TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
(THKP/HDÖ)
TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ
1 N O'L U B İ L D İ R İ
Jandarmalığını ABD'nin yaptığı emperyalizmin pençesindeki ülkelerden biri olan Türkiye, ekonomisinden politikasına, kültüründen sanatına kadar tam bir emperyalist hegemonya altındadır.
Ülkemizde maddi zenginlik adına ne varsa emperyalist tekellerin çıkarları uğruna çarçur edilmekte, en temel insan hakları bile çiğnenmektedir. Emperyalist tekellerle çıkar birliği içinde olan bir avuç yerli somürücü ve bekçi köpeği, yani OLİGARŞİ, halkımız üzerindeki faşist terörün, işsizlik ve sefaletin nedeni olan emperyalizmin ülkemizdeki temsilcisidir.
12 Mart 1971'i takip eden yıllarda silahlı devrim cephesini oluşturan halkın silahlı öncülerinin idam ve katliamlarla geçici olarak susturulmasıyla, oligarşi sömürüsünü 1975'lere kadar nisbeten rahat bir ortamda sürdürdü.
THKP-C ve THKO savaşçılarının Kızıldere'de katledilmesiyle başlayan gerici suskunluk döneminde 1973 seçimleri yapıldı ve önce CHP-MSP, sonra MC koalisyonlarıyla günümüze kadar gelindi.
1971-72 silahlı devrimci hareketinin toplumu derinden sarsması ve eğitmesi sonucu yükselen devrimci potansiyel Kıbrıs çıkartması, tarımda yüksek taban fiyatı vb. gibi uygulamalarla etkisizleştirilmek istendi. Sonra kurulan MC döneminde ise ekonomik yapı iyice kokuştu. Enflasyon korkunç düzeylere vardı. Kitlelerin gittikçe yükselen devrimci potansiyelini bir ölçüde de olsa pasifize edebilmek için yüksek enflasyonun fiyatlara yansıması mümkün olduğunca önlenmeye çalışıldı. Tüm işçi dövizleri harcandı, alınabilecek tüm borçlar alındı ve ekonominin işleyişi büyük tedbirlere gerek kalmadan 1977'ye kadar az çok normal yollardan gerçekleşti.
Oligarşi bu durumu seçimlere kadar sürdürmek ve enflasyonun faturasını seçim sonrasının nisbeten daha durgun şartlarında halka ödetmeyi planlıyordu. Ancak bunu başaramayacağı artık açığa çıkmıştır. Ekonomi tam anlamıyla batmıştır. Bir yandan seçim yılı olması nedeniyle maaş ve taban fiyatlarına yapılması zorunlu zamlar; diğer yandan ise, gelirlerinin nereden temin edileceği meçhul bir hayali bütçe. MC iktidarının ekonomiyi düzene sokamayacağı açıkça belli olmuştur.
1976'da gelişen kitle hareketleri sonucu milli kriz kendiliğinden bir ölçüde derinleşti. Bu durum oligarşinin kitle pasifikasyonuna yönelik baskılarını daha da artırıp sistemleştirmesine yol açtı. Kitlelerden tecrit olmak istemeyen oligarşi pasifikasyonu gerçekleştirmede resmi baskı güçlerinden daha çok sivil güçlerini, yani MHP'yi öne sürdü. MHP komandoları terörle kendiliğinden gelişen kitle hareketlerini ezmeye çalıştılar.
Bu durumda en aktif mücadeleyi verenler 1971-72'deki THKP-C savaşçılarının çizgisini sürdürenler oldu. Sivas ve Malatya devrimci terör hareketleri sonucu oligarşinin iğrenç yüzü tekrar açığa çıktı. Malatya olayları bir kısım öncü savaşçılarının düşmesine karşılık THKP-C'nin çizgisini sürdürmeye kararlı unsurların varlığını, öncü savaşçılarının tükenmediğini gösterdi.
