İTALYAN YENİ GERÇEKLİĞİ
A- TARİHSEL BAĞLAM
Son 15 yılın anti-Hollywood başkaldırısı bir ilk girişimle,
genel bir tekrar biçimiyle önce gelir, belki de kendini duyurur:
İtalyan Yeni Gerçekliği.
Kuşkusuz, karakterize edilmiş diğer okullar, ondan önce,
uyuşturucu sinemanın oyunlarını ve hükümlerini bırakan
politik bir estetik, bir yöntem önerdiler: Altın
çağını yaşayan Sovyet sineması, 1922-1932 arasında
Alman işçi sineması ve otuzlu yılların İngiliz belgeci
okulu ya da Fransız Halk Cephesi'nin şairane
gerçekçiliği gibi daha az yetkin diğerleri.
Bu esnada, İtalyan Yeni Gerçekçiliği halk
eğilimli ve Amerikan kapitalizmininsinemasının yüksek
aşaması Hollywood emperyalizminin özgür demek
utanmazlığını gösterdiği Dünya'nın
tümünde egemenliğini yaydığı dönemde
ilerleme eğilimli tipik olarak bir ulusal sinemanın tarihsel olarak
ilk tutarlı doğrulaması oldu. André Bazin'e göre
"gerçeğin bir etiği ve estetiği" olmak
övüncüne iki kere sahip oldu.
Zayışıkları gibi olumlu katkıları, tüm olarak, ya da
bölüm bölüm, ulusal ya da 1960'larda ortaya çıkan
demokratik sinemaların sayısının karşılıklı kaderinde
sık sık kendini bulacaktır. Bu yüzden, anlamlı çok
sayıda kitabın geçmişte daha önce
gerçekleştirildiğini ayrıntılı bir
çözümlemeye dönmeksizin, bu kitap perspektifinde,
büyüklüğünü oluşturan güçlü
satırları ve aşama aşama onu gerilemeye iten biçim ve
içerik bozukluklarını incelemek bana yararlı
göründü.
Yeni gerçekçilikte en çarpıcı şey, İtalyan
gerçekliği ve sinemacıların kaygıları arasındaki
sıkı ilişkidir. Bu, ülkesinin sorunsalını yeniden kurmaya
dört elle sarılan bir sinemadır. Lattuada'nın[1]ünlü paragrafı biliniyor:
Paçavralar içinde miyiz? Paçavralarımızı
gösterelim. Yenildik mi? Felâketlerimize bakalım. Onları
mafyaya mı, hipokrit sofuluğa mı, konformizme mi,
sorumsuzluğa mı, hatalı eğitime mi borçluyuz?
Borçlarımızı, acımasız bir şereşilik aşkıyla
ödeyelim ve dünya, gerçemle bu büyük savaşa
heyecanla katılacak. (...) Hiç bir şey bir ulusun tüm
temellerini sinemadan daha iyi ortaya koyamaz.
Öte yandan De Santis şöyle bildiriyor:
Yeni Gerçekçiliği karakterize eden şey anlatma
biçimi değildir, kameranın sokakta dolaşımı ya da
profesyonel olmayan oyuncuların kullanımı değildir.,
çağımızın, halkımızın sorunlarını net
olarak, şereşi bir biçimde sergileme olgusudur.
Egemen belirtisi, varoluşunun bir geçiş döneminde tüm bir
halkın gerçek yaşamını ifade etmek, açıklamak
kaygısıdır. Ferrara[2] çok
doğru olarak şöyle dedi:
Yeni Gerçekçilik, İtalya'da Croce'nin
varlığıyla, faşizmin moral hastalığını bir
kez elimine eder etmez her şeyin düşüncenin aristokratik
bahçesinde sarsıntısız devam edebildiğinikabul etmekte
tereddüt etmeyen kültürün idealist öğretisini
çürütüyordu (...). Hareket etme olanağı
içinde,bu kültürün doğduğu toplum
içerisinde kuvvetle bir yeniden doğmayı formüle
ediyordu. Yeni Gerçekçilik cevap veriyordu: Evet,
sanatçı sınırsız müdahale etme olanağına
sahip. Evet, tüm otonomisini korurken nesnelerle ellerini kirletebilir ya
da kirletmek zorundadır, politikayla, olayların antagonist (karşıt)
olduğu bir durumda seçimini yapmak ve fildişi kule'ye
hapsetmenin en yaşamsal sorumlulukların karşısında bir
kaçış, tarihin diyalektiğinin bir inkârı dahil.
