TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
(THKP-C/HDÖ)





20   N O'L U   B İ L D İ R İ




        İŞÇİLER!
        KÖYLÜLER!
        İLERİCİ, YURTSEVER VE DEMOKRAT
        TÜM HALKIMIZA!

        Demokratik hak ve özgürlüklerin hiçbirine, hiçbir zaman tahammül edememiş olan oligarşinin askeri darbesinin üzerinden 12 yıl geçti. Bu yıllar içinde üç genel seçim ve iki yerel seçim yapıldı. 20 Ekim seçimlerinin üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Ama ülkemizde değişen hiçbir şey olmadı. Oligarşi, her zamanki tutumuyla halkın sıkıntılarını görmezlikten gelmeye ve bu sıkıntıları gidermek için yapılan her türlü girişimi engellemeye ve haklar için mücadeleleri bile zor ile durdurmaya devam etti. Gün geldi "Nevroz" olayları kullanıldı, gün geldi "terörist saldırılar"dan söz edildi. Ve böylece dikkatleri kendisinden ve halkın çekmekte olduğu sıkıntılardan uzaklaştırmaya çalıştı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da 12 Eylül yaklaşırken, "terör" demagojisini ve askeri darbe "tehdidi"ni kullanarak insanları sindirmeye çabaladı.
        Daha bir yıl önce seçim meydanlarında, 12 Eylül sonrasındaki çeşitli hükümetlerin, özellikle de ANAP hükümetlerinin yaptığı "yolsuzluklardan ve bunların siyasal sorumlusu T. Özal'ın "indirilmesi"nden söz edilirken, bugün "demokratikleşme"nin nasıl engellendiği günlük basında sık sık yer almaktadır.12 Eylül askeri darbesinin oligarşi adına gerçekleştirmiş olduğu katliamlar, işkenceler, haksızlıklar, baskılar ve yolsuzluklar bir yana bırakılmış, tüm dikkatlerin "teröre" ve "Kürt sorununa" yöneltilmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.
        En küçük demokratik hak ve özgürlüğün kullanılmasına olanak tanınmadığı, düzenin bozukluğunu, kötülüğünü ortaya koymanın "teröristlik" olarak ilan edildiği bir ülkede, birilerinin ortalıkta "demokrasi havarisi" gibi dolaşması olanaksızdır.
        50 yılı aşkın süre önce çıkartılmış bir Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının en küçük bir maddesinin bile değiştirilemediği, değiştirilmesinin her türlü yol denenerek engellendiği bir ortamda, insanların devlet karşısında hiç bir güvencelerinin bulunmadığı açıktır. Oligarşinin her yönden denetimine aldığı devlet, sadece bir avuç parababasının istemleri doğrultusunda hareket ederken, aynı zamanda emperyalizmle, özellikle de Amerikan emperyalizmiyle kurdukları işbirlikçi ilişkilerle ayakta durmaktadır.
        İnsanların özgür ve mutlu bir yaşam sürmelerinin en doğal hakları olduğu unutturularak, yapılmış birkaç silahlı eylemin ya da Kürt ulusal hareketinin içinde barındırdığı bazı kavrayış biçimlerinin ortaya çıkardığı bazı sorunlar "en temel insan hakkı yaşama hakkıdır" demagojisi egemen kılınmak için kullanılmaya çalışılmaktadır. Böylece halka "yaşadığınıza dua edin, özgürlüğü ve ekmeği ne yapacaksınız" denilebilmektedir.
        Devletin tüm olanaklarının, başta emperyalistler olmak üzere, tüm parababaları tarafından sonuna kadar kullanıldığı bir ülkede, insanların korku içine itilmeleri ve bu yolla sessiz kalmaya zorlanmaları ilk kez görülen bir olay değildir ve sonuncusu da olmayacaktır. Onlar, halkın mevcut düzeni değiştirmeye, yıkmaya yönelmelerini engellemeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle de, yaptıklarını gizlemek için her yolu denemektedirler.
        Ulusal paranın hiçbir değerinin kalmadığı, hemen hemen her şeyin dövizle, yani dolarla, markla hesaplandığı bir ülkede insanların ne yapacaklarını bilemez hale getirilmeleri de doğaldır. Ulusallığın milliyetçilikten ayrıştırılamadığı, emperyalistlerle işbirliği yapmanın "çağın gereği" olarak kavratıldığı bir dönemde bağımsızlık, özgürlük, demokrasi hiç bir şey ifade etmemeye başlayabilmektedir.
        "Çekiç Güç" adı altında emperyalist orduların ülke toprakları üzerinde istedikleri gibi hareket edebilmeleri, son derece doğal ve alışılmış bir olay gibi halka sunulabilmiştir. Kendi ulusal haklarını elde edebilmenin yolunun emperyalistlerle anlaşmaktan ve onlarla işbirliği yapmaktan geçtiğini düşünen kimi "ulusalcıların" basında sürekli yer aldığı bir ülkede, emperyalist sömürünün tüm haksızlıkların, yoksullukların, baskıların, nedeni olduğunun unutturulması son derece kolay olabilmektedir.
        Şimdi de sivil halkın zarar görmesine ya da yaşamını yitirmesine yol açan bazı silahlı eylemleri kullanarak "önce terör, sonra demokrasi" diyebilmektedirler.
        Bizler, daha 1971 yılında THKC'nin 1 nolu bildirisinde devrimci silahlı mücadelenin kurallarını ortaya koyarken şöyle diyorduk:

