FMLN, El Salvador'da mücadele eden çeşitli silahlı devrimci örgütlerin biraraya gelerek oluşturdukları bir askeri cephedir. FMLN'nin oluşumu, asıl olarak, 1980 Nisan'ında oluşturulan FDR (Demokratik Devrimci Cephe)'ye dayanmaktadır. FDR'yi oluşturan örgütler, 1980 Mayıs'ında DRU (Birleşik Devrimci Komutanlık) oluşturmuşlardır ve 1980 Ekim'inde, bu örgütlenme FMLN Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi adını almıştır. FMLN, FPL-FM (Farabundo Marti-Halk Kurtuluş Kuvvetleri); ERP/PRS (Devrimci Halk Ordusu/Salvodor Devrimci Partisi); PRTC (Orta-Amerika Devrimci İşçiler Partisi) ve PCS (Salvador Komünist Partisi)'den oluşmaktadır. FMLN'nin 1981-82 döneminde yaptığı büyük saldırılar, ABD'nin etkin askeri desteği karşısında zafere ulaşamamıştır. Bu durum FMLN de bir yol ayrımı ortaya çıkarmıştır. "Denge" durumu gözönüne alınarak oligarşi ile görüşmeler yoluyla savaşa son verilecektir; ya da uzun halk savaşı çizgisine bağlı olarak mücadeleye devam edilecektir. 1983'den itibaren birinci yolu PCS savunurken, ikinci yolu, bazı gerilla örgütleri savunmaya başlamışlardır. PCS'nin başını çektiği grup, "Geniş Katılımlı Geçici Hükümet" teziyle, Salvodor oligarşisi ile uluslararası güvencelerle (SSCB-ABD anlaşmasıyla) bir "uzlaşma" önerirken; "uzatılmış savaş" savunucuları halk savaşının kesin zaferine kadar silahlı mücadelenin sürdürülmesini öneriyorlardı. Ancak PCS'nin tezleri ağır basmış ve bir süre sonra oligarşi ile "diyalog" için "ateş-kes" ilan edilmiştir. |
El Salvador'da FMLN'ye bağlı gerilla güçleri, bir yandan silahlı mücadeleyi sürdürürken, diğer yandan uluslararası düzeyde görüşmeler yapmaktadırlar. Bu görüşmeler sırasında en çok duyulan sözler, FMLN'nin uzun vadeli bir ateş-kesle birlikte "ulusal uzlaşma"nın sağlanmasını istediğidir. El Salvador'da 1972'den beri sürdürülen silahlı mücadelenin, 1980'den itibaren genişlemesi ve bir halk savaşına dönüşmesi söz konusuyken, bu tür "uzlaşma" isteminin öne çıkması şaşırtıcı görünmektedir. Oysa, böyle bir anlayış, ne Latin-Amerika için, ne de El Salvador için yenidir. El Salvador'da FMLN gerillalarının 1981-82 arasında gerçekleştirdikleri büyük saldırılar, Amerikan emperyalizminin etkin askeri ve ekonomik desteğine sahip oligarşinin yenilgisini büyük ölçüde engellemiştir. Halk savaşının kısa bir sürede zafere ulaşamaması, bugüne kadar gelen pek çok sorunun ve sapmanın kaynağı olmuştur. Başını El Salvador "Komünist" Partisi'nin çektiği bir grup, silahlı mücadelenin kısa sürede zafere ulaşamaması üzerine, oligarşik yönetimle "diyalog" başlatılmasını önermişlerdir. Bu amaçla, bir yandan gerilla savaşında "kalıcı bir ateş-kes" ilan edilirken, diğer yandan geniş bir programın hazırlanması savunuluyordu. PCS'nin bu önerisi, "geniş katılımlı geçici hükümet için bütünleşme" temelinde, ülkede "ulusal uzlaşma" sağlamak için yapılmıştır. Önerilen "Geniş Katılımlı Hükümet", oligarşinin yöneticileri ile FMLN yöneticilerinin bir koalisyonu olacaktır. "Geçici Hükümet", demokratik bir anayasayı hazırlayacak ve ülkede "huzur ve barış" ortamının oluşmasını sağlayacaktır. Bu nedenle "şimdiki savaş durumunu ortadan kaldırmak için pratik koşulları yaratmak" PCS'nin önerisinin temelini oluşturmaktadır. Bunun gerçekleşebilmesi için de gerilla güçlerinin "ateş-kes" ilan etmesi gerekmekteydi. PCS'nin