Yeni Gerçekçi uyarının merkezi şuradadır. Kavgada
güçlere dışarıdan ya da yatay olarak değil ama
bizzat bu kavganın içinde sanatçının eylem alanını
koymak.
Yeni Gerçekçilik, ona ihtiyacı varsa, sanatın ve
yaşamın diyalektik ilişkilerle
sürdürüldüğünü doğruluyor. Bir
ulusal kültürün gücünü, diriliğini,
toplumsal gerçeklikte sahip olduğu köklerini ortaya
çıkardığını gösteriyor.Yeni
Gerçekçi destan İkinci Dünya Savaşı ertesinde
İtalya'nın tarihsel durumuyla kendisini ortaya koyuyor temel olarak.
Faşizmin yirmi yılında, ülke, kendini bizzat kendisinin ve kendi
gerçeğinin karşısında buluyordu. 1943'te, birden bire
ortaya çıkmış silahlı direnişten doğan sol
güçlerin işleri yolunda gidiyordu. Böylesi dönemlerde,
halkın özlemleri hemen hemen her zaman, burjjuva kökenli
kapitalist toplumlarda genellikle durum bu olduuğu için
yaratıcıların esinleri üzerinde bir etki meydana getirirler.
İtalyan sinemacılar ortak meşguliyet alanlarında buluştular.
* Faşizmin kötülenmesi, partizanların eylemlerinin
yüceltilmesi: Roma Açık Şehir ve Païsa, Rossellini;
Güneş Yine Doğacak, Aldo Vergano; Barış
Içinde YaşAmak ve Zor Yıllar, Luigi Zampa; Haydut,
Alberto Lattuada; Trajik Av, Guiseppe de Santis.
* Mezzogiorno'nun az gelişmişliği: Yer
Sarsılıyor, Luchino Viskonti; Kanlı Paskalya, Guiseppe De
Santis; Umut Yolu, Pietro Germi.
* Kentlerdeki işsizlik: Sciuscia, Bisiklet
Hırsızları, Milano Mucizesi, Son İstasyon,
Çatı Vittorio De Sica; Saat Onbiri Vuruyordu ( Onze
Heurs Sonnaient ), Guiseppe De Santis.
* Kırsal kesimin toplumsal sorunları: Po
Değirmeni, Alberto Lattuada; Acı Pirinç, Guiseppe
De Santis.
* Yaşlıların sıkıntısı: Umberto D,
Vittorio De Sica; Manto, Alberto Lattuada.
* Kadının durumu: Bir Aşkın Güncesi Ve
Kendi Aralarında Kadınlar, Michelangelo Antonioni;
Gönül Postası, Federico Fellini; Erkeksiz Kız,
Guiseppe De Santis; Bugünkü Kadınlar, Luigi Zampa.
* Diğer temalar: Din, kentlerdeki suçlular, tarihsel
analizler. İtalyan Yeni Gerçekçiliği, sefalet
edebiyatının, popülizmin, sahte güzelliklerin, mistisizmin,
erotizmin ve qualunquisme'in sık sık bu çok hızlı bir
biçimde filmlerin ağırlığına zarar
verdiği gerçek olsa bilegerçeklikten doğrudan
etkilenmiş geniş bir konu yelpazesi üstüne oturuyor.
Değişik öğelerden oluşmuş ve bazan
karmakarışık karakteri gerçeğe benzer olarak
başlangıç için Rossellini'nin Roma Açık
Şehir filminde duygusal olarak canlandırılmış ve Gianfranco de
Basio'nun Terorist'inde akılcı olarak açıklanmış bir
sürece göre, iktidarda, çok farklı üç politik
formasyonu bir süre için birlikte götüren üç
partilik yönetime sahip: Komünistler, Sosyalistler ve Hıristiyan
Demokratlar.
