ANADOLU
SANAT
Sinema Yazını
MİLİTAN SİNEMA MI,
SİYASAL SİNEMA MI?



      Jean Patrick Lebel
      Écran
, n° 31, Aralık 1974, p. 55
      ('Cinéma militant' ? 'Cinéma politique' ? De quoi s'agit-il ?)


      “Militan sinema” ya da “siyasal sinema” kavramı çoğu zaman bulanık bir biçimde kullanılıyor. Bu kavram, sinemacıların siyasal kavga içinde, özellikle işçi sınıfının etrafında kümelenmiş olan toplumsal ve siyasal güçlerin yanında bir yer alma, onların haklı mücadelelerine ve toplumu değiştirici eylemlerine katkıda bulunabilmek için filmlerden yararlanma dileğiyle ortaya çıkıyor.
      Baştaki niyet ne kadar aynı olursa olsun, bu amaç değişik alanlarda uygulamaya sokulabilmektedir. Bunun sonucu olarak da sinemi pratiğinin kendisinde değişik eylem biçimleri, değişik yollar ortaya çıkmaktadır. Bir çözümleme yaparken bunları birbirinden ayırmak gerekir. Yoksa, toplumsal gerçekliğin çeşitli kısımlarını gözde birbirine bağlayan bir evrensel sinema anlayışı içinde insan kaybolur. “Evrensel imge” kavramı, «evrensel okul” kadar yanlış ve idealist bir kavramdır.

      YAPILMASI GEREKLİ BİR AYRIM

      Başlıca iki akımı birbirinden kesin olarak ayırmak gerekir :
      a) Çoğu zaman “militan sinema” (ya da militan filmi) “propaganda sineması” vb. adlarıyla anılan sinema. Yani siyasal eylem ve sorunlarla doğrudan ve yakın ilgisi olan filmler.
      Bu filmler genellikle (ama her zaman değil) “paralel” denen örgütler aracılığıyla (siyasal örgütler, sendikalar, gençlik demekleri, kültür kurumlar.. vs.) yapılıp dağıtılırlar.
      b) Sanat, gösteri, ticaret, sanayi olan sinemanın ürünü olarak çıkan eserler. Bunlar belli bir zamanda topluma egemen olan ve toplumsal siyasal ve ideolojik güçler arasındaki ilişkileri açığa vuran değişik akımlara bağlı düşünceleri içinde taşır ve yansıtır. Bu düşüncelerin ortaya çıkışı ve birbiriyle çatışması, siyasal mücadeleden bağımsız olmayan, onunla birlikte yürüyen (açık veya gizli bir şekilde), ama hiç bir zaman onunla aynı şey olmayan bir ideolojik mücadelenin temel örgüsünü meydana getirir. Bu alanda yer alan filmler hemen her zaman şu anda var olan sinema kurumlarının ve endüstrinin içinde ticari düzen tarafından gerçekleştirilip dağıtılır. Genellikle, “siyasal sinema” kategorisine sokulan filmler bunlar arasında bulunur. Bu filmlerin konusu siyasal olaylar ya da sorunlardır, ama işlevleri her şeyden önce kültürel ve ideolojiktir. Bu filmler böyle seyredilir, böyle de yargılanmaları gerekir.
      Bu yüzden, kendi açımdan, birinci durumda sinemanın siyaset alanında kullanılmasının söz konusu olduğunu, ikinci durumda ise filmlerin kültürel ve ideolojik işlevinin söz konusu olduğunu söylemenin daha yerinde olacağını sanıyorum.
      Bunları söylerken, bu iki kesimin birbirinden tamamen ayrılabilineceğini kastetmiyorum. Bunun böyle olmadığını görmek için filmlere bakalım. “Militan” bir açıdan yapılmış olan bir film ticari çevrelerde başarı kazanabilir ve geniş bir seyirci kitlesinin karşısına çıkabilir. Buna karşılık, geleneksel ticari yapım çerçevesi içinde gerçekleştirilmiş olan bir film de yarattığı siyasal etkiden yararlanmak için paralel örgütler tarafından gösterilebilir. İkinci olarak, bu iki alanın özelliklerine bakalım. Paralel sistemin içinde yapılan ve dağıtılan bir film, gerçeklen siyasal olan etkiler değil de, yalnızca ideolojik etkiler yaratabilir. Öte yandan, olağan sinema kurumları çerçevesi içinde gerçekleştirilen bir film de, beklenmeyecek biçimde gerçek siyasal etkiler yapabilir. Sanat eserlerinin siyasal karşıtlıkları su yüzüne çıkarması mümkündür. Filmler de başka sanat eserleri gibi, hatta onlardan daha fazla, aynı işi yapabilirler.
      Bu noktaları belirttikten sonra, sinemanın bir militan film çerçevesi içinde siyasal amaçlarla kullanılmasının, sinemacının önüne ne gibi sorunlar koyduğu konusunda daha derin olarak düşünmeye çalışalım. Bu konu maalesef sinema dergileri tarafından pek ele alınmıyor.