önerisinin içeriği, FDR'nin devrim programından kesin bir kopuşu ifade ediyordu. Her yönden "reformist" nitelikteki bu öneri, gerek toprak devrimi, gerekse ulusallaştırmalarda tümüyle oligarşinin çıkarlarını gözetmekteydi. Artık PCS'nin ağzından "oligarşik yönetimin yıkılması" ya da "halk savaşının zaferi" sözleri duyulmamaktadır. Bunların yerini "ulusal uzlaşma", "ulusal diyalog" sözleri almıştır. PCS, bu tezlerini, özellikle 1985'den sonra SBKP içinde meydana gelen gelişmelere bağlı olarak, daha etkili olarak savunmaya başlamış ve aynı nedenle daha çok benimsenmeye başlanmıştır. "Nükleer savaşı" önlemek "amacı" ile SSCB' nin Amerikan emperyalizmiyle "yerel ve bölgesel savaşlara barışçıl çözümler bulma" konusunda anlaşmaları, uzun savaşta yorulmuş ve yıpranmış olan Salvador halkı için önemli bir gelişme olarak görülmüştür. SBKP revizyonizminin böyle bir "umut" durumuna gelmesi ve onun sadık izleyicisi PCS'nin etkinliğini yaygınlaştırması, daha geniş kesimlerin desteğini almasını sağlamıştır. Uzun süredir PCS kendi tezlerinin halk kitlelerini savunmasız bırakacağı için kabul edilmez olduğunu söyleyenlere karşı, SSCB'yi bir "garantör devlet" olarak sunmaktaydı. Böylece emperyalizmin ve işbirlikçilerinin sömürü düzenleri bir yana bırakılarak, "barış" her şeyin önüne konulmuş olmaktadır. PCS'nin oligarşiyle uzlaşarak "barış" içinde ülkenin "demokratikleştirilmesi" önerisi, tüm devrimci hedeflerin terk edilmesi demektir. FDR programındaki "toprak devrimi", revizyonist öneride "kırsal kesimdeki işçilerin reform uygulamalarına serbest katılımının sağlanması" istemine dönüştürülmüştür. Devrimci bir iktidar için emperyalist sömürüden kurtulmanın temel bir aracı olan "dış ticaretin ulusallaştırılması" ise, PCS dilinde "dış ticaretin kamu yararına yönlendirilmesi" haline dönüştürülmüştür. Bu gelişmeler içinde, devrimci silahlı örgütlenmelerin en etkililerinden olan FPL tam olarak devreden çıkmış bulunuyordu. Daha 1983 yılında, halk savaşının kısa sürede zafere erişemeyeceği ortaya çıktığında FPL içinde meydana gelen ayrışma ve çatışmalar bu örgütü ideolojik-politik düzeyde etkisiz kılmıştır. Böylece revizyonist anlayış FMLN'ye kolayca egemen olabilmiştir. 1989 yılında oligarşi ile yapılan görüşmeler sonucu belirsiz bir "anlaşma" ortaya çıkar çıkmaz, özellikle "ulusal uzlaşma" yanlıları San Salvador'a gelerek yasal çalışmalara başladılar. Ancak devrimci güçlerin, oligarşi ile yapılan anlaşmalara karşı tavırları, FMLN'yi tasfiye edilmekten ve dağıtılmaktan kurtarmış bulunuyordu. Yasal faaliyetlere yönelen "eski gerillalar", 1989 sonlarında faşist milislerin saldırılarına maruz kaldıklarında, ünlü "ulusal uzlaşma"nın ne anlama geldiği açık bir biçimde görüldü. "Uzlaşma"nın en büyük savunucularından Zamaro'ya karşı girişilen bombalı saldırının arkasından 10 sendikalı işçi öldürüldü. Bunun üzerine FMLN, bütün gücüyle San Salvador'a saldırarak, oligarşi ile yapılmış "anlaşma"yı askıya aldı. Bu gelişmeler, emperyalist hegemonya altındaki ülkelerde, barış ve demokrasinin ancak demokratik halk devrimiyle gerçekleşebileceğini açıkça göstermiştir. Oligarşik yönetim ile "uzlaşarak" yapılacak "demokratik reformlar"ın hiçbir değerinin olmadığı El Salvador pratiğinde ortaya çıkmıştır. Oligarşinin silahlı güçleri var olduğu sürece, yapılacak