B- İDEOLOJİK BÜYÜKLÜKLER VE ZAYIFLIKLAR
Yeni Gerçekçi anlatımın, bir yandan kaligrafist
eğilimiyle ve öte yandan Mussolini rejiminin beyaz telefon,
kırmızı öyküler ve kara gömlekler sinemasıyla
İtalyan sinemasının bağlarını koparmasının
altını çizmek için keşfedildiği biliniyor.
Yeni sözcüğü (néo öneki), bu
hareketin İtalyan sinemasında (örneğin 1913-1914'te Nino
Marteglio'nun Sperduti Nel Buio filmiyle açıklanmış) ve
Verga gibi bir yazarla transalpin kültürü içinde daha
önceden var olmuş olan tohum halinde gerçekçi bir
akımı belli bir biçimde yeniden
canlandırdığını belirtiyor.
Yazı alanında Yeni Gerçekçilik bir dizi belirgin
özellikle Hollywood sinemasından ayrılıyor. Çok güzel
bir yapıtta[3], Raymon Borde ve André
Bouissy, bunu tanımlayan başlıca on stilistik öğeyi
saydılar:
1- Bütünlük planlarını ve ortalama planlarını ve
aktüaliteninkine yakın bir kadrajın sık sık kullanımı;
2- Sessiz sinemada pahalı olan görsel efektlerin (bindirme,
eğik görüntüler, yansımalar, deformasyonlar,
eksiltiler) reddi;
3- Belgesel geleneğine göre ayayrlanmış oldukça gri
bir görüntü;
4- Özel efektsiz bir kurgu;
5- Gerçek dekorlarda çevrim;
6- Doğaçlamada farklı bir yol demek olan dekupajda belli bir
esneklik;
7- Profesyonel olmayan gerçek oyuncuların kullanılması;
8- Diyalogların basitliği;
9- Sessiz çevrilmiş filmlerin sonradan eşlenmesine başvuru;
10- Bütçenin küçüklüğü.
Yöntem açısından çok tanımlar verildi. Hemen hepsi
yön kutbuna gönderme yapıyor: Hıristiyan kutup ve Marksist
kutup. Cinema Nuovo dergisinin baş redaktörü Guido
Aristarco'ya gönderdiği bir mektubunda André Bazin[4] Amédé Ayfre'nin bir
görüşünü yineleyerek şöyle yazıyordu:
Bana öyle geliyor ki Yeni Gerçekçilik, önce,
yalnızca geleneksel dramatik sistemlere değil fakat yine
gerçeğin belli bir globalitesinin doğrulanmasıyla
-edebiyatta olduğu kadar sinemada da-
gerçekçiliğin bilinen diiğer yönlerine
özünde karşıdır. Yeni Gerçekçilik global bir
bilinçle gerçekliğin global bir tanımıdır.
Oradan duyuyorum ki Yeni Gerçekçilik, kendinden önce gelen
gerçekçi estetiklere ve özellikle
doğacılığa ve gerçekçiliğin konu
seçimiyle olduğu kadar bilinçlenmeyle de ilgili
olmadığı şeyde verizme (doğruculuğa)
karşıdır. İsterseniz, Païsa'da gerçekçi olan şey
İtalyan direnişidir, fakat Yeni Gerçekçi olan şey
Rosellini'nin çevre düzenlemesi, olayların hem eliptik hem
sentetik sunulmasıdır. Yine başka bir deyişle Yeni
Gerçekçilik, kişiliklerin (politik, moral, psikolojik,
mantıksal, toplumsal ve istediiğiniz her şey) analizinden ve
onların eyleminden tanımlamayla kaçınıyor.
Gerçekliği anlaşılmaz değil, kuşkusuz,
ayrılmaz bir blok olarak görüyor.
Buna, Aristarco'yla birlikte Çehov'un şu alıntısıyla
memnunlukla cevap verilirdi: "Önemli olan, yaşamı
dönüştürmektir, zira tüm geriye kalan hiç bir şeye
yaramıyor." Bazin'in idealizmi, Yeni Gerçekçiliği
içerden kemirmekle bitiren özellikle Rosellini ve Fellini gibi
yönetmenlerin yön değiştirmesine teorik bir
doğırulama sağladı.
