KÜBA SİNEMASI
Ignacio RAMONET
1971 Nisan'ında Havana'da toplanan ilk eğitim ve kültür
kongresinde, delegeler, Kuzey Amerika'nın egemenliği
sırasında Küba'nın kültürünün yokedilmesini
kamuoyuna açıklamak için şöyle bir bildiri
yayınladılar:
"Emperyalistler, öz geleneklerimizden yoksun olduğumuza bizi
inandırmak için kültürel gösterilerimizi hor
gördüler, yok etmeye giriştiler. Tarihimizi değiştirmek
için, okul kitaplarına kendi ideolojilerini koydular. Kitle
iletişimini denetim altında tutarak halkımızı
gülünç hale getirdiler, Amerikan yaşam tarzını empoze
ettiler ve kollektif bir küçük düşürme
kampanyası alevlendirdiler."[1]
Bu kongre, Küba devriminin, yerli kültürün restorasyonu ve
ulusal tarihin halk için yeniden düzenlenmesinin bir
aygıtını oluşturmaya can attığı, emperyalist ideoloji
tarafından sömürgeleştirilmiş, bozulmuş bir
kültürün başlıca acılarının
dökümünü yapıyordu böylece.
Bizzat Fidel Castro, bu ideolojik ve politik karşı saldırının
hedeşerini saptamıştı:
"Devrimci bir süreçte yaşayan devrimci bir halk için,
diyordu, kültürel ve sanatsal yaratımlar, ancak, halk için
kullanılabilirliklerine, halka verdiklerine göre, insanın
dileklerine, insanın özgürlüğüne göre
değer kazanırlar."[2]
Gelişmesine, hatalarına ve başarısızlıklarına karşın,
sineması cephenin ön saşarında olan Küba
kültürünün bütün bileşenleri, bundan böyle,
bu platformda yer alacaktır.
1- Yeni Gerçekçilik
1959 ve 1963 arasında, Küba Sinema Endüstrisi ve Sanat
Enstitüsü ICAIC (L'Institut Cubain de l'Art et de l'Industrie
Cinematographique), üç temel konuda sekiz uzun metrajlı film
üretti. Bu konular: Gerillalar, küçük burjuvazinin
gelenekleri ve köylü sorunları. Hepsi de aynı hatayı
yapmışlar: Küba gerçeğini "devrim öncesi" ve
"devrim sonrası" dönem olarak bölmekteki mekanist anlayış;
gerçekçi bir estetik olarak tanımlanmış ve italyan
ekolünün yansımasını içinde barındıran
doğrudan toplumsal bir temaya bağlılık olarak
belirlenmiş bir eğilim. En önemlisi genellikle saf bir devrimci
iradecilik (volontarizm) ile kendini temize çıkarıyor.
Yeni gerçekçilik hayranlığı, neredeyse, o zamanki
başlıca üç yönetmenin kendi biyografisiyle kendini ifade
ediyor: Tomas Gutierez Alea, Julio Garcia Espinoza ve Oscar Terres. Aslında,
her üçü de sinema çalışmalarını, Roma'daki
"Centro Sperimentale"de yaptılar ve anlatım yetenekleri ve popüler
karakterlerinden dolayı, savaş sonrası italyan sinemasına
duydukları güçlü hayranlığı
korudular.Dahası ICAIC, etkili kişiliğiyle, gerektiğinde
hâlâ yeni gerçekçi ilkeleri güçlendiren,
senarist ve kuramcı Cesare Zavattini'yi teknik danışman olarak
Küba'ya getirdi.
Bu ikisinin katı uygulaması, değişken Küba
gerçeğine yaptıkları yapay eklentileri, en sonunda,
devrimin sunduğu yaratıcı olanakları dağıtır,
yavaşlatır ve azaltır. O zamanki politik koşullar, sinemacıların
duyarlılıkları sosyal isteklerinin yirmi yıldan eski bir
ekolün soğuk kalıbının gerektirdiği
biçimlere hiç uymuyordu.
