya çalışıyorlar.
      Fiili öncülük esas alındığı zaman, emperyalizmin işgalinin varlığından ve karşı-devrim cephesinin şehirlerdeki sıkı denetiminden dolayı, devrim yapmak için proletaryanın objektif ve subjektif şartları bir türlü olgunlaşamaz. Emperyalizmin işgali altında olan bir ülkede, kurtuluş savaşı (halk savaşı) verilmeden devrim olamayacağından kurtuluş savaşına yan çizenler devrime de yan çizerler.
      Böylece bu kurnaz menşevik "solculuğu" ile devrim, emperyalizmin bir sistem olarak toptan çöküşüne kadar, mahşere kadar ertelenmiş olur. O zamana kadar (belirsiz bir zamana kadar) bu revizyonist fraksiyonlar, reformist burjuvazinin koltuğu altında, keskin "solcu" ninnilerle emekçi kitleleri uyutmaya çalışırlar.
      Görüldüğü gibi Mihrici Aydınlık'ın bu menşevik solculuğu zorunlu olarak revizyonizm ve sınıflararası işbirliğini oluşturmaktadır.
      Bu durum sadece Mihrici Aydınlık'a özgü değildir. İşçi sınıfının ideolojik öncülüğü mü, yoksa, ideolojik, politik, örgütsel öncülüğü mü diye saçma sapan sahte bir ikilemle, ideolojik öncülüğe karşı çıkan Mao'cu kalpazanlar da, fiili öncülüğü savunan TİP de, Kıvılcımlı'cı Sosyalist Gazete de aynı menşevik solculuğun değişik şekillerini) savunmaktadırlar.
      Görüldüğü gibi, revizyonist Mihrici Aydınlık, görünüşte PDA kalpazanlarına yöneltilmiş, aslında ise bütün revizyonistleri hedef alan (Aydınlık'ın 20. sayısında çıkan) "Yeni Oportünizmin Niteliği Üzerine" adlı yazıyı, yedi aylık bir yutkunmadan sonra, reddederek özeleştiri yapıyor. Ve PDA kalpazanlarının cevap veremedikleri ve dergilerinin kıyılarına, köşelerine yerleştirdikleri o sözde özeleştiriyle, görünüşte kabul ettikleri ithamlara [3*] revizyonizm adına kendisi cevap vermeye çalışıyor.
      Eksik olmasın ASD bu son teşebbüsü ile bizim işimizi iyice kolaylaştırdı. Böylece Aydınlık Sosyalist Dergi'nin yazı ailesi, dergilerindeki revizyonizme karşı olan yazıların dergilerinin politikasına aykırı olduğunu söyleyip özeleştiri yaparak, revizyonizmini kendi kendine açıkça ilan ediyor.
      Biz de, ASD yazı ailesini, revizyonizm yolundaki bu açık ve cesur tavırlarından dolayı kutlarız. Yolunuz açık olsun beyler! Neyse ki ellerimizi sizden kurtardık, hamdolsun!
      Aynılar aynı yerde, ayrılar ayrı yerde kümelenirler! İşte siyamlı ikiz kardeşler ASD ve PDA aynı bataklıkta kulaç atıyor!
     
KÖYLÜLERİN DEVRİMDE TEMEL GÜCÜ TEŞKİL ETMESİ, DEVRİMCİ SAVAŞTA
KIRLARIN TEMEL ALAN OLMASINDAN DOLAYIDIR

     
      Demokratik devrimde sınıfların mevzilenmesine ilişkin bir başka oportünist tahrifat, PDA pasifizminin yaptığıdır. Bu sahtekar "Mao" culara göre, köylülerin devrimde temel güç olmasının nedeni, devrimde halk savaşının zorunlu bir durak olmasından dolayı değil de, geniş köylü yığınlarının feodal ve yarı-feodal ilişkiler içinde olmasından dolayıdır! "Bir devrimin temel gücünü, o ülkenin toplumsal yapısı tayin eder.... yurdumuzda devrimin temel gücü köylülüktür. Bu aynı zamanda devrimimizin demokratik devrim olması demektir. (...) Geniş köylü yığınlarının esas itibariyle yarı-feodal ilişkiler içinde olması, köylülüğün devrimimizde temel gücü meydana getirmesi demektir." (PDA, sayı 26, s. 3, 108, ayrıca bkz. sayı 29, s. 3).