Anlatımı, Brecht'in gerçekçiliiçin
yaptığı tanıma başvurursak net olarak aydınlanır
[5]:
Gerçekçi şudur: Toplumsal ilişkilerin karmaşık
nedenselliğini açığa çıkaran; egemen
düşünceleri egemen sınıfın düşünceleri olarak
açıklayan; insan topluluğunun içinde
çırpındığı en ağır zorluklara en geniş
çözümleri hazır tutan sınıf açısından
yazılan;
Aynı şekilde Brecht'in bir yapıta popüler bir karakter
vermesi tanımını yinelersek aydınlığa kavuşur:
Popüler şudur: Geniş yığınlarca anlaşılabilir;
bakış açılarını benimseyen, onu pekiştiren ve onu
düzelten; iktidara muvafakat edecek biçimde halkın en ileri
bölümünü temsil eden, yani halkın diğer
fraksiyonlarınca anlaşılabilir formlar içinde; gelenekleri
yenidencanlandıran ve onları sürdüren; güncel olarak bu
yönetimi üstüne alanın kazanımlarını yönetmeye
can atan halkın bir kısmına ileten;
Ve Brecht, çok haklı olarak şunu diyordu:
"Hümanizm için!" sloganının halkın yönetiminde
bunu edebiyattan çeviren "Burjuva mülkiyetinin ilişkilerine
karşı!" sloganıyla her zaman tamamlanamadığı yer
henüz gerçekleşmedi.
Bu üç tanım, Yeni Gerçekçiliğin
büyüklüğü ve zayışığını
belli bir netlikte çevrelemeyi sağlıyor. 1973 martında,
Fransız Sinematek'inde Cezayir sinemasının bir
rétrospective'ini sunan (anma gösterisi) Henri Langlois, İtalyan
sinemasının temsilcilerinin oldukça kötü
tanımlanmış bir hümanizmin erdemini sık sık bilirtmekten
başka bir şey yapmadıkları dramatik durumlara eğilen sol
burjuvalar olduklarını belirterek İtalyan ekolüne göre
ilerlemelerinin altını çiziyordu.
Böylesi bana Yeni Gerçekçiliğin
sınırlarından biri olur gibi geliyordu: (La Terra Trema - Yer
Sarsılıyor gibi önemli bir kaç istisna dışında)
toplumsal ilişkilerin karmaşık nedenselliği'ni ortaya
koymuyor.
İkinci sınır: Çok seyrek olarak politik planda uyumlu
kahramanları sunuyor. Yalnızca köhneleşmiş belli bir sosyalist
gerçekçiliğin kızıl kahramanlarını burada
göklere çıkarmak değil, mizansenlerdeki kararsız ve
henüz marjinal kişiliklerin kibarlığı yönetmenlerdeki
ideolojik bir belirsizliği, filmlerinin değerini azaltan
politik ruhuna bir dalgayı yansıtıyor.
Üçüncü sınır: Hemen hemen bütün filmlerde
devrimci bir perspektif yokluğu. Bu doğal olarak, daha
öncekilere gönderme yapan zayışık.
C- BİR DÜŞÜŞÜN NEDENLERİ
1960 dolaylarında Yeni Gerçekçilik okul olarak
dağıldı. Parçalanması, üç yönde,
üç kökenden itibaren uygulanan bir politik
yansızlaştırma çalışmasıyla hazırlandı.
* Tripartizmin (üç parti yönetiminin) işası ve
on yıldan daha erken hıristiyan demokrasi tarafından iktidarın ele
geçirilmesi (sahte bir parlamentarizm oyunuyla). Sağın
gücündeki bu tırmanmaya, öyle görünüyor ki,
Ekmek, Aşk ve Fantezi, Yeni Gerçekçiliğin
kılak kıyafetini ustaca giyinmiş bu ögelerinin tecimsel
damarının gelişmesini borçluyuz, popüler bir tür
görünümlerine saygı gösteriyormuş gibi
görünen bu filmler çok fazla angaje olmuş konulardan halkı
vazgeçirmek amacına sahiptiler.
* Amerikan kapitalizminin işe burnunu sokuşu ve bir Tiber
Hollywood'unun yerleşmesi: Yeni Gerçekçiliğin
kökünü kazıma girişimleri daha sonra yeni bir
türün ortaya çıkışıyla sonuçlanacaktır:
Spagetti-Western.