Başarısızlıklar çoğaldı, sinemacıları
bezginlik ve hoşnutsuzluk sardı. Yeni Gerçekçiliğin
en ateşli savunucuları bile, böyle bir yöntemin
geçiciliğini ve saçmalığını
anladılar. Yönetmen Eduardo Manet'nin dediği gibi,
"aşılanmış bu yeni gerçekçiliğin bizim
sinemamıza uymadığını, kendimizi başka yollarla
duyurmamız gerektiğini" anladılar.
2. Yeni Yollar
Sinemacılara, meslekleklerinde yerlerini sağlamlaştırmaya izin
verse de, Avrupa'nın sosyalist ülkeleriyle zarar eden bir ortak
yapım döneminden sonra, yeni aşama, yine Avrupa sinemasının,
özellikle de Resnais ve Antonioni'nin taklit edilmesiyle kendini belli
eder. Küba'lı yönetmenler, Eski ciné-clubs (sinema
kulübü) yandaşları, "politique des auteurs" tutkunu
sinemaseverler, sinema çalışmalarını, istedikleri proleteryen
bir sınıf pozisyonuna ayarlayamadılar ama şu an için
küçük burjuva bir özelliğe sahip oldular.
Eğilim kavgası, ICAIC bünyesinde, devrimin, giderek daha da
belirginleşen köktenciliğiyle uyumlu bir kültür
politikası tanımlamak amacıyla yapıldı.
Önce, ICAIC, batı sanatının en sofistike biçimlerinden
hoşlanan, kültürel kozmopolitizan yandaşları ve
sanatçının "mistik" bir kavram olduğunu savunan (Lunes de
Revolucion haftalık dergisi etrafında toplanmış olan)"liberaller"in
saldırısına karşı koymak zorunda kaldı. Bu burjuva kökenli
seçkinci grup, "PM" kısa filminin yasaklanmasından sonra ICAIC'i
güdümcülükle suçluyor ve skandal niyetiyle
yaratım özgürlüğü sorununu ortaya seriyor.
Fidel Castro müdahale etmek gereğini duyuyor. Ünlü
"Palabros a los Intellectuals"ını (Aydınlara Konuşmalar)
söylüyor ki en bilinen özdeyişi şudur: "Devrimin partizan
sanatçıları her türlü haklara sahiptir, devrim
karşıtları hiç birine".
Bununla birlikte, bu formülasyon, Jdanov'un teorilerini öne
çıkaran ve belli bir sosyalist gerçekçiliğe
dikkati çeken (ve bu kez günlük komünist Hoy
gazetesi etrafında toplanmış) başka bir grup tarafından,
1963'ün sonlarında kullanılan bazı anlam belirsizlikleri
(ambiguité) içeriyordu. Bu yaklaşım karşısında ICAIC,
tepki göstermek için daha yavaş hareket edecektir
çünkü Julio Garcia Espinoza'nın dediği gibi,
"sosyalizm karşıtlarıyla mücadele etmek, onun savunucuları
olduklarını söyleyenlere karşı savaşım vermekle aynı şey
değildir". Doğrusu ICAIC, jdanovizmin[*] sol bir eleştirisini yapmakta yetersiz kalacaktır, ve
bu, onun "halka inen" bir sinema oluşturma isteğinde ısrar ederek,
fakat Cesare Pavese'nin yeni gerçekçi italyanlara daha önce
yaptığı "halka inmenin yeterli olmadığını,
halkın kendisi olmak gerektiği" uyarısını unutmadan,
kendisini gizleyecek olması, paradoksal olarak, yaratım ve esinlenmenin
kutsal özgürlüğü üstünde odaklanmış
bir küçük burjuva davranışından kaynaklanmaktadır.
Yine de bu tartışmalardan, hem Avrupa'nın taklidinden, hem de
doğu Avrupa'dan gelmiş sert formüllerden uzaklaşmış ilk
özgün Küba tarzı doğacaktır.