      Görüldüğü gibi, PDA kalpazanları, bizim gibi emperyalizmin işgalinde olan ülkelerin demokratik halk devriminde köylülerin temel güç olmasını, devrimin sınıfsal karakterine bağlıyorlar.
      Bu "mantıki" ve "kitaba uygun" bir görüştür. Ama tıpkı, Menşeviklerin burjuva devrimini değerlendirmelerindeki gibi "mantıki" ve "kitaba uygun" bir görüştür. PDA kalpazanlarının mantığı, devrimin sınıfsal niteliği ile sınıfların fiili yolu arasında ayniyet arayan menşevik mantığıdır. Bu kalpazan mantığa göre, geniş köylü yığınlarının feodal ilişkiler içinde olduğu Çarlık Rusya'sındaki demokratik halk devriminde temel gücü proletarya değil de, köylülerin teşkil etmesi gerekmektedir. Ve meseleyi "proletarya temel güçtür, köylülük yedek güçtür" şeklinde formüle eden Lenin ve Stalin hata etmişlerdir (!). Lenin ve Stalin'in bu formülasyonu yanlıştır(!).
      İşte PDA kalpazanlarının "temel güç" tahlilinin mantıkiliği budur. Başta, işçi sınıfı hem temel güçtür, hem de öncü güçtür diyen bu kalpazanlar, eleştirilerimiz üzerine, dergi sayfalarında bu hatalarını düzelttiler. Fakat bu formüle edişin revizyonist çizgisini pratikte sürdürdüler, hala da sürdürmektedirler. Meselenin özünü anlamadıkları için (devrim için savaşmaya niyetleri olmadığından) bir hatayı düzelteyim derken bir başka yerden gedik veriyorlar.
      Köylülerin demokratik halk devriminde temel güç olmasının nedeni bu şekilde ortaya konamaz. Köylülerin temel güç olarak formüle edilmesi sadece devrimin anti-feodal niteliğinden dolayı değildir. Meseleyi bu şekilde ortaya koymak, dünyayı menşevizmin düz mantığı ile yorumlamak demektir.
      Bugün, Türkiye gibi emperyalizmin işgali altındaki bütün yarı-sömürge ülkelerde, emekçi halkın sefaleti, hayat şartlarının zorluğu ve sömürülmesi korkunç bir seviyededir. Halkın hiçbir kesimi halinden memnun değildir ve her an patlamaya hazır bir volkan gibidir. Devrim için objektif şartlar hazırdır. Fakat ülke işgal altında olduğu için, devrim için emperyalizme karşı halk savaşı vermek zorunludur. Bu zalim yönetimin yumuşak karnı kırlardır. Bu gerici ve hain yönetim zincirinin zayıf halkası kırlardır. Zafere, temel ve yardımcı alanlarda, kırlarda ve şehirlerde verilecek olan uzun ve çeşitli ara evrelerden geçen bir halk savaşı ile ulaşılabilir. Halk savaşı bir avuç öncünün savaşı değil emekçi halkın savaşıdır. Halk savaşında temel mücadele alanı kırlar olduğu için, köylüler de savaşın temel gücüdür.
      Marx, Engels, Lenin ve Stalin demokratik halk devrimine, tarım devrimi de demektedirler. Çünkü bu devrim, geniş köylü yığınlarını feodal boyunduruktan kurtaracak ve derebeylik yönetimine son verecektir. Marksist ustalardan sadece Mao bu devrime (tarım devrimi kavramından ayrı olarak) köylü devrimi demektedir. Mao'nun bu devrimi bu şekilde adlandırmasının nedeni, devrimin sadece tarım devrimi olmasından dolayı değildir; ana nedeni, temel mücadele alanının kırlar olmasından dolayı devrimin temel kitle gücünü köylülerin teşkil etmesidir.