* Bizzat sinemacıların kendi ideolojik
zayışığı: Çoğu, Yeni
Gerçekçiliğin "duvarına sıçradı".
"Bütün insanı" anlatmak bahanesiyle, "ruhsal bir boyutun" para
toplama maskesiyle, çok sayıda yönetmen
-çoğunlukla da en büyükleri arasında- önce
rasyonalizmle (Fellini ve Rosellini), sonra, biraz daha geç,
(Esprit'de Jean-Marie Domenach'ın deyişiyle "Kauçuk kavram")
yabancılaşma ve aykırılığın narsisizmi (Antonioni)
temasının hastalıklı kültü ile karakterize edilmiş
filozofik ve estetik bir kangren yaydılar. Vittorio de Sica, popülist
demagojinin, Visconti burjuvazinin kokuşmasının saygılı
ünlenmesinin batağına saplandı.
Yeni Gerçekçiliğin temel ve biçimsel
bozuklukları L. Kogan tarafından Istkoustvo Kino
[6] dergisinde çok güzel incelenmişti:
Yeni Gerçekçi sanat, asıl içindeki isteği
sosyalizme geçiş olan çağımızın
koşullarında doğdu. Yeni Gerçekçilik,
çağımızın başlangıcının eleştirel
gerçekliğinin en iyi ve en önemli özelliklerini esas
olarak yeni diğer özelliklerle bu yöntemi zenginleştirerek
elinde tuttu.Yeni Gerçekçi sanatta , halk temasına organik
olarak insanlar arası dayanışma teması gelip eklenir (...). Yeni
Gerçekçi yapıtların en tipik özelliklerinden birisi
sosyalizme içgüdüsel eğilimidir. Bu yüzden,
burjuva düzeninin eleştirisi, geçmişin ya da şimdinin eleştirel
burjuva gerçekçiliğinden Yeni
Gerçekçilik'te çok daha güçlü olarak
kendini belli ediyor. Yeni Gerçekçi filmler mükemel
biçimde otantiktirler. Günlük yaşamdaki önemi, olaylar
yığınındaki tipikliği basitlik içindeki
yaşamın gerçeklerini seziyorlar (...). Bununla birlikte, ülkeyi
dolaşırken Yeni Gerçekçi filmlerin İtalya hakkında bize
öğrettikleri her şeyin tamamen gerçek
olmdığı izlenimi edindik (...). İtalyan halkının
devrimci savaşımı nasıl görmezlikten gelinir (...)? Yeni
Gerçekçilik, gerçek bir biçimde insansal
sorunlarını ve toplumsal düzeyi sergilemekle değer
kazanır: (...) İşsizlik, dayanılmaz yoksulluk, basit insanların
dayanışması, dostluk tutkusu. Bununla birlikte, temaları,
önemliliklerine karşın, genelde demokratik devinimin,
çerçevesinden çıkmıyor: Bilinçli ve
örgütlü devrimci savaşım teması Yeni
Gerçekçiliğin bakış açısının
dışında kalıyor. (...). Bu devrimci romantizm, savaşımın, ona
hata yaptıran kahramanlık eyleminin romantizmidir. (...). Yeni
Gerçekçilik, natüralizmden[7]kesin bir biçimde farklıdır zira
"özünü" brüt olayların arkasında görüyor,
fakat bu yalnızca en yakın özdür, olguların yüzeyine
kurulan şey ve verilmiş olguyu aratan nedenlerin bütününü
ortaya koymayan şey. Yeni Gerçekçilik'te eksik olan şey,
toplumsal anlaşmazlıkların sonuçlarını sunmasına
karşın, bunların toplumsal motişerini derinlemesine
açımlamamaktadır. Yeni Gerçekçilik henüz
günlük yaşamın dönüştürücü devrimci
büyük gücü olarak halkı düşünecek yetenekte
değildir (...). Toplumun eğilimininalmak zorunda
olduğu zorunlu yönelimin açık bir
öğretisini orada bulamazsınız ve Roma Açık
Şehir, Bisiklet Hırsızları, Roma Ore II ve La Strada gibi
filmlerde belli olan sonuçsuz yolun temasından
doğduğu gibidir bu.