Enrique Pineda Barnet ve José Massip, ilk dönemlerin idealist ve
romantik sakıncalarını bir kenara koymaya özen göstererek,
Küba gerçeğini anlama ve derinleştirme samimi arzusuyla
karakterize edilebilecek David ve Guantanamo'yu birlikte
gerçekleştiriyorlar. Barnet ve Massip, yoldaşları Santiago Alvarez
örneğini izleyerek, gerçeğin incelenmesinde,
kararlı bir biçimde bilimsel bir tutum benimserler. Olay
örgülerini kurmak için, arşiv filmlerini, aktüaliteleri,
söyleşileri, gazeteleri kullanırlar ve bunlardan diyalektik bir kurgu
oluştururlar. "Nesnel" bir gerçeklikle, filmde yeniden
oluşturulmuşbir gerçeklik arasında aralıksız bir
geçişten, bunların karşılaştırmalarını yapmaktan,
kabul edilemez gösterdikleri için bu filmleri burjuvazi
tarafından telafi edilemez kılan bir bilinçlenme
doğuyor.
David ve Guantanamo artık tanıklık etmekle,
yansıtmakla yetinmiyor, özellikle Latin Amerika'nın
bağımlılığının ve
sömürülmesinin politik sorumlularını eleştirmek,
gerçek yüzlerini sergilemek, yargılamak ve onları
açığa çıkarmak için çaba
gösteriyor. Böylece Küba sınırlarını aşıyor ve
tüm kıtanın sesi, onun şiddetinin sesli absidi[*] haline geliyor. Barnet, "şiddetten kurtulmak
için şiddetin gerekliliğini, sömürüye,
saldırıya ve baskıya karşı halklarınr tek direnme aracı
olarak silahlı savaşın gerekliliğini göstermek
gerektiğini" söylüyor.[3]
Zira sözkonusu edilen militan bir sinemadır. Bu filmler, halkın
karşısında kimliksizleştirme değil uzaklaştırma
öğeleri olarak, aldatmaca değil yansıtma nesneleri
olarak tanımlanırlar. (Barnet ve Massip'in, Latin Amerika'da tarihsel
olarak temellerini atacakları ilkler olan) bu durum, bugün,
aralarında Fernando Solanas, Jorge Sanjines, Mario Handler gibi en
mücadeleci kişiliklerin de aralarında bulunduğu çok
sayıda Latin Amerikalı sinemacınınkiyle benzeşiyor.
3. Sine-Mambi
Küba sinemasının başka bir özgün yanı, ulusal tarihi
telafi etme isteğiyle ortaya çıkıyor. 1968'de,
aslında, ispanyol sömürgecilere karşı 1868'de başlatılan
"Kavganın Yüz Yılı" kutlanır. Bunu fırsat bilen ICAIC,
Kübalı isyancıların (Mambiler) mücadelesini yücelten
bir dizi film çevrimine girişir.
Bu filmler, yerel burjuvazinin suç ortaklığıyla
emperyalizm tarafından maskelenmiş, gizlenmiş, küçük
düşürülmüş olün ulusal değerlerin yeniden
inşasını nesnel olarak ele alırlar. Öte yandan,
"Kübalılıklarının" özgün aracılıklarıyla
tanıklık eden, kendine özgü bir sinematografik biçem
araştırmasına yolaçarlar. Böylece neorealist dönemin
geveze, sıkıcı, basit filmlerine, şimdi, çok çeşitli
optik objektişerle yoğunlaştırılmış, deforme edilmiş bir
fotoğrafın, anlatının akışı içinde
eridiği, aksiyonun düğümlerinin
serpiştirildiği, güçlü görsel etkili
hiper-lirik yapıtlarla karşı geliniyor.
