TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
(THKP-C/HDÖ)





25   N O'L U   B İ L D İ R İ

(Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi Halkın Devrimci Öncüleri Genel Komitesi'nin 20. Yıl Açıklaması)




        Yoldaşlar,

        Bundan yirmi yıl önce, 15-16 Haziran 1976 günü, örgütümüzün Merkez Yönetimi, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi'nin Türkiye devrimindeki yerini ve tarihsel konumunu değerlendirerek ve de dönemin özelliklerini göz önünde bulundurarak, örgütümüzün adının belirli bir süre için Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi/Halkın Devrimci Öncüleri olarak ifade edilmesini kararlaştırmıştır.
        Bu karar alınırken gözönünde bulundurulan en önemli olgular, THKP-C' nin ülkemizin devrim tarihindeki özel yeri ve onyıllardır süren revizyonist ve pasifist çizgilerin egemenliğine son verme özelliği olmuştur. Ancak yine bu kararın alındığı dönemde, çeşitli oportünistler THKP-C adını, kendi oportünist emelleri için kullandıkları bir dönemdi. Özellikle öğrenci gençlik içinde faaliyet gösteren "Devrimci Gençlik" (DY) oportünistleri, bir yandan THKP-C'nin 1971-72 yıllarında sürdürdüğü Öncü Savaşının yaratmış olduğu sempatiyi kendi oportünist amaçları için kullanmaya çaba gösterirken, özellikle "Cepheciler" isminin içerdiği geniş anlamı kullanmaktan çekinmiyorlardı. Bu ortamda, örgütümüzün her faaliyeti ve silahlı devrimci eylemleri, bu oportünist kesimler tarafından istismar edilmek durumundaydı.
        Gerek oportünistlerin bu çıkarcı tutumları, gerekse THKP-C'nin kurucu ve önder kadrolarının tarihsel konumu gözönüne alınarak, Halkın Devrimci Öncüleri adının, THKP-C adıyla birlikte kullanılmasına karar verilmiştir. Ve bugün, bu kararın 20. yılına giriyoruz.
        Geçen yirmi yıl boyunca, ülkemizin hemen her yerinde sürdürülen örgütsel faaliyetler içersinde, pekçok yoldaşımızı yitirdik. Onların, bu mücadele sürecinde örgütümüzün gerek ideolojik-politik niteliğinin, gerekse pratik faaliyetlerinin geliştirilmesinde aldıkları görevleri tek tek sıralamak durumunda değiliz. Onlar Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi savaşçıları olarak, her zaman devrime ve örgüte bağlılığın, Marksist-Leninist olmanın birer simgeleri olmuşlardır. İşte örgütümüzün Genel Komite üyelerinden, yerel kadrolarına kadar, tüm olanakları ve üyeleri ile sürdürdüğü Öncü Savaşı, onların mücadeleleriyle bugüne getirilmiştir.
        Bu tarihsel süreçte, örgütümüzün Genel Komite üyeleri, İlker Akman, Hasan Basri Temizalp, Yüksel Eriş, Ömür Karamollaoğlu, Cemalettin Düvenci, Nihat Kurban ve Mehmet Yıldırım, silahlı devrimci bir örgütün yöneticilerinin niteliklerinin ne olması gerektiğini açık biçimde kendi pratikleriyle ortaya koymuşlardır.
        Yine aynı tarihsel süreçte, örgütümüzün tüm profesyonel kadroları, her türlü zorluklara rağmen tüm görevlerini büyük bir özveriyle yerine getirmişlerdir. Örgütümüzün tüm kadroları, aynı süreçte, bir yandan oportünizmin her türlü saldırı ve tahrifatlarına karşı THKP-C'nin ideolojik-politik çizgisini savunmuşlar, diğer yandan Öncü Savaşının gerektirdiği tüm politik-askeri eylemlerin içinde yer almışlardır. Ve her koşulda, olanakları ve kendi iradelerini en son sınırına kadar zorlamışlar, Öncü Savaşının sürdürülmesi için seferber etmişlerdir. Onların özverileri sıralamakla bitmeyecek kadar çoktur.