Carlo Lizzani'nin İtalyan sineması üstüne
yazdığı Le Cinéma Italien[8] adlı önemli kitabında, 1955'ten itibaren, yeni
kapitalizmin terslemesi karşısında Yeni
Gerçekçiliğin sapmacılığından
kuşkulanıyordu. Şöyle yazıyordu:
Yönetmenlerimiz insana güvendiler. Ağır bunalım
anlarında dayanışmayı ve cesareti salık verme gücüne
sahip oldular (...). Savaşı ve sonuçlarını anlatmak
için çok canlı bir ateşlilikle dikeldiler. Erkekçe bir
espriyle çöküşün çekiciliğinden, intihar
ve vazgeçme, on yıllar boyunca, romantizmin burjuva entelektüel
düşüncesinde yeşerttiği bu
kötümserliğin ince çağrısından
kendilerini kaçırmayı bildiler.Bu esnada, aralarından bir
çoğu, az aktüel fakat kolay bile olsa, İtalyan toplumu,
tutuculuk çıkmazına doğru ilerlese, kuşkuculuk ve
güvensizlik düşüncesi İtalyan halkı arasında
yayılsaydı kalkışmalara boyun eğebilecekti. Yeni bir
savaşın bulutları ufukta biriktiği ve görünüşte
sağduyuyla hüküm sürmeyi olanaksız kılan
güçlerin insanlığın varlığını bile
tehdit etmek için dikeldiği ölçüde boyun
eğmek daha az zordur, irrasyonelin ve aşkının önünde
pes etmek en büyüktür ve kendini mahvetmenin zehiri daha
içe işleyen ve daha tehlikeli hale gelir.
Fellini'nin mistik Yeni Varoluşçuluğu, Antonioni'nin
laik Yeni Varoluşçuluğu, dekadantizm içinde
Visconti'nin anti marksist geri çekilmesi diğer sinemaların
bunu yapmayı bildiklerinden daha iyi İtalyan toplumunun
karışıklığını kuşkusuz açıklıyor, fakat
Yeni Gerçekçilik'ten farklı olarak, değişmikte olan
bir toplumun etkin yansısı, bu büyük yönetmenlerin ve
1960'tan sonraki ardıllarının filmleri yönünü
şaşırmış entelektüel mantalitenin pasif yansımasından
başka bir şey değildi... İtalyan "ekonomik mucizesi"nin
kibritlerine aynanın ve kuşkusuz "komünist parti"ni devrimci evriminin
de çok sorunsal kıldığı prima d'una revolizone.
D- YENİ GERÇEKÇİLİĞİN DÜNYADAKİ ETKİSİ
Yeni Gerçekçiliğin İtalya'da en fazla
genişlikle ve muhteşemlikle serpilip geliştiyse de diğer
ülkelerde bazan çok uzaklarda bir doğuşa tanık oldu.
Bazı durumlarda etkileri sözkonusu oldu. Bazı durumlarda da, belki,
analog sosyo-politik bir bağlam, benzer filmler yarattı.
Japonya: 1945'ten sonra Japonya'da, İtalya'da olduğu gibi bu
ülkede de, emperyalizmin ve militarizmin bozgunundan sonra, sol
güçlerin işleri yoluna girdiği için Yeni
Gerçekçi bir gelişmenin boy gösterdiği
oldukça iyi kavranıyor. Böylece 1950'lerde Tadashi Imai'nin
Canlılarız, Yazuşira Ozu'nun Buğday Hasadı, H.
Gosho'nun Ocakların Dikeldiği Yer, Yamamura'nın
Cehennem Gemileri, Mikio Naruse'nin Okasan'ı, Yamamoto'nun
güneşsiz Semt'i, Kurosawa'nın Yaşamak ve Korku
İçinde Yaşıyorum'unun ortaya çıktığı görülüyor.
