26 OCAK 1976
BEYLERDERESİ
Beylerderesi, Malatya ilinin 8 km. dışında bulunan, Bey Dağları' nın eteklerindeki bir bölgedir. Genellikle Malatya'nın geleneksel ürünü olan kayısının yarı-mamül hale getirildiği, paketlendiği imâlathaneler bu bölgede bulunmaktadır. Bey Dağları'nın etekleri tümüyle Malatya ovasına hakimdir ve batısında Binboğalar bulunmaktadır.
İşte 26 Ocak 1976 günü üç THKP-C/HDÖ üyesi savaşçı oligarşinin resmi faşist silahlı güçleri tarafından burada kuşatılmışlardır.
Silahlı eylemlerde bulunmak üzere 24 Ocak gecesi Malatya'ya gelen yoldaşlarımız, karşılaştıkları polisler tarafından aranmak istenmeleri üzerine silahla karşı koymuşlar ve biri polis, diğeri bekçi olmak üzere iki resmi faşisti öldürmüşlerdir. Bu olay oligarşiyi çılgına çeviren olayların başlangıcı olmuştur.
12 Mart askeri müdahalesiyle silahlı devrim cephesini ezdiklerini, yok ettiklerini düşünen oligarşi için bu olay, tam bir şok olmuştur. Olayın duyulması üzerine Malatya bölgesindeki tüm askeri birlikler harekete geçirilmiş ve diğer bölgelerden takviye güçler sevk edilmiştir.
24-26 Ocak arasında üç yoldaşımız Malatya çevresindeki kuşatmayı yarmak ve güvenlikli bir bölgeye geçmek amacıyla Beylerderesi bölgesine gitmişlerdir.
26 Ocak günü, saat 13'de üç yoldaşımız tren yolu boyunca mevzilenmiş bulunan resmi faşist güçler tarafından tespit edilmişlerdir. Bunun üzerine, uygun bir yerde savunma konumunu sağlamayı düşünen yoldaşlarımız, hızla, en yakın yerde bulunan bir kayısı kurutma fabrikasına girmişlerdir.
Fabrika kısa bir sürede yüzlerce asker ve polis tarafından kuşatılmıştır. Yoldaşlarımız, daha rahat edebilmek amacıyla ellerindeki otomatik silahları Malatya içindeki örgüt üyelerine bıraktıkları için, üzerlerinde bir adet 14'lü Browning tabancadan başka birşey bulunmuyordu. İşte bu tek tabancayla, yüzlerce polis ve askere karşı direnmeye karar vermişlerdi.
Yoldaşlarımızın kararlılığını bilen oligarşinin silahlı güçleri, onları imha etmek amacıyla kuşatma harekâtını sürdürdüler. Ferit KUBAT, özel olarak harekâtı düzenlemek ve yürütmek amacıyla göreve çağrıldı.
Erim hükümetinin "sessiz" İçişleri Bakanı ve 30 Mart 1972'de KIZILDERE katliamını yöneten kişidir. O, bir kez daha katliam için iş başına getirilmiştir. Kuşatılmış devrimcileri imha etmede uzmanlaşmış bir kontrgerilla yönetecisinin talimatıyla çatışma, bir imha saldırısına dönüşmüştür.
Kızıldere'de kullanılan tüm yöntemlerle başlayan harekât, ilkin yoldaşlarımızın bulunduğu binanın yerden ve havadan bombalanmasıyla sürdürülmüştür.
Yoğun ateş ve bombardıman altında üç saat süren çatışma sonucunda yoldaşlarımız HASAN BASRİ TEMİZALP, İLKER AKMAN ve YUSUF ZİYA GÜNEŞ şehit düşmüşlerdir.
Ancak oligarşi için onların öldürülmüş olması tek başına yeterli değildi. Oligarşi, sınıf kinini, kendi zor güçleri aracılığıyla yoldaşlarımızın cansız bedenlerinde dışa vuruyordu. Yoldaşlarımızın cesetleri binadan sürüklenerek çıkartılırken, oligarşinin faşist güçleri gazetecilere poz vermek için birbirleriyle yarışıyorlardı. Bunlarla yetinmeyen oligarşinin zor güçleri, yoldaşlarımızın cesetlerini arabaların arkasına bağlayarak Malatya'ya kadar sürüklediler. Tıpkı Vietnam'da Amerikalılar'ın, gerillaları öldürdükten sonra zırhlı araçlarının arkasına bağlayarak sürüklemeleri gibi. Bu, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin insanlıktan ne kadar uzak olduklarını gösteriyordu.
Türkiye Halk Kurtuluş Cephesi
Halkın Devrimci Öncüleri
Merkez Bülteni
CEPHE
1990