anlaşmaların kalıcı olamayacağı, burjuvazinin tarihi kadar eskiye dayanan bir gerçektir. Halkın silahlarını burjuvaziye teslim ettikten sonra nasıl katliamlara uğratıldıklarını, tarih binlerce kez tanıtlamıştır. Aynı şekilde, uluslararası konjonktüre bakarak stratejik planlar yapılmasının da ne denli yanlış olduğu bu olaylarla ortaya çıkmıştır. "Barış" adına, "reformlar" uğruna, halk güçlerinin silahsızlandırılmasına yönelik bir "ateş-kes"in kesin olarak halk savaşının terk edilmesinden başka bir sonuç vermeyecektir. El Salvador'da silahlı devrim cephesi saflarında yer alan revizyonizmin yol açtığı bu sorunlar ve engeller, yıllar önce Venezüella'da açıkça yaşanmıştı. 1962 yılında Venezüella "Komünist" Partisi, MIR' le birlikte, FLN (Ulusal Kurtuluş Cephesi) ve FALN (Ulusal Kurtuluş Silahlı Güçleri) oluşturarak silahlı mücadeleyi başlatmıştır. FLN/FALN güçleri yedi cephede birden gerilla savaşına başladıklarında, revizyonist KP, kısa sürede zafer beklentisi içinde bulunuyordu. Onlar silahlı mücadeleyi, ülkedeki politik gelişmeleri "etkilemek" için bir araç olarak ele alıyorlardı. Bir başka deyişle, Venezüella oligarşisiyle "demokrasi" konusunda anlaşma yapabilmek için silahlı mücadeleyi bir "koz" olarak kullanmak, revizyonizmin temel çıkış noktasıydı. Onlar, emperyalizme ve oligarşiye, "eğer bir anlaşma yapılacaksa, bu, ancak bizimle olur ve ancak bizimle yapılacak bir anlaşma silahlı güçlerin etkisizleştirilmesini sağlar" mesajını vermek istiyorlardı. 1963 yılında, Amerika'lı kontr-gerilla uzmanlarının yönetimindeki Venezüella ordusu yedi kır gerilla cephesine yönelik operasyonlara başladı. Şehirlerde yürütülen silahlı eylemler ise, kırla eşgüdüm sağlanamadığı bir ortamda sürdürülüyordu. 1964 yılına girildiğinde Lara ve Falcon dışındaki kır gerilla cepheleri yok edilmişti ve şehir örgütlenmesi önemli ölçüde darbe almıştı. Bu koşullar altında Venezüella "Komünist" Partisi, silahlı mücadelenin kısa sürede zafere ulaşamayacağını görmüş ve elindeki en büyük "koz"un giderek etkisizleştiğini tespit etmişti. Bunun üzerine oligarşiyle "anlaşma" için "diyalog"a karar vererek "ateş-kes" ilan etmişti. VKP'nin gerilla savaşını bu terk edişi, aynı zamanda Kruşçev revizyonizmi ile Amerikan emperyalizminin ilişkilerini yeni bir boyuta çıkardıkları döneme denk düşmektedir. VKP, 1964 yılında göstermelik demokrasi içinde yerini alırken, gerillalar Falcon dağlarında uzun yıllar sürdürecekleri savaşlarına devam ediyorlardı. Fidel CASTRO, Venezüella revizyonist partisinin devrimci mücadele karşısındaki bu tutumunu eleştirirken sözlerini şöyle bitiriyordu: "DEVRİM İÇİN SAVAŞMAYANA KOMÜNİST DENMEZ!" Halk silahlı güçlerinin stratejik savunma aşamasından, stratejik denge aşamasına ulaşmalarıyla birlikte, genel kural olarak, emperyalizm, uluslararası ilişkilere ağırlık verir. Adına "diplomasi" denilen bu trafikte meydana gelen artışlar, son tahlilde, emperyalizm ve oligarşinin, halk savaşının zaferini engelleyemeyecek duruma geldikleri ve bunun bizzat kendilerince görülmesi demektir. Halk savaşı koşullarında, "barış görüşmeleri"nin, ancak, savaşın askeri bir imha eylemi ile zafere ulaşmasının önlenmesinden başka bir anlamı yoktur. Ancak emperyalistler için bu görüşmeler, böyle bir imhayı engellemek için değil, işbirlikçilerinin yenilgisini