Zira Sine-Mambi, aynı zamanda, bir aksiyon sinemasıdır. Kavgalar,
savaşlar, katliamlar, düellolar vs... ana temayı oluşturuyor: Bu
filmler, silahlı mücadeleye, isyana, başkaldırmaya yaygın
özlemi dile getiriyorlar. Sine-Mambi'nin şiddeti,
çoğunlukla oldukça estetik de olsa
(örneğin Lucia'nın ilk skecinde, La Première
Charge à la Machette'te olduğu gibi), hiç bir
hoşluk, hiç bir tat içermez. Daha çok politik
yapılarda bir değişme, dönüşüm, devrim
isteğinin şiddet içeren belirtisidir. Humberto Solas
(Lucia'nın yönetmeni) şöyle diyor: "Sanıyorum ki,
üçüncü dünyanın en önemli
kazanımlarından biri, bir yaşam çözümü olarak
kesinlikle şiddetin keşfedilmesinde yatıyor, zira, şiddet, gerçek
radikal dönüşüm olanakları getiriyor ona, şiddet insanın
sorunlarının çözümünün olmazsa
olmazıdır".[4]
Böylece Sine-Mambi, Mambilerin savaş kahramanlıklarını,
efsanelerini ve geleneklerini ne denli yerine getirse de, ilkel, çirkin
ve bitmez tükenmez bir şiddetin yansımasandan başka bir şey olmayan
Western'in Küba eşdeğeri olarak yorumlanmaktan öteye
gitmeyecekti.
Bu sinema, Glauber Rocha'nın, ilkel olmaktan daha çok devrimci
olduğunu, çünkü devrim sayesinde
sömürgecilerin sömürgeleştirdiklerinin
varlığını öğrendiğini göstermiş
olduğu Brezilyalı "Cinema Nôvo"nun şiddetinin
estetiğiyle oldukça benzeşiyor. Cinema Nôvo ve
Cine-Mambi, zaten, Latin Amerika'nın oluşturduğu şiddetin etkili
romancero'sundan (anlatımından) başka bir şey değildirler.
Glauber Rocha, La Première Charge à la Machette
hakkında konuştuğu zaman, bu iki tarzın
akrabalığının farkında idi: "Bu film, bizim için
çok Brezilyalıdır, çünkü lirizmiyle,
özgürlüğüyle, yeni bir dil yaratma
isteğiyle bir Latin Amerika sinemasının duygusu içinde
gelişiyor".[5]
4. Belgesel Sinema-Santiago Alvarez
Bununla birlikte, Küba sinemasının, belgesel alanında en
büyük özgünlüğüne ulaşması
özellikle Santiago Alvarez'in güçlü kişiliği
sayesinde olmuştur.
Sinema pratiğine çok geç başlamış olan Alvarez,
marksist formasyonunu bilerek didaktik, uyarıcı inceleme filmleri
gerçekleştirmek için kullanmasını çok çabuk
öğrendi. Bu belgesellerin gücü ve etkisi,
gerektiğinde, filme alınmış arşivler, çizgi romanlar,
yazılı metinlerden sabit fotoğraşara kadar çeşitli
öğeleri tutarlı bir bütün olarak düzenlemesini
bilen; aynı zamanda, emperyalizmin stratejisinin açık bir
anlatımını sağlayan belirgin bir anlatımla armonize
edebilen bir kurgudan gelir. Bunun için, Alvarez, Fidel Castro'nun
konuşmalarından canayakın oldukları, anlaşılır oldukları,
zengin anlam taşıdıkları ve didaktizmleri için
etkilendiğini söylüyor.
Noticiero ICAIC Latino-Americano'nun yönetimindeki işi
(haftalık görüntülü dergi), oniki yıldan beri, ona,
her hafta, doğrudan etkili olmayı ve hazırlama
çabasını, aktüalitenin getirdiği zorunlulukları
ve incelemenin gerekliliğini isteyen bir çalışma
yöntemini açıklamak ve denemek fırsatını
sağlıyor.
Kendisinin "Acil Sinema" dediği, olayın tedirginliğiyle
sıcağı sıcağına denediği şeyin
kuramcısıdır: Aktüaliteye kalıcı bir örnek vermesini
bilen bir tür gazeteci sinema.