      Özetlersek, bu devrimde köylülerin temel gücü teşkil etmesinin ana nedeni, devrimin tarım devrimi olması değil de, kırların temel savaş alanı olmasıdır. Bir başka deyişle, emperyalizmin işgali altındaki ülkelerin demokratik devrimlerinde halk savaşının zorunlu bir durak olmasından dolayı köylüler temel güçtür!
     
ASKERİ YAN, İDEOLOJİK VE POLİTİK YANDAN
AYRI OLARAK ELE ALINAMAZ

     
      Savaş, politikanın silahla sürdürülmesidir. Her değişik askeri strateji ve taktik, değişik ideoloji ve politikanın bir ifadesidir. Mesela, emperyalizmin işgali altındaki ülkelerde devrimin zaferi için kırlardan şehirlere doğru bir askeri stratejiyi öneren görüşün ideolojik ve politik çizgisi ayrıdır, şehirlerden kırlara doğru bir stratejiyi öneren görüşün ideolojik ve politik çizgisi ayrıdır. Birincinin ideolojik ve politik çizgisi proleter devrimci bir çizgidir. İkincisinin ki ise oportünist bir çizgidir.
      Askeri yan hiçbir zaman ideolojik ve politik yandan ayrılamaz. Bütün oportünistler bu ayrılmaz iki yanı daima birbirinden ayırırlar. Bunun en somut örneği ülkemizdeki çeşitli oportünist fraksiyonların tahlilleridir.
      PDA kalpazanlarına göre, "karşı-devrim cephesinin en zayıf olduğu alan kırlardır. Temel savaş alanı kırlar olduğu için, temel güç köylülerdir", demek, devrimde sınıfların mevzilenmesi tahlili, askeri bir zorunluluk gibi bir taktik meseleye bağlandığı için yanlıştır (Bkz. PDA, sayı: 29, s: 3).
      Aynı temel görüşü, başka ifadelerle Mihrici Aydınlık da savunmaktadır. Mihrici Aydınlık'a göre, kırların veya şehirlerin temel alınması tamamen bir askeri meseledir. Askeri bir mesele olduğu için, bunun devrimde sosyal sınıfların mevzilenmesi gibi ideolojik ve politik bir konuda rolü yoktur (Bkz. ASD, sayı: 27, s: 209).
      Ve bu koroya "Yeter Be" yazısı ile Kıvılcımlı Sosyalist Gazete de katılmaktadır (Bkz. Sosyalist Gazete, sayı 9-16).
      Görüldüğü gibi, ilk bakışta birbirinden tamamen ayrı olan, birbirinin can düşmanı gibi gözüken, bu üç fraksiyon, bu temel meselede birleşmektedir. Bu mesele de, şu ya da bu sıradan bir mesele değil, devrim teorisinin temel meselesidir.
      Bu üç fraksiyona göre, meselenin askeri yanı ile ideolojik ve politik yanı ayrıdır. Leninist devrim teorisi ve bu teoride sınıfların konumu, ideolojik ve politik bir meseledir; bunu askeri bir meseleye bağlamak yanlıştır. İdeolojik ve politik mesele ile askeri mesele ayrıdır.
      İşte Türkiye'deki oportünizmin üç ayrı çehresi [4*] (tabii TİP'li hainler herkesçe malumdur). Bu görüşler, özde gerilla savaşına karşı olan, programlarında ise "bütün mücadele metodlarına yerine göre başvurulur, hatta kırlar temeldir, ama önce şehirlerde proletaryayı örgütleyelim..." diye yazan Latin Amerikanın herhangi bir ülkesinde, üç dört tane birden "parti" örgütlenmesi içinde olan, revizyonist ve oportünist fraksiyonların görüşlerinin aynısıdır.