      KİŞİSEL “BAĞLANMANIN” GEREĞİ

      Militan bir sinemacıdan beklenen başlıca şeylerden biri, yalnızca siyasal bir bilince sahip olması değil, aynı zamanda siyasal bir mücadelenin nasıl yürütüleceğinin bilincine de ermiş olmasıdır. Bu, onun da bir militan olarak çalışmasını gerektirir. Hem de sadece sinema alanında bir militan olarak değil, bir siyasal örgütün eylemi belirleme biçimine ve eylemine katılması gerekir. Bunu yalnız ahlaki nedenlerden dolayı değil, siyasal bakımdan daha etkili olabilmek için yapacaktır. Bu noktayı açıklamaya çalışalım.
      Bir militan sinemacının yaptığı filmin oynayacağı siyasal rol, içinde dövüştüğü siyasal güçlerin etkisinden soyutlanarak düşünülemez. Militan film ancak bu güçlerin kavgasına bağlanarak bir anlam kazanır. Bu söylediğimiz “içerik” açısından geçerli elbette, ama aynı zamanda siyasal güçlerin bir parçası olarak onların belli bir zamandaki mücadelelerinde yer alması bakımından da.
      Sinemacı ancak gerçek, somut, toplumsal kökleri olan bir siyasal militanlığın içine girdiği takdirde militan sinemanın niçin yapıldığını ve amaçlarının neler olduğunu görüp anlayabilir. Belli bir anda belli bir filmi yapmanın kendi siyasal örgütüne yararlı olup olmayacağını ancak böylece sağlam bir şekilde kestirebilir; bu söylediğimiz, tabii, kavganın gerçeklerini kişisel olarak bildiği ölçüde.
      Öte yandan, militan sinemacı kendi yeteneğini “bir şeyin hizmetine” verse de, bu ifade aracını bir hizmetkârlık anlayışı içinde kullanmamalıdır. Kendisinin dışında olan bir şeyin “hizmetine” girmemektedir, aksine belirlenmesine kendisinin de katkıda bulunduğu amaçlara ve eyleme hizmet etmektedir. Sinemacı yalnızca, gerektiğinde başvurulan bir “uzman”, bir “teknisyen” değil, her şeyden önce sorumlu bir siyasal militandır.
      İşin öbür yanını alacak olursak, bir militan film yalnızca onu gerçekleştiren sinemacıların işi değildir, aynı zamanda onu kullanacak olan siyasal militanların da işidir, onlar hatta kullanılacak olan sinematografik araçlar hakkında bile belli bir ölçüde söz sahibi olabilirler.
      Başka bir deyimle, siyasetin içinde olanların yalınızca işin siyasal “özüne” değil, sinematografik “biçimine” de karışmaya hakları vardır. Öte yandan sinemacıların da sadece işin sinematografik “biçimine” değil, siyasal “özüne” de karışmaya hakları vardır. Bunun böyle olmasının nedeni, kullandığımız şu sözlerin yetersiz oluşundandır: militan bir filmde de, bütün filmlerde olduğu gibi. «biçim”i “öz”den ayıramayız.
      Son olarak, bizzat militan olarak çalışmak, sinemayı putlaştırmamak ve onun mücadeledeki önemini abartmamak için kaçınılmazdır. Gerçekten de bir broşürün ya da bir dizi broşürün çok daha etkili olduğu yerde film yapmak neye yarar? Bir videoteyple ya da bir diapozitif montajıyla daha çabuk, daha ucuz ve aynı derecede etkili (ya da daha etkili) bir ajistasyonu derinliğine yürütmek mümkünse, bir film yapmak neye yarar?