Malatya olayından sonra geçen bir yıl içinde ülkemizde sınıf mücadelesi yükseldi. Oligarşinin kitlelerin kendiliğinden gelişen hareketleri karşısında artık yetersiz kalmaya başlayan MHP koman- dolarının yerine resmi baskı gücünü koyacağı ve batan ekonomiyi biraz olsun kurtarmak ve enflasyonun yükünü kitlelere yüklemek için yeni tedbirler alacağı açıktır. Yıpranan MC değiştirilecek, yerine seçim hükümeti adı altında sözde tarafsız bir yönetim gelecek ve anarşiyi önleme bahanesiyle kitlelerin zaten çok kısıtlı olan demokratik hakları kaldırılacak ve oligarşi bütün gücüyle devrimcilere saldıracaktır. Veya MC iktidarı altında sıkıyönetimle aynı amaçlara ulaşılmaya çalışılacaktır. Ülkemiz 12 Mart öncesi günleri yaşamaktadır ve 12 Mart sonrasının yaşanılması uzak değildir.
Demokratik nitelikteki en küçük kıpırdanmaların bile ezilmeye çalışıldığı, devrimcilerin sokaklarda kurşunlandığı, en temel insan haklarının bile hiçe sayıldığı ülkemizde tek kurtuluş yolu silahlı mücadeledir. Ülkemizde siyasi özgürlükleri elde etme mücadelesi ancak silahla verilebilir. Demokratik mücadele anti-emperyalist, anti-oligarşik mücadeleden ayrılamaz. Tersini savunmak, ülkemizde ve dünyada yaşanılan bunca deneyden sonra ne safdilliktir, ne de iyiniyet. Böyle bir tutum olsa olsa tüm emekçi halkın hedefini şaşırtmaktır, yani oligarşiye hizmettir.
Halkımızın kurtuluş mücadelesi, ancak uzun süreli Halk Savaşıyla zafere ulaşabilir. Halk Savaşının ilk aşaması Öncü Savaşıdır. Öncü Savaşının amacı, geniş halk kitlelerini silahlı mücadeleye kazanmak, yani halk Savaşını başlatmaktır. Halk Savaşı, bizden maddi olarak güçlü düşmana karşı mutlak siyasi üstün- lüğün sağlandığı şartlarda verilir. O halde Öncü Savaşının amacı oligarşinin siyasi tecrididir.
Siyasal tecrit; oligarşiye karşı savaşılabileceğini göstermek, kitlelere politik hedef göstermek, somut olaylar etrafında temel olarak silahlı propaganda ile siyasi gerçekleri açıklayarak ve tali mücadele biçimlerinin de yardımıyla kitleleri bilinçlendirmek ve örgütlemek demektir.
Öncü Savaşı, küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru gelişen bir savaştır. Başlangıç döneminde, kırda ve şehirde, esas olarak şehir gerillası taktikleriyle sürdürülecek olan bu savaş:
1- Oligarşinin gerçek yüzünü açığa çıkartacak ve ona karşı savaşılabileceğini gösterecek;
2- Halkın savaşçı örgütünün yok olmadığını, savaşın Kızıldere ve Malatya çarpışmalarından günümü- ze kadar devam ettiğini ve edeceğini gösterecek;
3- Halkın savaşçı örgütünü çeşitli deneylerden geçirerek çelikleştirecek ve güçlü bir teşkilat yapısına ulaşmasını sağlayacaktır.
HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ'nin yürüteceği savaş, TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ'ni savaş içinde şekillendirme ve sağlam bir örgüt yapısına ulaştırma mücadelesidir.
Savaşın ikinci aşaması, gerilla savaşının yurt çapında yayıldığı, öncülere kitle katılımlarının başladığı ve kırda daha etkili yürütülen kır ve şehir gerilla aşamasıdır.
Üçüncü ve dördüncü aşamalar, gerilla kuvvetlerinin düzenli orduya dönüşme aşamasıdır.
Bu evrelerin süreleri hakkında şimdiden birşey söylemek imkânsızdır. Bütün bunları şimdiden kestiremeyiz. Şu andaki görevimiz, bu yolda sistemli ve yılmadan savaşmaktır.