        Bu yirmi yıllık savaş sürecinde, zaman olmuş, oligarşiye ve emperyalizme karşı önemli zaferler kazanılmıştır. Gün olmuş, ateş ve ihanet yaşanmıştır. Ama her durumda, örgütümüzün tek bir amacı olmuştur: Öncü Savaşını sürdürmek ve geliştirmek.
        Tüm bu süreçte Che'nin şu sözleri bizlere ışık tutmuştur:
            "Şu anımsanmalıdır ki, bu anlarda gerilla savaşçısı çizilmiş hedefin büyüklüğü ve onun gerçekleşmesi için yapılması gerekecek fedakârlıkların çokluğu ölçüsünde yiğitlik kazanacaktır.
            Bu fedakarlıklar günlük çatışmalar, düşmanla adam adama çarpışmalar olmayacaktır. Bunlar çok daha ince ve gerillalar için ruhen ve bedenen çok zor dayanılacak biçimler olacaktır.
            Belki düşman orduları tarafından çok kötü bozgunlara uğratılacaklardır. Kimi zaman gruplara bölünecekler, tutuklanırlarsa işkence göreceklerdir. Etkinlik için seçilmiş bölgelerde kuduz hayvanlar gibi izlenecekler, düşmanın peşinde olması huzursuzluğu onları sürekli kovalayacak, herkese ve her şeye şüpheyle bakacaklardır.
            Ölümün bin kez mevcut bir kavram ve zaferin yalnızca bir devrimcinin hayal edebileceği bir rüya olduğu anlarda ölümden ya da zaferden başka bir alternatif olmamacasına.
            İşte gerilla savaşının kahramanlığı budur."
        Devrim yolu, engebelidir, dolambaçlıdır, sarptır. On yılların mücadelesidir.
        Bu mücadelenin zorlukları çoktur, ama devrim hedefinin büyüklüğü karşısında hiçbir anlamı yoktur.
        Bu devrim mücadelesidir. Verilen çabaların azlığı ya da çokluğu, zorlukların küçüğü büyüğü, fedakarlıkların önemlisi önemsizi yoktur. Her koşulda hedef bir ve tekdir: Devrim.
        Bizler, demokratik ve bağımsız bir ülke yaratmanın kolay olmadığını çok iyi biliyoruz. Emperyalizmin bugün dünya çapındaki egemenliği, günümüz koşullarında devrim mücadelesini daha da önemli kılmış ve o kadar da onurlu hale getirmiştir. Ateşi ve ihaneti görmenin yanında, emperyalizmle yapılan uzlaşmalara tanık olduk. İnsanların tüm insani değerlerden nasıl uzaklaştırıldığını yaşadık. Kitlesel katliamlar, ölümler gördük. Onlara boyun eğmedik, devrimci mücadeleyi herşeyin üstünde tuttuk.
        Marksizm-Leninizme yoğun saldırıların yapıldığı bir tarihsel süreçte yaşadık. Marksizm-Leninizmi bayalaştırma, değerden düşürmeye yönelik her eylemin karşısına çıktık. Marksizm-Leninizm bayrağını sürekli yükseklerde tutmak için tüm Parti kadrolarının gösterdiği büyük çabalarını yaşadık. Bağımsız ve demokratik bir ülke için Cephe kadrolarının eşsiz özverilerine tanık olduk. Ve bütün bunlar bizlerin savaşma kararlığını daha da artırdı.
        Bugün devrim hedefi çok daha açık ve berrak bir biçimde karşımızda duruyor. Bu hedefe ulaşabilmek için, örgütümüzün yöneticilerinden sempatizanlarına kadar, tüm ilişkilerinin, dönemin tarihsel özelliklerini hiçbir zaman unutmayarak savaşı sürdürme kararlılıkları belki de zaferin tek güvencesi durumundadır.
        Bu yirminci yılda, 1987 yılında yaptığımız şu belirlemeyi bir kez daha yinelemek istiyoruz:
            "Marksist-Leninist ideolojiye ve onun örgüt bilincine sahip kadroların yıllar boyu, bir yandan oligarşiye karşı mücadelelerini, öte yandan Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ne yönelik tüm saldırılara ve sapmalara karşı yürüttükleri kararlı mücadeleleri, büyük özverilerle ve kayıplarla mümkün olmuştur. Bu 15 yılda, içlerinde örgütün kurucuları ve ilk Genel Komite üyelerinin de bulunduğu 7 Genel Komite üyesinin ve onlarca kadronun, oligarşiye karşı savaşta yitirilmeleri, mücadelenin boyutlarını ve niteliğini tanıtlamaya yeterlidir.