            "THKC, kendi saldırı noktaları dışında kalan hedeflere yönelen ve halkın saflarına da zarar veren hiçbir maceraperestin ve gangasterin sorumluluğunu üzerine almaz ... Bu gibi olayları şiddetle kınar".

        Bizler, başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalist hedeflere, oligarşiye ve onun temsilcilerine, zalimlere, işkencecilere ve halk düşmanlarına yönelik her harekete ise saygı duyar ve destekleriz. Hiçbir biçimde devrimci silahlı mücadelenin ifadesi olamayacağı belirtilmiş olan eylemlerin, demagojik biçimde kullanılabilinmesi, oligarşinin gerçek amaçlarını gizleme çabasından başka birşey değildir.
        Dün olduğu gibi, bugünde ülkemizde temel sorun bağımsızlık, demokrasi ve yaşam koşullarının iyileştirilmesidir.
        Bağımsızlığı hiçe sayanların, demokrasiyi bir pazarlık konusu yapanların, halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesini kendilerinin zenginliklerinin azalması olarak görenlerin bu ülke için, halk için yapabilecekleri hiçbir şeyleri yoktur. Yaptıkları ise, ellerinde tuttukları devleti kendilerini daha da zengin etmek için kullanmak ve halkın sırtından kazandıklarını halka geri verilmesini isteyenleri devlet zoruyla yok etmektir.
        İşte yolsuzluk dosyaları!
        Bugün hemen hiç kimse büyük iddialarla ortaya çıkanlara bu yolsuzlukların ne olduğunu sormamaktadır.
        Kendilerinin yaptığı ve halka zorla kabul ettirdikleri kendi anayasa hükümlerini bile bir yana bırakarak, kendi yakınları aracılığıyla kurdurdukları özel televizyonlar hergün insanların karşısında durmaktadır. "Tek bir dikili ağacı bile olmayan" Özal hanedanının nereden buldukları belirsiz paralarla çevirdikleri işler ortadadır. Bunlar yetmezmiş gibi, yeni "baba"larıyla anlaşarak yeni televizyonlar kurabilmektedirler.
        Devlet kuruluşu olan Emlak Bankası'nın nasıl talan edildiği, bu yolla kimlerin zengin ve daha zengin edildiği aylarca gazetelerde yazılmışken, bunların sorumluları "Cumhurbaşkanı Danışmanı" yapılabilinmiştir. Döviz karaborsacılığı yoluyla zenginleşmenin bir aracı gibi kullanılan İmar Bankası'nın yasadışı işleri bir yana bırakılmış ve STAR-1 televizyonu aracılığıyla yaptığı şantajlara ses çıkarılmamıştır. Bunlar yetmezmiş gibi, İmar Bankası ne olduğu belirsiz rivayetlerle, binlerce kişinin vadeli mevduatlarını çekmelerini sağlayarak milyarlarca dolarlık faiz kazancı sağlayabilmesine de göz yumulmuştur.
        Özallarla birlikte halkla alay eden, insanlara şantaj yapan STAR-1 televizyonunun birden bire anti-Özalcı kesilmesinin arkasında yatan pazarlıklar halktan gizlenmektedir.
        "Ben KİT'ler sayesinde zengin oldum" diyebilen S. Sabancı'nın açıktan kendi hırsızlığını ifade etmesi bile, bir faziletmiş gibi sunulmaktadır. Herkesin bildiği gibi, Sabancı Holdingin varlığının temeli BOSSA'dır ve BOSSA'nın temeli SÜMERBANK'tır. SÜMERBANK ise, halkın yıllar boyu sıkıntılar çekerek ödediği vergilerle kurulmuş devlet kuruluşudur, yani KİT'tir. Ve böylece halkın cebinden milyarlarca lira Sabancılar tarafından çalınmıştır. Sabancının kızının SÜMERBANK eski Genel Müdürlerinden birisinin oğlu ile evlendirilmesi bu hırsızlığın nerelere uzandığını göstermektedir. Ve bu yüzsüzlükler yetmezmiş gibi, nikah şahitliğini T. Özal ile Rahmi Koç yapmıştır.