      FİLMDEKİ İŞARETLERİ İYİ SEÇMEK

      Militan sinemacı, yaptığı filmi hiç bir zaman bir amaç değil, bir araç olarak gören insandır. Kendi duygularını anlatmaya çalışmaz. Filminde, filmin belli insanlara bazı belli şeyler söylemesini, onu aşan bir siyasal eylemin çerçevesinde belli bir siyasal görevi yerine getirmesini ister. Ama bir şeyin hizmetine girdiği için kendi sinemacılık yeteneğini bir yana bırakması gerekmez. Tam tersine. Mesele, filmimizi sunduğumuz insanlarda belli bir ideolojik ve siyasal etki yaratmak, bazı şeyleri anlatabilmektir. Bu anlatılmak istenen şey, bazen, insanlara sordurmak istediğimiz bir sorudan ibaret olabilir. Bu yüzden filmde ortaya konan işaretleri daha da dikkatle seçmek ve filmin çevrildiği somut şartları, seyredildiği somut şartları hesaba katmak gerekir. Brecht ressamlarla ilgili olarak şöyle diyordu: “Komünist olup olmadığınızı soracak olurlarsa, bunu göstermek için Parti üyelik kartı yerine tablolarınızı göstermeniz daha yerinde olur...” (B. Brecht, “Consideration sur les arts plastique”)
      Militan sineması etkili olmak dileğindedir. Ama etkili olmak, çoğu zaman aceleci bazı sinemacıların sandığı gibi “özü” vermek, yani “şunu iyice kafanıza sorun” der gibi kuru bir siyasal nutuk atmak anlamına gelmez. Etkili olabilmek için, doğruluğu gösterilmek istenen görüşü anlatabilecek sinematografik araçları kullanmak gerekir. Bunu gerçekleştirebilmek için bir örgütle onun bir parçası olacak şeklide bağ kurmak, bir engel değil çok büyük bir yardımdır. Çünkü böyle bir örgütün eylem çerçevesi bizim de tam olarak neye yöneleceğimize karar vermemizi ve filmi niçin yapıyoruz?, Tam olarak kime hitap edeceğiz?, Filmi nasıl kullanmamız gerekiyor? Onu hangi olaylara bağlayacağız? gibi sorulara cevap vermemizi kolaylaştırır. Bunun sonucu olarak kullanacağımız sinematografik araçlara da daha iyi karar veririz.