Ülkemiz devrimci pratiğinde, devrim stratejisi konusunda 1971'de varolan sapmalara yenileri eklenmiştir. Demokrasi mücadelesini iktidar mücadelesinden ayıran, işçi sınıfı ve tüm emekçi halkın mücadelesini sendikal mücadele ile sınırlayan, parlamentoya birkaç milletvekili sokulunca çok şeyin değişeceği umudunu yaratmaya çalışan ve legal partilerde kümelenmiş sapmaların durumu herkesçe malumdur.
Bunun yanında, devrimi iki süper güç (ABD ve Rusya) arasında çıkacak bir savaşa bağlayan, Sovyetler Birliği'ni emperyalist bir ülke olarak değerlendiren ve asıl tehlikeyi Sovyetler'den gelecek saldırıda göstererek, ülkemizdeki emperyalist sömürüyü saklayıp hedef şaşırtanlar da vardır. Bunların içinde şanlı bir geçmişe sahip THKP'nin adını kullanmak sahtekârlığını gösterenler bile çıkmıştır.
Yeni oportünist ve revizyonistler arasında evrim döneminde bulunduğumuzu, ekonomik-demok- ratik mücadele içinde hazırlanarak Halk Savaşını başlatabilecek sağlam ve geniş bir parti teşkilat yapısına ulaşılacağını savunanlar da vardır. Bu görüşler temelinden sakat ve yanlıştır. Emperyalizmin açık veya gizli işgali altındaki ülkelerde, bizzat bu nedenle silahlı savaşın objektif şartları mevcuttur. Evrim ve devrim aşamaları iç içe geçmiştir. Bu ise, evrim ve devrim aşamalarına ait tüm mücadele biçimlerinin diyalektik bir bütünlük içinde kullanılması demektir. Klâsik savaş metoduyla değil, politikleşmiş askeri savaş metoduyla yürütülen bu savaşta, silahlı propaganda temel mücadele biçimidir; diğer tüm ekonomik-demokratik ve politik mücadele biçimleri ona tabidir, ona göre şekillenir.
Politikleşmiş Askeri Savaş Stratejisi'ni savunduğunu iddia eden bir revizyonist görüş ise; Öncü Savaşının bir partinin önderliğinde verilebileceğini ve partinin de ekonomik-demokratik ve ideolojik mücadeleden doğacağını savunmaktadır.
Öncü Savaşı merkezi bir örgüt tarafından verilir. Örgüt, savaşı, küçükten büyüğe, basitten karmaşığa doğru başarıyla geliştirdikçe, ülke çapında yayılır ve teşkilat yapısı sağlamlaşır. Başlangıçta, önemli olan, örgütün parti adını taşıması değil, merkezi bir yapıya sahip olması ve savaşı başarıyla yürütmesidir.
Öncü Savaşını yürütecek örgütün temelleri nisbeten daha barışçıl şartlar altında atılır, örgütün geri kalan kısmı mücadele içinde şekillenir. Savaş örgütü, savaş meydanlarından doğar.
Savaş örgütünün ekonomik-demokratik mücadeleden doğacağını savunmak pasifizme ideolojik kılıf giydirmekten başka birşey değildir.
Kamuoyunda "Acilciler" olarak bilinen HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ, içinde bulunduğumuz dönemde şehir gerillası taktikleriyle yürütülecek kır ve şehir gerilla savaşını belirli kurallara bağlamıştır. Şehir ve kır gerilla savaşında hedef; emperyalist güçler, tekelci burjuvazi, büyük tefeci-tüccar ve onların köpekleridir. Bu hedeflere vuran bütün eylemleri destekleyen örgütümüz, bu hedeflere yönelmeyen adi gangsterlik niteliğindeki eylemleri şiddetle kınar.
TÜRKİYE HALK KURTULUŞ PARTİSİ'nin temel örgütsel ilkesi olan politik ve askeri liderliğin birliği, HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ'nin en büyük örgütsel kılavuzudur.
Savaş kaldığı yerden devam edecektir.
YAŞASIN ÖNCÜ SAVAŞI | | | | | | |
YAŞASIN HALK SAVAŞI | | | |
KURTULUŞA KADAR SAVAŞ | | | HALKIN DEVRİMCİ ÖNCÜLERİ |
| | | 20 Şubat 1977 |