engellemek için zaman kazanma isteğinden başka bir anlama gelmez. Halk güçleri için, düşmanın imha savaşıyla kesin yenilgiye uğratılmasına gerek olmaksızın, savaşın sona erdirilmesinin bir aracı durumundadır. Böyle bir görüşme sonucunda yapılacak anlaşma ile imha savaşının bedeli ödenmeyeceğinden, halk güçleri için kabul edilebilir olmaktadır. Ancak "barış görüşmeleri" emperyalizm tarafından dayatılmış koşullarda yapılamaz ve halk silahlı güçlerinin, zaman içinde dağıtılması amacının bir aracı olarak kullanılmasına asla izin verilemez. "Barış", gerçek barış, ancak ve ancak, emperyalizmin ve oligarşinin tüm silahlı güçleri, kayıtsız-şartsız tasfiye edilmeleri ve ülkeden çekilmeleri koşuluyla, uluslararası görüşmelerin konusu olabilir. Aksi halde, süreç, emperyalizmin yoğun ekonomik ve askeri yardımlarıyla oligarşik yönetimin güçlendirilmesi için işlemeye başlayacaktır. Halk savaşının kesin zaferinin uluslararası planda onaylanması anlamına gelecek her türlü girişim, devrimci güçlerce kabul edilebilir olmaktadır. Tersi girişimler, tümüyle emperyalizmin amaçlarına hizmet edecektir. Bu durum, tüm uluslararası alanda, devrimci ve demokrat kamuoyuna açık biçimde anlatılmak zorundadır. Bizler, sadece, halk için barış yapmak durumundayız. Ama hiçbir biçimde halkın oligarşinin eline ve insafına terk edilmesi anlamına gelecek önerileri, "barış" adına kabul etmemiz olanaksızdır. Bu nedenle halk savaşında "barış görüşmeleri", halkın silahlı örgütlenmesinin, ülkenin tek silahlı gücü olarak kabul edilmesi koşulları altında başarılı olabilir. Ve ancak bu temel üzerinde, ülkede, çoğulcu ve gerçek bir demokrasi kurulması için, pratik görüşmelerde bulunalabilinir. El Salvador'daki halk savaşı pratiğinin ortaya koyduğu ilk ve en önemli ders, silahlı devrimci güçlerin birliğinin, öncü savaşının halk savaşına dönüştürülmesinde önemli bir etmen olduğudur. Ancak, aynı pratik, bu birliğin, tümüyle halk örgütlerini kapsamakla birlikte, genel olarak revizyonizme açık bir oluşum meydana getirdiğini de göstermiştir. Revizyonizmin uluslararası desteklerinin geniş ve önemli ölçüde devlet desteğini içermesi, çoğu durumda halk savaşının "barış" görüşmeleriyle sona erdirilmesi açısından önemli olumsuzluklar yaratmaktadır. Bir halk kurtuluş cephesi içinde ve demokratik devrim düzeyinde, Marksist-Leninist bir ideolojik mücadelenin, halkın birliğine zarar vereceği İspanya İç Savaşı sürecinde açık biçimde görülmüştür. Öte yandan da, revizyonizmin küçük-burjuva karakteri, geri-bıraktırılmış ülkelerin nüfus içinde çoğunluğu oluşturan küçük-burjuvazinin, devrimci savaşın uzaması karşısında gösterdiği tereddütlerle birleşerek devrimci savaşın bölünmesi yönünde etkide bulunabilmektedir. "Reformizm"ini açıkça ilan etmiş bir parti bile, halk savaşının yükseldiği ya da halkın mücadelesinin zafere doğru geliştiği koşullarda, istemeye istemeye de olsa, bu silahlı devrimci mücadeleye katılımları, sadece taktik ittifak düzeyinde ele alınmak zorundadır. Bu açıdan revizyonistlerin örgütsel olarak silahlı devrim cephesine katılımları stratejik düzeyde ele alınmamalı ve cephenin stratejik yönetimi düzeyinde gerçekleştirilmemelidir. Onlar, devrim mücadelesinde, sadece "geçici yol arkadaşları" durumundadırlar. Bu nitelikte her ilişki, silahlı devrimci mücadeleye zarar verecektir. |