      SİYASAL EĞİTİMİ OLMAYANLARA HİTAP ETMEK

      Burada bir parantez açalım. Militan filmler bazen çok kuru bulunur. Burada kuruluk yalnızca siyasal konularda çok açık olmak gerektiğinden, her şeyin çok kesin bir biçimde konmuş olmasından ve sonuç olarak bu filmlerin anlamının her şeyden önce söze yüktenmiş olmasından ileri gelmez. Bunların kuru bulunmasının başlıca nedeni bu filmlerdeki sözlerin siyasal sözler olmaları ve insanların büyük bir bölümünün de siyasal bir tartışmaya alışkın olmamasıdır. Onların kuru bulduğu, bir sürü konuşma dinlemek zorunda kalışları değildir, bu konuşmaların siyasal içeriğinin gerektirdiği çabadır. “Propaganda” filmlerini “sıkıcı” bulan insanlar, bir de bakarsınız, yine aynı derecede söze dayanan bazı başka filmlerin “ağırbaşlı sertliği” karşısında zevkten dünyalarını şaşırırlar. Bunun nedeni buradaki sözlerin kendilerine daha az yabancı olmasıdır. Burada da filmi sıkıcı bulma ya da bulmama filmin kültürüne yakın veya uzak olma sorunudur; tek fark söz konusu kültürün siyasal kültür olmasıdır. Bu yüzden, militan sinemacı bu gerçeği daima göz önünde bulundurmalıdır. Yaptığı iş,. tanım icabı, siyasal eğitimi olmayan ya da kendisinden az olan insanları filmleri ile eğitmektir. Filmin kabul edilmemesi sonucu verecek tepkilere karşı sinematografik yoldan mücadele etmelidir, önemli olan durmadan “doğru yolu” göstermeye çalışmak değildir. Bu doğru yolu ancak onu daha önceden tanıyanlar görebilir ve böylece, zaten belli bir şeye inanan insanlara, inandıkları şeyin doğru olduğunu ispat etmeye çalışan filmler çıkar ortaya. Önemli olan, göstermek istediğimize ikna olmamış kimselerin bilincini ilerletmektir.

      YÜZEYSEL BİR ÇELİŞKİ

      Burada beklenmedik bir durumla karşılaşıyoruz. Militan filmin işlevini yerine getirebilmek için, bir anlamda, tamamen “saydam”, yani etkiyi geçirici olması gerekir; onu seyrettikten sonra filmden değil, film vesilesiyle siyasetten söz edilmesi gerekir. Ancak filmin bu saydamlık özelliğini tam olarak kazanması için hiç bir noktada seyircilerin düşüncesine ters düşmemesi, son derece olağan ve tabii görünmesi gerekir. Oysa, tanımı gereği daha önce düşünülmeyen bir şeye ikna etmeye çalışması gereken militan film, hiç de olağan ve tabii görünmez. Seyircileri sarsar, onların dikkatini yeni noktalara çevirir, sorulara sürükler. Militan film seyirci için, yalnızca siyasal alanda da olsa, bir mesele olur. Bu durum karşımıza çözülemeyecek bir sorun mu çıkarmaktadır? Konuyu ortaya soyut olarak koyarak öyle. Ama gerçekte!
      1) Hiç bir film hiç kimse için bütünüyle saydam değildir, militan film de bunun dışına çıkamaz. Yani filmi tamamen unutup yalnızca siyasetten söz edecek biçimde militan filmden konuşulamaz. Film, derinliği, zenginliği, biçimiyle bir sorun ortaya koyar. Uyandırdığı sorular yalnızca siyasal planda değildir. Bu sorunlar filmin insanlara hitap etme biçiminden, seyircilerin ideolojik ve kültürel yapısından, filmin anlatım biçiminin onları sarmasından veya sarmamasından doğar.
      2) Bir film, yöneldiği kimsenin bilincine göre olağan görünür veya sarsar. Bilincin değişik seviyelerinde de bu iş değişik biçimlerde olur.
      Demek ki sorun, olağan görülen düzeyi yakalayıp oraya dayanarak güçlük çıkaran düzeylerdeki şeyleri kabul ettirmeye çalışmaktır. Militan film, kullandığı dille, bazı düzeylerde ulaşılması mümkün olan en büyük “saydamlığa” erişmeye çalışır, böylece seyircinin bütün çabasını “siyasal düzeye” çekmeye çalışır. (Çoğu zaman bu filmlerde eleştirilen basitliğin ve muhayyile yoksulluğunun kaynağı, maddi olanakların yetersizliği ile beraber, buradadır). Birçok militan filmin düştüğü yanılgı, bu saydamlığın, yalnızcı filmlerimizi yönelttiğimiz belli bir seyirci topluluğuna ve kendimize seçtiğimiz ideolojik amaca bağlı bir şekilde değil de mutlak olarak varolabileceğini sanmalarıdır.
      3) Son olarak en önemli nokta, militan filmin vakit geçirmek için seyredilen bir gösteri olmamasıdır. Militan film belli bir eylem ya da tartışına çerçevesinin içine yerleşir, hiç bir zaman kavgaya tek başına girmez, insanları inandıran bir film değildir (ya da en azından tek başına bu film değildir). Onu kullanan militanlar her zaman açıklamak, düzeltmek, tartışmak, bazı noktaları açıklığa kavuşturmak, gösterilen bazı tepkileri yumuşatmak, ya da tersine filmden çıkan bazı sonuçları vurgulamak için her zaman yanıbaşındadır. Demek ki filmin tek başına inandırmaya çalışması gerekmemekledir. Hatta bazı filmler, yalnızca bazı sorular koymakla seyircileri sorunu ortaya çıkaran konularda militanlarla tartışmaya teşvik etmekle yetinebilir. Militan filmin büyük gücü, filmin olağan görünmesi ile yeni bir düşünceye yönelmesi arasında dışarıdan görünen bu çelişkiyi pratikle çözmüş olmasıdır.
      Militan film belli bir örgütün belli bir andaki siyasal pratiğine bağlı olduğu, bu örgütün o andaki hedeflerine göre yöneldiği, etkisini siyasal eylemin ve tartışmanın tam ortasında ve yalnızca kendi araçlarıyla da değil, bu siyasal pratik üzerinde temellenerek yapmaya çalıştığı için, “ideolojik amaç” sorunlarına daha yakından bakmamızı mümkün kılar.