Hindistan: 1953'te Bimal Roy'un Calcuta, Suç Kenti (Yine
İki Hektarlık Toprak başlıklı) gibi bir filmin
çıkışı Yeni Gerçekçiliğin aynı
biçimde alt kıta Hindistan'a girdiği
gerçekliğine tanıklık ediyor. Sade estetik ve
yapıtın politik tutumu İtalyan ekolununkini çok yakından
anımsatıyor. Bu Bengal sciuscia'sının tarihinden başka, Raj
Kapoor'un Bay 420'si, K. A. Abbas'ın Munna'sı, Pakarash
Arora'nın Ayakkabı Boyacısı'sı, Shambku Mitra'nın
Dikkatli Kal'ı, V. Shantaram'ın İki Göz, Oniki El'i
gibi yapıtlar da[9] bulunur. Ayrıca
Bengal'de Mrinal Sen, Kitwik Ghatak, Hrishikesk Mukherjee ve Salil Chowdury
gibi isimler de vardır.
Mısır: ... 1952'deki Nasır Devrimi başlıca Salah
Abou Seif'in filmleriyle ünlenmiş sıkılgan bir Yeni
Gerçekçi damarı yaratıyor, fakat Yusuf Şahin, Tevfik
Salah, Henri Barakat'inkiler de var. 1939'dan 1945'e kadar Kemal Selim'in
İrade'si ve Kemal Telemsanny'nin Karaborsa'sı gibi
filmlerle belki de öncelenmişti.
Lübnan: Georges Nasser'ın iki uzun metrajında Yeni
Gerçekçi unsurlar bulunur. 1956 ve 1962'de çevrilmiş
Bilinmeyene Doğru ve Küçük
Yabancı.
Arjantin: Elbette Yeni Gerçekçi'ler Latin Amerika'da da
bir kaç film çevirdiler. Özellikle Arjantin'de Fernando
Birri tarafından: 1960'da Tire Die ve 1962'de Les Inondés
(Su Baskınına Uğrayanlar).
Yeni Gerçekçi çizgiler, diğer ülkelerde
çevrilmiş dağınık filmlerde de görülebilir:
Farklı dönemlerde bazan gecikmiş olarak: Fransa, İngiltere, ABD,
Senegal, Cezayir, Küba. Bugün bile Yeni Gerçekçi
eğilim direniyor: Bunun, politik etkisi ve kesin olarak betimlenmiş
devrimci perspektişerin yokluğu sayesinde, her şeye karşın,
hafifçe toplumsal önlemler ve Molotof kokteylleri biçiminde
harekete geçirici filmlerin varlığına dayanamayan
kapitalist toplumlar çerçevesinde hümanist bir hak ileri
sürmeyi dile getirmeyi sağlamayı içeren yöntem
olduğu kuşkusuzdur. Demokratik sinema, Yeni Gerçekçi,
çoğunlukla da reformist bir sinemadır: Bu iki veri onun
büyüklüğünü ve doğuştan gelen
zayışığını açıklar.
E - 1960'TAN BU YANA İTALYAN SİNEMASI
Eğer Yeni Gerçekçilik 1960'ta uyumlu okul olarak
ölmüşse, İtalyan sineması bu esnada günümüzde,
en büyüğü değilse bile dünyanın en
iyilerinden biri kalır.
Eğilimleri çok sayıdadır, zira sinemacıların
yetenekleri çok sayıdadır. 8'ini ayırdetmek
mümkündür:
1. Postnéoréalisme'in (Yeni gerçekçilik
Sonrası) gecikmiş filmleri: Bazan gecikmiş stil nostaljisi
olançeşitli ve "eskiler" dışında, bir kaç yeni
yönetmen 50'li yılları anımsatan filmler çevirdi. En
tipikleri Ermanno Olmi'dir. Il Posto ve Nişanlılar
filmleriyle.
2. "Işldayan" büyüklerin filmleri: Fellini, Antonioni,
Visconti'nin her yeni filmi sinemasal bir olay oluyor. Bu hâlâ
bazan Rossellini'nin hatta Vittorio de Sica'nın durumudur dolayısıyla.
Fakat, barokları geçmişe dönüklüklerini ve genel
olarak geleceğe kapalılıklarını belirtir.
3. Spagetti Vesternler: Ringo, Cango piç bir türün
"çağdaş" ve perişan kahramanlarıdır. İtalyan
vesterninin (bazan esinlendiği) John Ford'u Sergio Leone'dir.
