Kapitalizm ve Kömür Madenleri





      Türkiye'de her yıl yüzlerce işçi, iş kazaları olarak adlandırılan olaylarda ölmekte ya da yaralanmaktadır. Binlerce işçi sakat kalırken, yaşamlarını yitiren işçiler sadece istatistiklerde yer alan basit birer rakam haline gelmektedirler. Şubat 1990'da Yeni-Çeltek'te meydana gelen "kaza" sonucunda yaşamlarını yitiren 66 maden işçisinin 58'inin cesetleri bile çıkartılamamıştır. Gazetelere yansıyan "iş kazaları", her zaman Yeni-çeltek olayı gibi geniş ölçüde yer de alamamaktadır. Örneğin 1983 yılında Zonguldak-Kandilli'de meydana gelen grizu patlaması sonucunda 103 maden işçisi yaşamını yitirmesine rağmen, basında yer almamıştır. Çünkü 12 Eylül faşist generalleri bu haberin geniş ölçüde yazılmasını "tehlikeli ve sakıncalı" bulmuşlardır.
      Ülkemizde, 1981-86 yılları arasında hergün, ortalama 415 "iş kazası" meydana gelmiştir. Yaklaşık 100 "iş kazası"ndan birisi ölümle sonuçlanmıştır. "Kazaların" dağılımında %18 ile inşaat sektörü birinci sırayı alırken, %11 ile metal sanayi ikinci sırada ve %9.8 ile kömür madenleri üçüncü sırayı almaktadır.
      "İş kazaları"nda kömür madenleri üçüncü sırayı almasına rağmen, ölümlerde ilk sırada yer almaktadır. Kömür madenlerinde ölüm olayları, grizu patlaması, göçük ya da su baskını gibi olaylar sonucu meydana gelmektedir. Son elli yılda meydana gelen büyük grizu patlamaları sonucu meydana gelen ölüm olaylarının dökümü şöyledir:

Yıl

1942
1947
1955
1960
1965
1967
1972
1983
1990
Yer

Kandilli
Kozlu
Gelik
Kozlu
Çeltek
Kandilli
Kozlu
Kandilli
Yeni-Çeltek
Ölü Sayısı

40
47
55
22
72
17
23
103
66

      Bütün bunlar, büyük grizu patlamasına ilişkin sayılardır. Bunların yanında, "küçük" sayılan grizu patlamalarında, yangın, su baskını, göçük olaylarında ölenlerin tam sayısı bilinmemektedir. Zonguldak kömür madenlerinde son 40 yılda meydana gelen olaylarda 3912 maden işçisi yaşamını yitirmiş ve 305. 000 yaralanma olayı meydana gelmiştir.
      Bunların nedenleri vardır. Zaman içinde artarak gelişen ölüm olaylarının nedenlerini görmeden önce, bundan yaklaşık olarak 150 yıl önce, İngiltere'de yayınlanmış olan bir raporu aktarmak istiyoruz:       Karl Marks'ın, bundan 130 yıl önce yayınladığı ünlü yapıtı Kapital'de yer verdiği bu rapor ile ülkemizdeki maden ocaklarının durumu arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır.
      Kendilerini geçindirecek kadar ürün alamadıkları topraklarından koparak madenlerde çalışmaya başlayan köylüler, zaman içinde çalışma koşullarının getirdiği "yeni bir dünya" ile yüz yüze gelmektedirler. İlk kez gerçek anlamda işçi olmanın getirdiği sorunlarla, işverenlerin kârlarını artırmak için, onların yaşamlarını hiçe saymasının getirdiği sömürü koşullarıyla yüz yüze kalırlar. Ama tarımdan sağlanan gelirden az çok yüksek gelir sağlayan ücretler karşısında, elverişsiz ocaklarda (ya da başka sanayi kuruluşlarında) çalışmak durumundadırlar. Yaygın işsizlikle birleşen tarıma göre daha yüksek gelir sağlama durumu, yaşam pahasına bir çalışmanın sürdürülmesinin nedeni olur çıkar.
      Siyasal özgürlüklerin olmadığı bir ülkede, yani bizim gibi bir ülkede, tarımdan kopup gelenlerin proleter sosyalist siyasal bilince ulaştırılması da güç olmaktadır. Gerçekler anlatılamamakta, anlatmaya çabalayanlar ağır hapis ve ölüm cezalarına çarptırılmaktadır. Böylece işçiler arasında bir "takdiri ilahi" sürüp gitmektedir.
      Kömür madenlerinde bu durum daha da kötüdür. Meydana gelen "iş kazaları", onlar için "tevekkül" ile karşılanması gereken olaylardandır. Galeri girişlerine yazılan dini sözler, sanki onların bu kötü ve ağır çalışma koşullarında çalışmaları kaçınılmazmışcasına kömür işçilerinin hergün karşısına çıkar:

"BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM"
"EVVEL TEDBİR-SONRA TEVEKKÜL"

      Tümüyle maden mühendisliğinin uzmanlık alanına giren ve bu uzmanlıklarla çözümlenebilen sorunlar, doğrudan kömür işçisinin "kendisine" ve sonra "allah'a" bırakılmıştır. Ve işverenler (isterse kollektif kapitalist olan devlet olsun) bir kez daha işçileri sömürebilmek için "başkalarından" yardım almaktadırlar. Oysa hepsinin arkasında kâr, daha fazla kâr sağlama isteği yatmaktadır.
      Kapitalizm koşullarında işçilerin nasıl sömürüldüklerini ayrıntılı bir biçimde tahlil eden Marks, kapitalistin ya da kapitalist devletin var olduğu üretim biçiminin bir özelliğini şöyle belirtir:       Kapitalistler ya da işletme yöneticileri kârlarını artırmak için pek çok konuda "tasarruf" peşinde koşarlar. Son on yılda ülkemizde de sık sık duyulan "enerji tasarrufu" bunlardan birisidir. Diğer bir tasarruf konusu da, üretim artıklarından yararlanmaktır. Ama hepsinden önemlisi, çalışma koşullarında, işçinin sırtından yapılan tasarruflardır. Bunların en yaygın olarak gerçekleştirildiği yerler kömür madenleridir.       Bu konu öylesine basittir ki, yeni bir işçi bile, bu durumu, kısa sürede görebilmektedir.
      Bilindiği gibi, kapitalistler, işverenler açısından, asıl olan kârdır. Ancak onların üzerinde durdukları nokta, kârlarının miktarı değil, yatırdıkları sermayelerine oranıdır. Kâr oranı, yatırılan sermaye üzerinden elde dilen bir çeşit sermayenin verimliliğidir. İşçiyi daha çok çalıştırarak, daha verimli hale getirmek peşinde koşan sermaye sahibi, bu amaçla düzenlediği "hizmet içi eğitim" çalışmalarıyla verimliliği artırmak peşindedir. Aynı şekilde, kapitalist açısından sermayenin de verimliliği önemlidir. Her zaman kapitalistler, yatırdıkları sermayelerinin en yüksek kârı getirmesi peşindedirler. Bir başka deyişle, onlar, sermayelerini en yüksek kâr oranı olan işlere yatırmak durumundadırlar. Sermaye ise, kendi dillerinde, sabit ve döner sermaye bölümlerinden oluşur. Ve bunların miktarındaki her azalış, işçilerin sömürü-oranı sabit kaldığı sürece kâr-oranının yükselmesine neden olur.
      İşte, kapitalistin dilinde sabit sermaye, binalardır, donanımdır, alet-edevattır. Kömür madenlerinde, gerek gelişmiş teknolojik araçlarla, gerekse maden mühendisliği verileriyle, madenlerin güvenlikli hale getirilmesi için yapılacak harcamalar, kapitalistler için, sabit sermaye yatırımlarıdır. Ve bu yatırımlar, doğrudan üretken yatırımlar olarak kabul edilmediği için, kapitalistlere göre, kâr oranını düşüren "gereksiz" harcamalar olarak değerlendirilir. Kömür madenlerinde galerilerin daha güvenlikli olarak açılması, yolların mühendisliğin son bulgularına göre yeniden inşa edilmesi gibi, grizunun gelişmiş aygıtlarla tespit edilmesi gibi, doğrudan işçilerin daha güvenlikli ve sağlıklı koşullarda çalışmalarını belirleyen yatırımlar, "masraf" ya da "maliyet" olarak kapitalistlerin kâr oranlarını düşüren yatırımlar olarak kabul edilir. Bu alanlarda ne kadar az harcama yapılırsa, yani ne kadar az sermaye bu işe ayrılırsa, kâr oranı, o oranda yükselecektir.
      Yeni-Çeltek'de meydana gelen ölümlerden sonra günlük basında bir uzman şöyle demektedir: "... işçi güvenliği, kazaya karşı önlem almak üzere yapılacak yatırımlar için, maliyet kaygısından söz açılamaz. Politik büyüklerimiz sürekli Türkiye'nin çağ atladığından söz ediyorlar. Çağdaş dünyada, işçinin can güvenliği, kazaya karşı alınacak önlemler için maliyet hesaba katılmaz." Uzman, bir yandan kapitalist dünyada işçinin can güvenliğinin nasıl bir "maliyet" hesabı içinde ele alındığını vurgularken, öte yandan, onun "çağdaş dünya"sının kapitalist dünya olduğunu söyleyememiştir. Ve tüm çarpıklıklar da, işte bu dünyadan kaynaklanmaktadır.