      SİYASET PRATİĞİ ÖLÇÜTÜ

      Seyircilerin bilinciyle ilişki kurma zorunluğunu ve bunu sinemanın siyasal amaçlarla kullanılışında ortaya çıkardığı güçlükleri gerektiği gibi değerlendirebilmek için, yine, siyasetle yalnız film düzeyinde kalmayan ilişkiler içinde bulunmak gerekir.
      1) Yöneldiğimiz insanları boyunduruğuna alış olan ideolojik yükleri, körlükleri, dikkatini başka yere çeviren etkenleri, saplantıları, endişeleri aşarak ve bunlara karşı gelerek, bu insanların günlük dertlerinden yola çıkıp siyasal bilinçlerini daha ileri götürmek için onlarla tartışmaya, onların yerleşmiş inançlarını sarsmanın zorluklarına alışkın olmaya, onlarla sürekli bir siyasal ilişki içinde olmaya gerek vardır. Kısacası, somut militan pratiği içinde yaşamak gereklidir.
      2) Bu militan pratiği de elbette tek başına değil, bir parti ya da bir örgüt tarafından düzenli bir biçimde yürütülen toplu bir hareketin içinde yürütmelidir. Somut ve toplumsal kökenleri olan bir siyasal pratiğin dışında etkili militan sinema yapılamaz.
      Bu demektir ki, bir sinemacıyı militan sinemacı olmaya götüren hareket, ancak siyasal anlamda tam etkili olduğu zaman sinematografik anlamda da tam etkili olur. Siyasal bakımdan tam etkili olmak da sinema yoluyla olmaz, somut siyasal eylem yoluyla olur. Başka bir deyişle, militan bir filmin amacı ve özellikleri, sinematografik ölçülerle ve önceden, kafamızdaki belli bir sinemanın hayali içinde soyut olarak belirlenmemelidir (varılmak istenen, ister “siyasal” bir sinema olsun, ister “devrimci”, bu tavır yanlıştır). Filmin özellikleri belirlenirken toplam bir siyasal kavgada somut olarak oynayacağı rol gözönünde tutulmalıdır.