      Bu görüşler sakat ve anti-marksist görüşlerdir. Meseleyi bu şekilde koymak, halk savaşından hiçbir şey anlamamaktır. Halk savaşı politikleşmiş bir askeri savaştır. Yani sosyalistlerin halk savaşındaki temel mücadele metotları askeri savaş metodudur. Bu savaş klasik savaş metoduyla değil, politikleşmiş askeri savaş metoduyla yürütülür. Bu savaşta, bütün demokratik ve ekonomik amaçlı hareketler, kitle gösterileri, vs. bu politikleşmiş askeri mücadeleye tabidir. Çalışma tarzında, devrimcileri revizyonist ve oportünistlerden ayıran temel kriter budur.
      Emperyalizmin işgalinin varlığı bizzat karşı tarafın zora başvurması demektir. Karşı taraf zora başvurduğu için, devrimci temel politika, askeri mücadeleyi esas alır. [5*] Sınıfların eyleme sokuluşu ve mücadele alanlarının seçilişi bu politikanın ışığı altında olur.
      Emperyalizmin işgali altındaki ülkelerdeki bütün revizyonist ve oportünist fraksiyonlara göre silahlı savaş teknik bir meseledir; taktik bir meseledir. Esas olan yığınların bilinçlendirilmesi ve silahlı savaş için sosyal ve psikolojik şartların hazırlanması ve yaratılmasıdır. Oysa silahlı mücadelenin objektif şartları, emperyalizmin işgalinden dolayı her dönemde vardır.
      Silahlı mücadele için objektif şartların var olduğu durumlarda, yığınları bilinçlendirme ve örgütlendirme ile silahlı savaşı bu şekilde ayırmak her çeşit oportünizmin ve pasifizmin evrensel karakteridir. Mesela, 1905 ayaklanması arifesinde Rusya'daki Legal Marksizm'in sözcüsü olan Struve diyor ki: "Silahlı ayaklanma sonuçta bir teknik meseleden başka bir şey değildir. Yığınların bilinçlendirilmesi ve psikolojik şartların hazırlanması en önemli ve acil olanıdır." (Lenin, İki Taktik, s. 81).
      İşte ülkemizdeki bu üç oportünist fraksiyonun temel görüşü bu formüle edişin şu veya bu şeklinden başka birşey değildir. Bir başka deyişle Struve mantığının, şu veya bu biçimde derinleştirilmesidir. "Emperyalizme en öldürücü darbeler, dünyanın kırlık bölgelerinde vurulmaktadır. Emperyalist zincirin en zayıf halkaları dünyanın kırlarıdır. Bu yüzden dünyanın baş çelişkisi köylü halkları ile emperyalizm arasındadır" şeklindeki çağdaş baş çelişkinin leninist tespiti yanlıştır. Çünkü bu tespit askeri zorunluluk gibi bir taktik meseleye dayandırılmaktadır.
      İşte bu üç fraksiyonun meseleye yukarıdan bakan, çok bilmiş tahlillerinin vardığı sonuç budur!
      Genellikle bizim gibi ülkelerde pasifist gruplar "biz halk savaşına karşıyız" diye ortaya çıkmazlar (TİP'li hainler hariç).
      Görünüşte herkes halk savaşını savunur. Maksat birdir, ama rivayetler muhteliftir. Bu rivayetlerin biraz üzerinde durulunca görülür ki maksat da bir değildir. Pasifizmin esas niyeti teslimiyetçiliktir; savaşmamaktır. Onların savunduğu, marksist terminoloji ile allanıp pullanmış, yaldızlanmış bir teslimiyetçilikten başka birşey değildir. Bunu kimisi "proletarya temel güçtür", kimisi "Proletarya ve yoksul köylüler temel güçtür", bazısı da "köylüler temel güçtür" diyerek yapar.
      Bu yüzden "Castrist", "Guevarist" veya 'Marksist" ayrımları temelde hiçbir şeyi ifade etmeyen suni ayrımlardır. Bunun en iyi ve en somut örneğini ülkemizde görmekteyiz. Halk savaşını ağzından hiç düşürmeyen ve revizyonizme karşı korkunç (!) bir kampanya açmış olan "Mao"cu kalpazanlarımız, revizyonizmle itham ettikleri öteki gruplarla temelde aynı tahlili yapmaktadırlar.