4. İtalyan Komedileri: Belki acı, aşk ve fantezi'den
esinlenerek ortaya çıkmış bu tür beğenilmiş
çeşitlemedir. Bazan sıkıcı hatta bayağı bir
komediye başvurur, fakat bu filmlerin bazıları yadsımakla
uğraşan politik bir şiddeti sergilemeyi amaçlıyor.
5. Kendine aşık sol entellektüellerin filmleri: Bu
eğilim, Yeni Gerçekçiliğin bitiminden sonra
İtalyan sinemasının en vahiy bildiricilerinden birisidir. "Genç
Sinema"yı ister (kısmen etkilendiği) "god-art" olgusuna, isterse
1960'ların "Yeni Dalga"lar olgusuna bağlamak amacıyla bazan bu
paye verilmek istendi. Aslında, en ünlü temsilcileri Bernardo
Bertolucci, Marco Bellochio ve Pierre Paolo Pasolini olan bu eğilim,
İtalyan sinemasında cılız öfkeler ya da kendilerini
sınıf kökenlerinin eğiliminden gerçekten
çekip çıkarmak için yetersiz entellektüellerin
metafizik kuşkusunu anlatmaktan başka bir şey yapmadı. Kendilerini ne
proleteryanın özlemlerine uyarlayabilen ne de gerçekten onun
hizmetine sokabilen bu yönetmenler sosyal olmasından daha çok
psikanalitik saplantılarını devrimci sorunsal statüsüne
yükselttiler. Filmleri, burjuvazinin "sol entellektüel"
dediği fraksiyonun iki yüzlülüğü ve
anlaşılmazlığı üstüne toplumbilimsel belgeler
olmak ilgisini sunarlar.
6. Politik düşünce filmleri: Çağdaş
İtalyan sinemasının en ilginç ve en üretken
eğilimini oluştururlar. Yönetmenlerinin adları: Vittorio de
Seta (Orgosolo Haydutları), Francesko Rosi (Salvatore Giuliano,
Şehrin Üstündeki Alçak El, Mattei Olayı), Valentino
Orsini (Toprağın Lânetlileri), Taviani Kardeşler (
Akrep Burcunun Altında, Aziz Michel Bir Horozdu), Ansano Giannarelli
(Sierra Maestra). İster görünür
görünüşleri içinde, isterse görünmeyen
nedenleri içinde bugünkü İtalyan toplumunu zorluklarla
anlamaya kendilerini zorluyorlar. Filmleri özel olarak devrimi anlatmakla
uğraşmazlar, fakat en kesin ulusal ve uluslararası veriler
üstünde tartışmalarla donatıldıkları için
düşünülmez bir durulaştırmaya katkı
sağlıyorlar ve belki daha sonra hoşa giden bir radikalleştirmeye
varıyorlar.
Dipnotlar
[1] LATTUADA, Alberto, Paghiamo i
nostri debiti, Film d'oggi, No: 4, Temmuz 1945, Milano.
[2] FERRARA, Dün ve
Bugün Yeni Gerçekçilik, Jeun Cinéma, No: 27-28
[3] BORDE, Raymon ve BOUISSY,
André, Le Néoréalism Italien, Ed. Clairefontaine,
Lausanne, 1959.
[4] BAZIN, André, Qu'est-ce
que le Cinéma?, "Une esthetique de la réalité: le
néorealisme", c. IV, Ed. de Cerf, 1962.
[5] BRECHT, Bertolt, Sur le
Réalisme, Ed. de `Arch.
[6] 6 KOGAN L. Qu'est-ce que Le
Néoréalisme?, Iskoustvo Kino, No: 9, Moskova 1958. Bu
makaleden seçmeler Etude Cinématographique dergisinin
32-35 numaralı sayılarında yayınlandı.
[7] Bu tür bir
görüş, Annie GOLDMANN'ın Cinéma et
Société Modern kitabındaki görüş
değildir.
[8] LIZZANI, Carlo, Le
Cinéma Italien, Editeurs Français Réunis, 1955.
[9] PARAIN, Philippe, Hint
Sinemasına Bakış, Cerf, 1969.
(Bu yazı, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü, Sinema Anabilim Dalı Arş. Gör. Dr. Battal Odabaş'ın İnternet sayfasından alınmıştır.)
|