      Ülkemiz, emperyalist-kapitalizmin sömürüsü altında olan geri-bıraktırılmış bir ülkedir. Bu yüzden, pek çok durumda, ucuz emek gücü herşeyin önüne geçmektedir. Emperyalist sömürünün gereği olduğu kadar, işbirlikçi-tekelci burjuvazinin yaşayabilmesi için de işçi ücretlerinin düşük tutulması ve işçilerin kapitalistlere maliyetinin en aza indirilmesi gerekmektedir.
      Tüm bunlar arasında kömür madenlerinin özel bir yeri vardır. Sanayi devriminden günümüze kadar en ucuz enerji kaynağı kömür olagelmiştir. Bugün kömürle çalışan elektrik santrallerinden, buhar kazanlarına kadar pek çok alanda kullanımı sürdürülen bu enerji kaynağı, teknolojik gelişmelere bağlı olarak yeni ve ucuz enerji kaynaklarının ortaya çıkmasına rağmen, önemini yitirmemiştir. Özellikle demir-çelik sanayisine sürekli bir girdi olan kömür cevheri, ülkemizde asıl olarak devlet eliyle işletilmektedir. (TKİ yanında, bazı bölgelerde özel kişi ve şirketlerin işlettiği kömür ocakları da bulunmaktadır. Ama üretimin asıl ağırlığı devlet kuruluşlarındadır. ) Yıllardır devlet tarafından işletilen kömür ocakları sanayiciler için ucuz girdi sağlamaktadır. Özellikle demir-çelik fabrikalarında kullanılan kömür, işbirlikçi-burjuvazi için yaşamsal öneme sahiptir. Örneğin bir buzdolabı ya da "yerli" oto üretiminde, bu ürünlerin, kömür sayesinde ucuza kullanılması olanaklı olmaktadır.
      Gerek demir-çelik üretimini, gerekse kömür madenlerini denetiminde tutan devlet kuruluşları olunca, siyasal iktidar başlı başına önem kazanmaktadır. "Yönetenler", bu sayede, kapitalistlere ucuz kaynak sağlamaktadırlar.
      Kömür işçilerinin yıllardır yaşamlarını tehlikeye atarak çıkardıkları kömürlerin, kapitalistlere daha fazla kâr sağlamak için kullanılması, aynı zamanda, "iş kazaları"nda yaşamlarını yitiren işçilerin gerçek sorumlularının kimler olduğunu da göstermektedir.
      Maden işçilerinin en basit iş güvenliğine sahip olmadan çalıştırılmalarının sorumlusu kapitalistlerdir, onların siyasal yöneticileridir.
      Bu gerçeklerin gizlenmesi için, her yol denenmiştir ve denenmektedir. Özellikle Zonguldak kömür havzası ve çevre ilçeleri, bu açıdan özel bir yere sahiptir. Madenlerde çalışan 40. 000 kömür işçisi ve Ereğli ile Karabük demir-çelik fabrikalarında çalışan 10. 000'e yakın işçisiyle, bu bölge olağanüstü boyutta önem kazanmıştır.
      1960 sonrasında hareketlenen maden işçileri, çeşitli "iş kazaları" sonrasında çeşitli direnişler, mitingler düzenlemişlerdir. 1965 Kozlu olaylarında jandarma ve polislerce kurşunlanmışlar, toprak üstünde yeni yaşamlar yitirmişlerdir. Bunlara rağmen, oligarşik yönetim, 12 Mart sonrasında sıkıyönetim ilan etmekten geri durmamıştır.
      Oligarşik yönetimin işçilerin direnişini azaltmak için kullandığı diğer yöntem de, Zonguldak maden işçilerini "bağımsız" yerel bir sendika içinde toplamak olmuştur. Politik alanda etkinlik kurmaktan uzak tutulan maden işçileri, bu yolla, güçlü bir sendikal hareket oluşturmaktan da uzak tutulmaktadır.
      Maden işçileri, tüm işçi sınıfı içinde grev silahını en etkili bir biçimde kullanabilecek en önemli kesimi oluştururlar. Bunun bilincinde olan egemen sınıflar ve politik yöneticiler, onların bilinçlenip örgütlenmesini her yolu kullanarak engellemek peşindedirler.
      Tüm bunlar karşısında, maden işçileri, kendi güçlerinin bilincinde olarak, her yerde, kendi komitelerini kurarak, kendi sorunlarına sahip çıkmalıdırlar. Bu sahip çıkış, aynı zamanda, siyasal iktidara yönelik olacak ve ülkenin geleceğini belirleyecektir. Güvenlikli ve sağlıklı bir iş koşullarının yaratılmasının yolu da buradan geçmektedir. Üretenlerin yönetenler olması için, görev, örgütlenmek ve buna dayanarak mücadele etmektir.


Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi
Halkın Devrimci Öncüleri
Merkez Bülteni
CEPHE

1991

Sayfa başına gidiş