      SİYASETİN İÇİNDE YAŞAYABİLMEK İÇİN MİLİTAN SİNEMA YAPMAK YERİNE,
      MİLİTAN SİNEMA YAPABİLMEK İÇİN SİYASETİN İÇİNDE YAŞAMAK

      Militan sinema uygulaması, gerçek anlamda bir siyasal güdümlülüğe girmeden böyle bit yükümlülüğe girmiş görünmek için yürütülen bir bahaneden ibaretse, yalnızca sinema aracılığıyla “siyasetin içinde yaşanıyorsa”, ortaya çıkarılan filmlerin militanlık açısından değeri sıfırdır, ve sırf bundan dolayı sinematografik değeri de sıfırdır.
      Son yıllarda militan sinema gruplarının büyük ölçüde artması iki şeyi açığa vuruyor:
      1) Görsel-işitsel araçlar, sınıf savaşını ve siyasal mücadeleyi yürütmek için kullanılan araçlar arasında iyiden iyiye yer etmektedir Bunu yalınızca sinemacılar değil, özellikle siyasal örgütler ve sendikalar kullanmaktadır.
      2) Bu genişleme ikili bir anlam taşımaktadır. Bu durum, bir yandan gittikçe artan sayıda gencin siyasal bakımdan yararlı olacak filmler yapmaya çalıştıklarını gösterir; bu da Fransa'daki sınıf savaşı ve siyasal güçler arasındaki ilişkinin evrimi açışından olumlu bir noktadır. Yalnız aynı zamanda, bu faaliyet bilfiil siyasal eylemin yerini tutan bir eylem olduğu zaman (ki çoğu zaman böyledir), gerçekte, çoğu zaman ara tabakalardan gelen bazı aydınların bugünkü siyasal mücadelede, işçi sınıfının içinde ya da onun örgütlerine bağlı olarak, açıkça yerini almaktaki kararsızlığını gösterir.

      SİNEMANIN TEMEL İŞLEVİ

      Sinemanın siyaset alanında kullanılışı söz konusu olduğu zaman, bir filmin siyasal yararının sinema açısından ölçülmediğini (siyasal olayları nasıl yansıttığına bakılmadığını), siyasal pratiğe yaptığı katkı bakımından değerlendirildiğini gürdük. Bunun sonucu olarak, yerleşmiş sinema kurumları çerçevesi içinde gerçekleştirilen filmlerin ideolojik ve kültürel rolünü değerlendirirken benzer sorunlarla karşılaştığımızı söyleyebiliriz.
      Filmlerinin ideolojik etkisini düşünen bir sinemacı da, aksine, onların ilerici bir ideolojik ve kültürel bir işleve sahip olmalarının, mutlaka siyasetten söz etmelerine bağlı olduğunu sanmamalıdır. Bu işlev, o anda yürütülmekte olan ideolojik mücadelenin gerçeklerine ve karmaşıklığına, üzerinde yoğunlaştığı konulara, esas siyasal kavgayla ne şekilde birleştiğine ve ne gibi sonuçlar doğurduğuna bağlıdır. Çünkü açıkça söylemek gerekir ki, sinemanın temel işlevi siyasette oynadığı rol değildir. Onun temci işlevi kültür ve ideoloji ile ilgilidir.
      Filmlere bu açıdan bakılmalı; ideolojik kavgada oynadıkları rol böyle değerlendirilmeli; bir yandan sinema alanında bir kültür politikası böyle belirlenmeli, öte yandan, sinemacının, solun ve işçi sınıfının çevresinde kümelenmiş siyasal güçlerin eylemiyle birleşen bir ideolojik eylemi, filmleri aracılığıyla nasıl yürüteceği konusunda bundan sonra sonuca varılmalıdır.