BİR
(Os. Vahit, Vahdânî;
Fr. Un,
Al. Ein,
İng. One,
İt. Uno) Tek olan... Felsefede terim olarak
bir'i ilkin antikçağ Yunan düşünürü Anaksimandros kullanmıştır. Ona göre
bir, Apeiron'dur ve bu
bir'dsn sıcak-soğuk, kuru-yaş gibi birçok zıtlıklar çıkmıştır. Daha sonra Parmenides, varlığı
bir'ls tanımlamıştır. Ona göre varlık, sürekli ve değişmez bir bütündür. Varlıkla varlık arasında bir bölünme ya da kesinti olamaz. Varlık
bir'dir, çünkü ikinci ya da üçüncü varlıklar ancak onun devamı ve bundan ötürü de kendisi olabilirler. Yeniplatoncu Plotinos'a göre
bir, iyilik'tir ve bütün çoklukların kaynağıdır. Sayı olarak
bir, Pitagorascılığın en önemli sayısıdır.
Bir, ne tek ne çifttir, hem tek hem çifttir, ilk varlıktır ve her şey ondan çıkmıştır.
Bk. Pitagorascılık.
BİRCİLİK.
(Os. İttihâdiye, Vahdetiye, Vahdiyet;
Fr. Monisme,
Al. Monismus,
İng. Monism,
İt. Monismo) Her alandaki çoklukları birliğe indirgeyen öğretilere verilen genel ad... Özellikle ruhu özdeğe ya da özdeği ruha indirgeyerek ruhla özdeği bir sayan öğretiler
birci'dirler.
Bircilik terimi,
ikicilik ve
çokçuluk karşılığında kullanılır. Örneğin Alman düşünürü Hegel, özdeği ruhun ürünü saydığı için
birci' dir. Buna karşı Fransız düşünürü Descartes, ruhla özdeğin birbirlerine indirgenemeyecek-lerini ilerisürdüğü için
ikici'dir. Alman düşünürü Herbart da, evrendeki varlıkların birbirlerine indirgenemeyen birçok kökten geldiğini savunduğu için
çokçu'dur. Bircilik terimi, Yunanca
yalnız anlamına gelen
monos sözcüğünden Alman düşünürü Wolf tarafından türetilmiştir. Kimi yazarların
tekçilik deyimiyle dilegetirdikleri
bircilik, her türlü varlığın tek kaynaktan geldiği görüşünü adlandırır ve bu kaynağın özdek ya da ruh olarak varsayılmasından ötürü
özdekçi bircilik ve
düşünceci bircilik olmak üzere ikiye ayrılır. Spinoza, tüm kamutanrıcılar, tüm Doğu ve Batı gizemcileri, tektanrıcılar, düşünceciler ve kaba özdekçiler bircidirler. Birciliğin en gelişmiş ve bilimsel biçimi Marksçılıkta belir
1 mistir.
Bk. İkicilik, Çokçuluk, Marksçılık.
(
Os. Vukuf, İttila, Teşhis, Mâlûmât, Mârifet, İrfân, İlim, Şuûr, Teyakkun, İstihbâr, İdrâk, Âgâh olma, Mehâret, Dirâyet;
Fr. Savoir, Connaitre, Cognition;
Al. Wissen, Kennen;
İng. Knowing, Know, Cognition;
İt. Sapere, Conoscere) Gerçekliğin insan düşüncesinde yansıyarak yeniden üretimi...
Bilmeme (
Os. Vukufsuzluk,
Fr. Ignorer) karşıtıdır.
Kanı, şüphe ve inanma karşıtı olarak da kullanılır. Nesnel gerçekliğin elde edilmesini dilegetirir.
Bilme süreci sonunda
bilgi edinilir. İnsanlaşma sürecinde bilme, zorunlu olarak gerçekleşmiştir. İnsanın insan olabilmesi için ilkin üretmesi, üretebilmek için de bilmesi gerekiyordu. Bundan ötürüdür ki bilme, toplumsal gelişme yasalarıyla koşullandırılmış olup pratikle sıkıca bağımlı olarak gerçekleşmiştir.
Bilme (eşdeyişle nesnelerin özelliklerini ve doğanın yasalarını tanıma) ve
yapma (eşdeyişle doğayı ve toplumu değiştirme) insanlaşma sürecinin karşılıklı etkileşim içinde bulunan birbirleriyle bağımlı iki yanıdır. İnsan yaparak bilmiş, bilince yapmış ve yaptıkça daha çok bilmiştir. Bu karşılıklı etkileşim ya da koşullandırma baltalı insanı atomlu insana kadar geliştirmiştir. Bilme süreci duyumlarla başlar, düşüncede üretilir, uygulamada gerçekleşir. Bilme terimi, klasik falsefede,
bir şeyi başka şeylerden ayırdedebilecek nitelikte öğrenme deyişiyle tanımlanır. Kimi yazarlar,
doğrulama ve
gerçekleme anlamlarını dilegetiren
Fr. récognition deyimini de dilimize
bilme deyimiyle çevirmektedirler.
Ana sayfaya dönüş