      Pratikte hedef şaşırtmaktan başka bir iş yapmayan bu kalpazanların anlayışına göre halk savaşı, köylülerin savaşıdır. Savaşacak olan fukara köylülerdir. Onların görevi ise, savaşmak değil, köylüler arasında Mao Tse Tung düşüncesini yaymaktır. ["Gerilla savaşında küçük burjuva aydın kadroların görevi nedir? Onların görevi kırlık alanlara giderek, köylü kitleleri arasında Mao Zedung düşüncesini yaymaktır." (PDA, sayı 25, s. 40)]
      Bunların "silahlanın, ayaklanın..." gibi çığırtkanlıklarının nedeni, bu ifadeden sonra iyice anlaşılıyor. Nasıl olsa, silahlanacak ve savaşacak olan kendileri değildir, savaşacak olan fukara köylülerdir! Çünkü halk savaşı fukara köylünün savaşıdır, küçük-burjuva aydınının değil! Bu küçük-burjuva aydınlarının görevi köylülere sosyalizmi ulaştırmaktır. Ve bir küçük-burjuva aydın kadrosu olarak PDA kadrosu da Anadolu'ya yolladıkları PDA dergisi ve İşçi-Köylü gazetesiyle bu görevlerini (sosyalizmi yayma görevlerini) layıkıyla yapıyorlar (!). Ve silahlı savaş dönemi başladığı zaman artık bunların görevi de bitecektir. Artık köylüler, kendi savaşlarını kendileri sürdüreceklerdir. Bunu düşünen bu Campus "Mao"istleri, bu yüzden üç dilden dergi çıkarmaya başlıyorlar. Çünkü burada savaş başlayınca, Türkiye'de görevleri kalmayacağına göre yurt dışında eylem sürdürmenin şimdiden hazırlığını yapmak gerek!
      İşte PDA oportünizminin niteliği budur.
      Küçük-burjuva kökenli olmak ayrıdır, küçük-burjuva aydını olmak ayrıdır. Mesela, Che Guevara, Fidel Castro küçük-burjuva kökenlidirler, ama küçük-burjuva aydını değillerdir. Onlar, sapına kadar proleter devrimcisidirler!
      Profesyonel devrimci, ister köy küçük-burjuvazisinden gelsin, isterse de şehir küçük-burjuvazisinden, o proletaryanın devrimcisidir. Eğer o, gerçekten profesyonel devrimci olmuşsa, geldiği sınıfla bütün bağlarını koparmıştır. O, artık ne köylüdür, ne aydındır; o, bir proleter devrimcisidir. Görevi sadece bilinç götürmek değil, bizzat fiili olarak savaşmaktır. O, ölene kadar savaşacaktır ve savaşa savaşa proletaryanın partisinde proleterleşecektir.
      Bütün ideolojik ayrılıkların temeli PDA oportünistlerinin dediği gibi, devrim isteyip istememeye değil, (çünkü sosyalist geçinen herkesin subjektif niyeti genellikle devrimin olması doğrultusundadır) devrim yapmak için yola çıkmaya, savaşmaya cesaret edip edememeye dayanır. İşte bu yüzden, "devrim için savaşmayana sosyalist denemez."