            Bu zorlu 15 yıllık savaş döneminde, şu ya da bu nedenle ya da yanılsamalarla hatalar yapmış, yer yer örgütün stratejik rotasına aykırı davranışta bulunmuş ve kimi zaman güçsüzlüğe düşerek mücadeleyi terk etmiş insanların devrimci çizgide ve devrimci olarak var oldukları sürece yaptıklarını da yadsımak olanaksızdır. Çoğu zaman, uzun dönemde devrimci mücadeleye yapacakları katkıları, kısa dönemde ve birden istendiğinden, bir süre sonra bu insanlar güçsüzlüğe düşmüşler ve mücadeleyi terk etmişlerdir. Bunlardan, doğru bir mevzilendirme ve görevlendirmeyle uzun dönemli olarak yararlanamadıysak, bunun nedeni tarihsel sürecin getirdiği görevlerin çokluğu ve deneyim azlığıdır. Bu insanları savaş içinde, savaşarak ölen yoldaşlarımıza bakarak kınamak, suçlamak ve hatta yargılamak pekala mümkündür. Ve yine bu insanları, ihanetle, korkaklıkla suçlamak da mümkündür. Ama hepsi de bir yanılgı olacaktır. Her gerçek devrimci mücadelede bu tür elemeler, ayıklamalar olmuştur, olacaktır da. Onlara insanlığın karşı karşıya olduğu ulusal ve uluslararası tehlikeler karşısında, emperyalist-kapitalizme ve oligarşiye karşı mücadelede, bireyin tarihsel sorumluluğunu hatırlatmakla yetineceğiz. İnsanlığın gerçek kurtuluşuna yönelik mücadelede, bireysel sorumluluklarını kavrayana dek, onları sabırla ikna etmek bizim görevimizdir.
            Ama en gerekli olduğu anda devrimci görevlerini yerine getirmeyerek mücadeleyi terkedenler, kişisel geleceklerinin kaygısıyla örgütsel çalışmayı engelleyenler, örgütü gizli tertiplerle revizyonizme teslim etmek isteyenler ve yoldaşlarının yaşamını kendi yaşamları için yok edenler için aynı sözleri söyleyemiyoruz. Bu tür yaratıklara gerekli sözler, emperyalizme ve oligarşiye karşı yürütülen mücadelede patlayan her bombayla, sıkılan her kurşunla, yitirilen her yoldaşın anısıyla ve kazanılan zaferlerle yeterince söylenmiştir. Artık onlar tarihin yargısıyla ve kişisel vicdanlarıyla başbaşadırlar.
            Bugün THKP-C/Halkın Devrimci Öncüleri'nin kadroları, bireyciliğin el üstünde tutulduğu, bireyselliğin getirdiği günlük sorunlarla yaşamının 'özgürlük' olarak yüceltildiği, proletaryanın ve tüm insanlığın geleceğine kayıtsız kalmanın 'tabuları yıkma' olarak meşrulaştırıldığı bir dönemde ve zorlu mücadele koşullarında 15 yıllık savaş deneyimi, onuru ve yitirilen yoldaşların anısıyla, savaşı kurtuluşa kadar sürdürmeye kararlıdırlar. Onlar, tarihsel sorumluluğun bilincinde ve insan olmanın onuruna sahip gerçek birer Halkın Devrimci Öncüsü'dürler"
        Halkın Devrimci Öncüleri, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi olarak kurtuluşa kadar savaşı sürdürecektir. Geçen yirmi yıl, bu kararlılığımızın açık bir ifadesidir. Kim ne derse desin, bizler kendi stratejik rotamızdan bir milim bile sapmadan yürümeye kararlıyız.
        Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi'nin tarihi, Halkın Devrimci Öncüleri'nin onurudur. Halkın Devrimci Öncüleri''nin tarihi, Türkiye Halk Kurtuluş Partisi ve Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi'nin tarihidir.
        Zafer bizim olacaktır



YAŞASIN ÖNCÜ SAVAŞITÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
YAŞASIN HALK SAVAŞIHALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
KURTULUŞA KADAR SAVAŞTHKP-C/HDÖ
15 Haziran 1995





Sayfa başına gidiş