Onun bütün filmleri somut ve yeni bir olaydan yola
çıkarlar: Flora Kasırgası, Hanoï'nin bombalanması,
"Che" Guavera'nın ölümü, Peru depremi, General Schneider'in
öldürülmesi, Fidel Castro'nun Şili'yi ziyareti,... fakat,
tüm dünyanın konuştuğu bir haberi yansıtmak,
görüntülemek ve kaydetmek sözkonusu olduğunda
Alvarez zevkini analizine ekliyor. Tüm yapıtları emperyalizmin titiz
bir otopsisidir.
Marksist ve brehtçi Alvarez, her zaman, sınışar savaşının
yansıması, izi, ekosu olarak sunulmuş olayları derinlemesine
irdeleyerek (bize) bildiriyor. Araştırıyor, düşünüyor ve
bizi de düşünmeye zorluyor.
Küba sineması, uzun süredir, taklitlerin yapış yapış
batağında bocalayıp durdu, çoğunlukla kısa
görüşlü, dokunaklı anekdotlara saplanıp kalmış
filmler üretti. Bununla birlikte, Kübalı sinemacılar,
kültürel cephede, ulusal kimliklerinin yeniden kazanılması
için mücadeleyi asla bırakmadılar, sürekli olarak
emperyalizmin maskesini düşürme çabasından
vazgeçmediler ve bunu yaparken de, tarihsel olarak, latin Amerika
sinemasında şiddetin yolunu açan, silahlı mücadele
temasını öneren öncüler oldular. Özellikle politik
sinema, Küba devriminini en aktif, en net ideolojik dalı olma
çabasındadır.
Dipnotlar
[1] Casa de Los Amerikas'ta "Declaracion del
Primer Congresso Nacional de Educacion y Culture", No: 65-66, Havana 1971,
s.17.
[2] Fidel Castro, "Discurso de Clausura", Casa
de Los Amerikas No: 65-66, s. 28.
[*] 1896-1948 yılları arasında yaşayan
eski SSCB'li siyaset adamı Andrey Aleksandroviç JDANOV'un
görüşlerinden esinlenen bir düşünce biçimidir.
Jdanov, 1947'de Kominform'un kuruluşuna öncülük etti. II.
Dünya Savaşı sırasında iç ve dış politikada
önemli roller oynadı. 1946'da SBKP Merkez Komitesinde benimsenen resmi
kültür politikasını oluşturdu. Jdanovizm olarak
adlandırılan bu anlayış sanat ve diğer düşünsel
etkinliklerin devlet denetiminde oluşmasını öngörür.
1953'te Stalin'in ölümünden sonra Jdanov'un görüşleri
çeşitli eleştirilere uğradı ve giderek
yaşarlılığını yitirdi. (Cem Büyük
Ansiklopedi, Jdanov maddesi, Cilt 7, s.2683, İstanbul, 1984).
[*] Absid: Kiliselerde sunağın
arkasına düşen çokgen ya da yarım daire biçimindeki
bölümü. (Fransızca-Türkçe Büyük
Sözlük, I. Cilt, s.9, TDK yayınları, Bilgi Basımevi,
Ankara, 1976).
[3] E.P. BARNET, "David:Melodo o Actitud",
Cine Cubano, Sayı:45, s.4, Havana.
[4] G. VOLONTERIO, "Interview avec Humberto
Solas (Humberto Solas'la Söyleşi)", Revue Internationale du
Cinéma, sayı 7, s.15, Echandens (İsviçre), Ekim 1969.
[5] M. TORRES, "Entrevista con Glauber Rocha
(Glauber Rocha ile Görüşme)", Cine Cubano, sayı 60-61-62,
(Bu yazı, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü, Sinema Anabilim Dalı Arş. Gör. Dr. Battal Odabaş'ın İnternet sayfasından alınmıştır.)
|