        Ülkedeki enflasyonun önemli bir nedeni olan ünlü otoyol yapımlarının kimlere nasıl verildiği günlerce basında işlendiğini herkes bilmektedir. STFA, TEKFEN, KUTLUTAŞ ve ENKA yabancı ortaklarıyla birlikte trilyonlarca lirayı zenginliklerine katmaya devam etmektedirler. Ama yapılan sadece otoyol değildir. Maliyetler şişirilmekte, olmayan sermayeler devlet bankalarından "kredi" adı altında alınmaktadır. Bu şirketler kendi öz sermayelerinden tek kuruş kullanmadan trilyonlarca lirayı "kâr" diye öz sermayelerine dahil ederken, gerekirse halkın seçtiği yöneticileri tehdit edebilmektedirler. Hatta yaptıkları işleri bitirmeyerek daha fazla para sızdırmaya çalışmaktadırlar. İstanbul Galata Köprüsünün inşasında ortaya çıkan gecikmeler bunun bir örneğidir. Daha fazla para alabilmek için inşaatı bitirmeyen STFA holding, yerel yöneticileri halkla karşı karşıya getirmenin hesaplarını bile yapabilmişlerdir.
        Değil konuşmaya, sokağa çıkmaya bile yüzleri olmaması gerekenler, bugün ülkenin "en zenginleri" olarak tanıtılmış, ülkenin "en önemli insanları" olarak sunulmuştur.
        Bunlar düzenin çürümüşlüğünün, kokuşmuşluğunun sadece küçük örnekleridir. Ve kendi düzenlerini sadece ve sadece zorla, şiddetle ayakta tutabileceklerini çok iyi bilmektedirler. Gene iyi bilmektedirler ki, kendi zor ve şiddet politikaları devrimci zor ile yok edilecektir. Bu nedenledir ki, tüm güçleriyle silahlı devrimci mücadeleye saldırmakta ve bu mücadeleyi her yolu deneyerek halkın gözünde değersiz kılmaya çalışmaktadırlar.
        "Her yerde bombalar patlıyor, her yerde silahlar atılıyor, bunun sonu nereye gidecek" endişesine sokarak pasifize etmeye çalışmaktadırlar.
        Korkuya, yılgınlığa, paniğe gerek yoktur. Onlardan kurtulmanın tek yolu silahlanmaktan, onların ellerindeki silahları almaktan geçmektedir. Kendi sömürülerini, düzenlerini silahla koruyan ve sürdürenler, ancak silahla gideceklerdir.
        Bunun başka bir yolu yoktur.
        Bağımsızlık, demokrasi ve ekonomik kalkınma, öncelikle halkın sırtındaki bu asalakların temizlenmesiyle mümkündür. Ve bu, ancak halkın silahlı bir güç olarak onların karşısına dikilmesiyle gerçekleşebilir.
        Emperyalizm ve oligarşiye karşı Öncü Savaşını kendi stratejik rotasına uygun olarak sürdüren THKP-C/HDÖ, halkın sırtından geçinen bu asalakları teşhir etmek ve yolsuzlukların hasır altı edilmesi çabalarına kamuoyunun dikkatini çekmek için "Eylül Harekâtı" düzenlemiştir. Bu harekâta ilişkin devrimci silahlı eylemler ekte açıklanmıştır.




YAŞASIN ÖNCÜ SAVAŞITÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ-CEPHESİ
YAŞASIN HALK SAVAŞIHALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
KURTULUŞA KADAR SAVAŞTHKP-C/HDÖ
10.00/23 Eylül 1992


EK:
"Eylül Harekâtı"



Sayfa başına gidiş