KURTULUŞ
Sayı: 1, 15 Mart 1971




Dipnotlar

(1*) Bu eleştirilerde ele alacaklarımız sadece "teorik" ithamlar olacaktır. Yalana, riyaya, tahrife dayananlar ise eleştiri konusu bile olamaz. Mesela Mihrici Aydınlık'a göre, biz, "Proletarya partisi şehirde değil kırda kurulur" diyormuşuz. Ve buna kaynak olarak da Mahir Çayan arkadaşımızın Aydınlık'ın 20. sayısında yazmış olduğu "Yeni Oportünizmin Niteliği Üzerine" başlıklı yazı gösterilmektedir. Böyle bir şey o yazıda yoktur. Bu, iğrenç bir tahrifattan başka bir şey değildir Fakat bu derginin bu akıl almaz tahrifi, bizi fazla şaşırtmadı. Bizi asıl şaşırtan, eleştiri konusu olan yazıyla, yedi-sekiz ay önce tamamen hemfikir olan bazı arkadaşların bugün sözde o yazıyı eleştiren Mihri Belli'nin, riyaya, yalana dayanan yazısını kabullenerek Aydınlık imzasıyla yayınlamalarıdır. Bu da devrim hareketine gerçekten yararlı olabilecek nitelikte olan bu arkadaşların artık iyice oportünizmin batağına girdiklerini göstermektedir. Bu durumdan, bu arkadaşlarımız adına biz sadece üzüntü duyuyoruz. Çünkü Aydınlık imzasıyla o yazıyı yazan kişi, tahrifçilikte ve yalancılıkta kariyer yapmış bir kişidir. Lenin'in Jaures'in yazılarını tahrif eden, kendine göre düzelten bir kişinin bizim yazımızı da kendince düzeltmesi (!) son derece doğaldır.
      Buna oportünizmin daha bir çok şarlatanlığını ilave etmek mümkündür. Oportünizm kocaman bir yalan, riya ve tahrif makinasıdır. Bu makinanın mamullerinin hepsini ciddiye alarak uğraşmaya, ne zaman vardır, ne de gerek!
(2*) Bilindiği gibi, biz ilk dönemde, kısa bir süre için, taktik bir mesele olarak şehirleri temel aldık. Bunu PDA kalpazanları revizyonizm diye nitelediler: "Devrimci mücadele saksı çiçeği değildir ki, onu ilk önce şehirlerde büyütüp daha sonra kırlara götüresin" (PDA, sayı 29, s. 3).Neden kısa bir süre için ilk planda şehirlerdeki savaşı temel aldığımızı burada uzun uzun anlatacak değiliz. Birkaç aya kadar, 2. ve 3. kısımları çıkacak olan KESİNTİSİZ DEVRİM broşüründe bu mesele etraflı bir şekilde konmuş olacaktır.
      Birkaç ay sonra anlaşılacaktır devrimci savaş, kavanozda yetişmiş Campus "mao"cu kalpazanlarının sandığı gibi saksıda mı geliştirilecektir, yoksa devrimci pratikte yakılan kıvılcımla emekçi halkın bilincinde, ruhunda, kalbinde mi geliştirilecektir.
(3*) PDA kalpazanları bu yazıdan sonra, baştan karşı çıktıklarını "özeleştiri" yaparak kabullendiler. Ama bunlar, aynı pasifist çizgiyi sürdürmekten vazgeçmediler. Şu anda ilk bakışta doğru şeyler söylediği zannedilen bu fraksiyon temelde halk savaşı teorisini tahrif ederek, revizyonizmin pasifist çizgisini keskin 'Mao'cu pozlarla sürdürmektedir. Bu yüzden bu grup, pasifizmin en namussuz, en igrenç ve en sahtekar bir fraksiyonudur.
(4*) Bunlar arasında Hikmet Kıvılcımlı'nın özel bir yeri vardır. Kıvılcımlı 20 yıla yakın hapislerde yatmış, siyasi irticaya karşı her dönemde doğru veya yanlış mücadele vermiş bir kişidir. Fakat önerdiği çizgi sağ bir çizgidir, Leninist bir çizgi değildir. Buna rağmen Türkiye Sol'unda Doktor Kıvılcımlı'nın bir yeri vardır. Geçmişine saygılıyız. Nasıl anti-leninist Rosa Luxemburg'un devrim tarihinde bir yeri varsa.
(5*) Ancak, bu, Debray'ın "politik liderlik askeri liderliğe tabidir" görüşü değildir. Bize göre tam tersine politik liderlik esastır. Politik liderlik ise marksist-leninist partidir. Halk savaşını şu ya da bu örgüt değil, bu parti yönetirse devrim zafere ulaşabilir.


Sayfa başına gidiş